Güncelleme Tarihi:
Bunları duymaktan hoşlanmasa da yadsınamaz bir gerçek var: Hem çok güzel, hem çok seksi, hem maskülen hem de nahif... Girdiği her ortamın enerjisini yükseltenlerden o... Sohbet ederken derin mavi gözlerine dalmamak neredeyse imkânsız. Berrak Tüzünataç, sohbete oturmadan kendine tavuklu bir salata söylüyor. Yemeği geldiği zaman başlıyoruz konuşmaya. Kendini “Çapkın değil, ayran gönüllüyüm” diye tanımlıyor. Kısa bir hayat muhasebesi yaptığımızda “Hiçbir pişmanlığım yok. Her hata iyi ki yapılmış çünkü kendimi sıkıp da kendimle bu kadar uğraşmazdım” diyor. Tüzünataç’la koyu bir sohbete dalıyoruz.
Yılın son günlerindeyiz. 2021 senin için nasıl geçti?
Birçok anlamda yoğun bir seneydi. Hem kişisel, hem mesleki hem de psikolojik olarak...
Psikolojik olarak neler yaşadın?
Birçok insan gibi pandemide kendime döndüm. Bunun belli bir kısmı çok zorlu ama sonrası kuvvetlendirici geçti.
Sana ‘Yaz Reis’ derlermiş... Başka lakapların var mı?
Doğru. Çünkü yaz insanıyım. Bebo ve Berrocks da diyorlar.
Berrocks... Adın gibi hayatı rock’n roll mu yaşarsın?
Hayatta rock’n roll mu kaldı (gülüyor)...
KENDİME ZOR BİRİYİM
Dışarıdan neşeli, delidolu ve dobra bir görüntün var. Onları bir kenara atarsak kendini bir kelimeyle nasıl anlatırsın?
Kendimle ilgili ilk tercih edeceğim sıfat ‘yoğun’ olurdu. Ben yoğun biriyim.
Biraz açsak...
Neşem, hüznüm, kutlamam, yasım... Hep yoğundur. Keyfim yerindeyse bunun da tadını çıkarırım. Dışarıdayken genelde neşeli halimizle olduğumuz için siz de onu görüyorsunuzdur.
Bu çevreni yormaz mı?
Ben kendime zor biriyim. O yoğun tarafın negatif kısmında genelde tek kalmayı tercih ederim. Kırılgan anlarımı paylaşmaya, göstermeye ve karşımdakine yük olmaya bayılmam.
17 yıldır oyunculuk yapıyorsun. Neler yaşadın bu geçen zamanda?
Ooo... Kaç saatimiz var?
Tamam, güzel kısmını tahmin ediyoruz. Sert kısımlarından bahsetsek?
Kameraların önünde büyümek zordu. Hiçbir şeyin senin kontrolünde olmadığını hissediyorsun. Okul arkadaşların benzer hataları yaparken, sen çok büyük bir kitlenin eleştirisiyle karşı karşıya kalıyorsun. O dönem kadın hakları da bu kadar konuşulmuyordu, özellikle basın kadınların üzerine çok sert geliyordu. Hâlâ bu üsluba devam edenler vardır. Ama ben artık onları ciddiye almıyorum. Dönüp bakınca, 20’li yaşların sonlarına kadar bayağı yıpratıcıydı diyebilirim. O yüzden genç meslektaşlarıma çok büyük bir hassasiyet ve sempati beslerim.
BİRAZCIK ZEKÂ GEREKİYOR
Tüm dünyada birçok kadın oyuncu yıllar içinde maruz kaldıklarını artık sesli olarak dile getiriyor. Sen neler yaşadın?
Cevabı çok uzun bir konu. Eminim herkes de çok dertlidir. Bu röportajın konusu bu değil bana göre. Çok kısaca kendi tarafımdan aktarmaya çalışayım. Bir mesleğin var. Kalkıp onun önüne ‘sosyetik’, ‘güzel’, ‘seksi’ gibi sıfatlar koymak çok garip. Sadece ‘oyuncu’ olamıyorsun. Sen yıllarca bu algıyı istediğin yöne çekmek için uğraşıyorsun. Bu hiç adil değil! Bütün dünyada, medya bu üslubu takınıyor. Sen de “Hayır, bu öyle değil, böyle” diye izah etmeye çalışıyorsun. Bugüne gelirken güzel şeyler de oldu. Artık sosyal medya var, eğer istersen anında konuya cevap veriyorsun. Sosyal medya her şeyi değiştirdi. Bugünlere gelmek kolay olmadı. O dönemeçleri dönmeyi başarırsan çok kuvvetli bir insan oluyorsun. Ama o dönemeçleri dönmek kolay değil. Dünyada bunu başaramayan çok insan var.
Senin ‘o dönemeçleri dönmeni’ sağlayan ne oldu?
İyi bir destek sistemim yani güvendiğim insanlar vardı. Dönüp baktığımda anlıyorum, kafası da çalışan biriydim. Hâlâ öyle olduğumu umuyorum. Birazcık zekâ da gerekiyor bu zorlukların üstesinden gelebilmek için.
Bunu eleştirmekte haklısın ama ülkece çok güzel olduğuna kaniyiz. O yüzden hep isminin başına konan bir ‘güzel’ sıfatı var. Hayatı böyle bir etiketle yaşamak seni nasıl etkiliyor?
Teşekkür ederim bu ‘güzel’ yorumların için. Bu da yine medyanın önem verdiği şeylerle ilgili bir şey. Bu tüm dünyada kadınların başına geliyor. Bununla kendi çapımızda mücadele ediyoruz ama çok hızlı değişebilir bir şey gibi görünmüyor. Toplumun gözünde herhangi bir özelliğin biraz fazlaysa o sana hem avantaj hem de aynı oranda dezavantaj oluyor.
Ne gibi bir dezavantaj...
Aynı anda farklı disiplinlerde üretimler yapmaya başladığında, bu sıfatlarla anıldığın için istediğin oranda görünür olamayabiliyorsun. Ya da o sıfata sahip olan kadınlarla ilgili belli fikir kalıpları oluyor. Başka şeylerle de mücadele ediyorsun. Yani işini iyi yapmaya çalışırken bir yandan da bunu anlatman gerekiyor. Mücadele birçok cephede devam ediyor anlayacağın. Yorucu mu dersen? Tabii ki! “Bir gün geriye dönüp baktığımızda mücadele günlerinizin en güzel günleriniz olduğunu göreceksiniz” der büyük usta Freud. Yani başka bir açıdan bakarsan da hayat kendi içinde çok adil gibi de...
37 yaşındasın. 20 yıldır süren kariyerinde pişmanlıkların oldu mu?
Az önce bir sürü şey konuştuk. Yine soruna yaşımı belirterek başladın. Yani anlatabiliyor muyum? Benimle ilgili en çok merak edilen şeylerin başında yaşım, boyum ve kilom geliyor! Neyse, benim bununla ilgili bir derdim yok. Soruna gelirsek; hiçbir pişmanlığım yok. Ama bunu şu an söyleyebiliyorum. Her hata iyi ki yapılmış çünkü kendimi sıkıp da kendimle bu kadar uğraşmazdım.
HEP TUTKULARIMIN PEŞİNDEN GİTTİM
Yeni markanın adı Berrocks... Neler var Berrocks’ta?
Önce takı koleksiyonum çıktı. Hemen arkasından da mayo ve bikini... Yeni yıldaysa tekstil koleksiyonumu tamamlayacağım.
Nasıl karar verdin tasarım işine girmeye?
Hep tutkularımın peşinden gittim. Ancak her şeyin kendi içinde bir zamanlaması var. Bu belki de kendim için büyük planımdı. Yazmak, çizmek, tasarlamak; bunlar hep ilgimin ve bilgimin olduğu alanlar. Son birkaç yıldır bu taraflarım harekete geçti. Farklı disiplinlerde üretim yapmayı çok seviyorum. Ayrıca üretimin her aşamasında olmak çok tatmin edici ve keyifli.
Takı koleksiyonunda neler var?
Bijuteri ürünü hiçbir şey yok. Hepsi gerçek; gümüş üstü altın kaplama. Dur biraz esnaflık yapayım... Kararmaz, duşa girebilirsin, parfümden etkilenmez (gülüyor). Çizimler ve tasarımlar bana ait. Her aşamasında işin içinde oldum. Koleksiyonun figürü de Mısır tanrıçası, kedi yüzlü kadın. Bu figür benim hoşuma gitmesinin yanı sıra mitolojideki karşılığı olarak kadınların, çocukların, kedilerin koruyucu tanrıçasını simgeliyor. Takılar parlak değil, hafif antik görünümlü... Kumun altından çıkmış gibi bir izlenim yaratıyor. Şu an internetten ve anlaşmalı butik mağazalardan alınabiliyor.
Bir yandan da pandemi öncesi ‘Biz Böyleyiz’ isimli filmin senaryosunu yazmıştın. Hikâye anlatıcılığı orada kaldı mı?
Hayır, devam edeceğim elbette. Çok sevdiğim bir laf var: ‘Bir fikir bulmak cenneti bulmak gibidir. Onu yazmak cehennemden geçmek gibidir.’ O yüzden bir senaryonun ya da hikâyenin ortaya çıkması biraz zaman alıyor. Geçen sene yeniden yazmaya başladım. Sonra durduk yere ondan soğudum. Şimdi tekrar ona başlamak istiyorum. Ama bu sırada marka işlerini başıma açtım. Niyetim her şey yerine oturduktan sonra hikâye anlatmaya devam etmek.
Neden üç senedir ekranda yoksun?
Kendimi iyi hissettiğim, heyecanlandığım rollerde bir fark yarattığımı düşünüyorum ve iyi hissediyorum. Elbette bir şeyler okuyoruz. Ama öyle bir şey çıkmadan, herhangi bir şeyi mekanik olarak yapamıyorum. Ben de bu dönemde yazmak, çizmek, tasarlamak gibi şeylerle de ilgilenmeye başladım.
BAKAN GÖZ NE GÖRÜYORSA ODUR
Sosyal medyaya vücudunda ‘Bla bla bla’ yazan bir fotoğraf koydun. Neydi bu fotoğraftaki amaç?
Aslında böyle bir şey yaptığın zaman, bir de neden yaptığımızı açıklamaya kalkmak bana çok doğru gelmiyor. Çünkü her şey çok net olarak ortada. Üç kadın sanatçının bir araya gelip kadın bedeni ve kadın olmakla ilgili bir derdini paylaşmasıydı o. Bunu konuşarak anlatmak isteseydik de bir metin yazardık. Bakan göz ne görüyorsa odur. Kimi sadece bir beden görebilir, kimi bunun altındaki metni kendine göre yorumlayabilir... Mesela sana ne ifade ediyordu o fotoğraf?
“Kadın bedeni üzerinden artık boş konuşmalar yapmayın, söyleyecek sözümüz kalmadı, bla bla bla” dediğini düşündüm...
Ne mutlu bize, böyle algıladıysan...
Ama yine de birçok yerde içerikten çok bedenin konuşuldu. Buna ne diyorsun?
Hayata oradan bakmayı tercih eden insanların yine oradan bakacaklarını göze alarak yaptık. Birden bütün insanların bir aydınlanma yaşamasını beklemiyorduk. Anlaşılmak için kendimizi paralamamız gerektiğini yıllar içinde öğrendim. Çünkü anlaşılmak biraz da karşınızdakinin sizi ne kadar anlamak istediğiyle alakalı.
İYİ OLAN KAZANSIN, HERKES ELİNDEN GELENİ YAPSIN
Hiçbir şeyi kafaya takmaz bir halin var. Mesela kendini Google’da aratıp hakkında çıkan haberlere de takılmaz mısın?
Kendimi Google’da aratmam ki...
Hiç mi?
Hiç. Yıllardır benim için prensiptir bu. Hiçbir yerde adıma bakmam. Ajansıma her oyuncusunun medya takibi gelir, benimki bana yollanmaz.
Sosyal medyada...
Orada da bakmam. Sadece çevremdekiler tarafından bana çok yollanan bir şey varsa onu görürüm. Yoksa dediğim gibi, bu yıllar önce verdiğim bir karar.
Neden?
Kendimi aratmanın, çok olumlu ya da olumsuz yorumları görmenin faydalı olduğunu düşünmüyorum. İnsan kendine karşı bazen çok acımasız olabiliyor zaten. Bir de hiç tanımadığınız insanların yorumlarını okumak çok mantıklı gelmiyor diyebilirim. Bunun tam tersi olan insanlar da var. Tamamen yapı meselesi... Yaptığımız iş motivasyonla yapılıyor. Bu motivasyon kaynakları herkese göre değişebilir. Herkesten önce kendimizi kollamayı öğrenmeliyiz.
Sosyal medyada ‘fake’ hesapların var mı?
Yok. Ben beceremem zaten. Onu açacağım, hesabıma geri döneceğim... Birini ‘stalk’lamak (gözetlemek) istersem, bir arkadaşımın telefonundan bakarım.
Kimleri ‘stalk’larsın?
Misal Tom Hardy... Kendisi çok aktif kullanmıyor, fan hesaplarına falan bakıyorum.
Geçenlerde konuştuğumuz Nurgül Yeşilçay da Tom Hardy’den bahsetmişti...
Bu noktada iyi olan kazansın, herkes elinden geleni yapsın, rekabet büyük (gülüyor).
ÇAPKIN DEĞİL, AYRAN GÖNÜLLÜYÜM
Çok enerjiksin. Peki, bu enerjik Berrak aşkı nasıl yaşıyor?
Vay be... Ben spor falan soracaksın zannettim. Nasıl bağladın! Cevabı, enerjik. Yükseğim orada da.
Kendinden emin bir duruşun var. Devreye aşk girince o tavır devam ediyor mu, yoksa yerle bir mi oluyor?
İçinde aşk geçen konularda genelleme yapmak doğru olmaz. Denge çok önemli. Bazen bunun ayarı kaçabiliyor. Her şey en başında çok yüksek başlıyor. Zaman içinde dengesini buluyor.
Şimdi âşık mısın?
Değilim.
Rafael Cemo Çetin’le birlikte olduğun yazıldı...
Öyle bir şey yok diyorum. Ama bunu yayımlamıyorlar. Zaten Cemo’nun uzun süredir devam eden bir ilişkisi var. Ve biz bir iş vesilesiyle tanıştık, sonra da iyi arkadaş olduk. Hepsi bu.
Çapkın mısın?
Çapkın değil, ayran gönüllüyüm (gülüyor). Hızla heyecanlanıp hızla o heyecanı kaybedebilirim.
Seni ne soğutur?
Samimi olmayan şeyler yakalarsam hemen soğurum.
Maskülen bir duruşun var. Peki, flörtöz müsün?
Tam tersi... Hiç değilim.
Güzelsin, yeteneklisin. Her şey mükemmel duruyor. Senin kalbini aralamak zor mudur?
Samimi ve kendi gerçekliğiyle barışık insan çok çekici geliyor. Değişik bir dönem yaşıyoruz; imaja gerçeklikten daha fazla önem ve anlam atfediliyor. Ben hep kendi içimde bunu sorgulayan ve gerçekliğime yakınlaşmak için çok uğraşan biri oldum. O yüzden karşımdakinden de bunu bekliyorum. Kendime çok emek verdim. Bunun bir mükâfatı olmalı. Özetle; kendi kusurları ya da karanlık taraflarıyla barışık olmalı beraber olacağım kişi.
Senin karanlık taraflarında neler var?
Gel benimle yaşa istersen, Hakan! Böyle olmayacak...
Kendinle mutlu musun? Değiştirmek istediğin şeyler var mı?
Muhakkak vardır bir şeyler... Ama ben kendimi kutlama dönemindeyim.
Nasıl bir dönem bu?
Neyse ne, ben buyum, her şeyimle... İşte böyle bir yerdeyim. Herkes tarafından sevilmek üzerine yaşamak insandan çok çalıyor. Birazcık belli şeylerde kendinizi sevmeyi ve başkalarının sizi sevmesi üzerine yaşamama riskini ‘bir tık’ göze almak gerekiyor. Çünkü zaten herkes tarafından sevilmek gerçek değil, hatta imkânsız!
İSYAN ETMEK DIŞINDA BİR ŞEYLER YAPMALIYIZ
Kadına şiddet haberlerini duymak sana ne hissettiriyor?
Geçenlerde 2003’ten beri kadın cinayeti oranının yüzde 500 arttığını okudum. Bu bilgiyle nasıl hissedebiliriz? Benim için de çok hassas bir konu. Üzerine çok düşündüğüm, zaman zaman da çok üzüldüğüm ve hatta öfkelendiğim bir mesele. Kelimelerimi seçerek, çok doğru ifade etmek istiyorum bu konuyu. Çünkü artık bu konuda isyan etmek dışında bir şeyler yapmalıyız. Ve buna çekirdek ailemizden başlamalıyız. Orada bile baba anneden ya da abi kardeşten kendini daha üstün görüyorsa, bu şiddeti körüklüyor ve arkasından bu haberler artmaya başlıyor. Bugün dünyanın geldiği noktada kaynakların tükenmesi, savaşlar, mülteci sorunu... Hepsi, temelinde bir tarafın diğerinden kendini üstün görmesinden çıkıyor. O yüzden önce ailemizden başlayacağız. Önce kendi ailemizde adil ve eşit olacağız. O zaman kelebek etkisi gibi, bunun her şeyi pozitif olarak etkileyeceğini düşünüyorum.