Güncelleme Tarihi:
Bir yandan tiyatro sahnesine, bir yandan dizi setine koşturuyor. Ama onu şu ara en çok heyecanlandıran iş, haftaya vizyona girecek ‘Demir Kadın: Neslican’ filmi. Filmde kansere karşı verdiği mücadeleyle herkese ilham olan ve sosyal medya paylaşımlarıyla hafızalarımıza kazınan Neslican Tay’ı canlandırıyor. 2017’de 19 yaşındayken teşhis konulan, 3 kez kanseri yenen Tay, 4’üncü kez yakalandığında hastalıktan kurtulamayarak 2019’da 21 yaşında aramızdan ayrılmıştı. Tay’ın bacağı 2018’de tümör nedeniyle kesilmişti. Naz Çağla Irmak’ın film için kazıttığı saçları çekimlerden sonra geçen sürede uzamış ama filmin ondaki etkisi hiç eksilmemiş. Büyük heyecanla ve kimi zaman gözleri dolarak anlatıyor çekimleri...
◊ Neslican Tay rolü sana nasıl geldi?
Bozcaada’da bir arkadaşımızın otel açılışına gitmiştik. Bir yaz eğlencesinin arasında telefon geldi, “Neslican Tay’ı canlandırmak için saçlarını kazır mısın” dediler. Hemen senaryoyu istedim.
◊ Neden?
Çünkü amaç duyguları sömürmek mi yoksa mücadeleye sevk etmek miydi, bu çok önemliydi. Nesli’nin hikâyesini hepimiz biliyoruz, mücadeleyle ve gülümsemeyle dolu. Benim merak ettiğim bu hikâyeye nereden baktığıydı. Okuduğumda senaryonun da benimle aynı yerden baktığını, yani vardığı yere değil, nasıl vardığına kıymet verdiğini gördüm. Sonra bir daha okudum, yine aynısını düşündüm ve “Tamam, olur” dedim.
◊ Neslican’ın hikâyesini biliyor muydun?
Bilmez miyim! Vefat ettiğinde annemle beraber evde ağladığımızı hatırlıyorum. Hiç bire bir temasım olmamıştı ama fotoğraflarını beğenir, yeni video koyduğunda mutlaka izler, durumu nasıl diye bakardım.
◊ Türkiye’nin hastalık sürecini yakından takip ettiği, herkesi bu kadar duygulandıran birini canlandırmak nasıl bir his?
O kadar maneviyatı yüksek bir şey ki...
Meslek hayatımda önümde daha çok uzun bir yol var ama bu işin yeri kariyerimde hiçbir zaman değişmeyecek.
Bir filmden çok daha fazlası benim için,
o yüzden hep dikkatli davranmak istedim. Mesela setler hep şakalıdır; senaryo hakkında, karakter hakkında şakalaşmalar olur. Bizim sette hiç şaka yapılmadı, herkes saygılıydı. Ama acayip keyifli çalıştık. Çünkü herkes gönlüyle oradaydı.
◊ Saçlarını kazıttığını biliyoruz. Bunun dışında nasıl bir hazırlık süreci geçirdin?
Her şey çok hızlı gelişti. Rolü aldığımda sete çıkmaya 20 gün vardı. Tek şartım İpek Bilgin’den oyuncu koçluğu almaktı. Onlar da sağ olsunlar kırmadılar, dört ders çalıştık. O dersler bende başka bir kapı açtı, sonra da süreç su gibi aktı. Evde geçirdiğim günlerde YouTube’da sürekli Neslican’ın videoları açıktı, hep arkada onun sesi vardı. Ses tonlarımız farklı aslında ama bir noktadan sonra sesini kafama kazıdım ve ben de onun tonundan konuşmaya başladım. Filmde olacak videolar vardı, onları an an, ayrıntıları yakalamak adına, dikkatle izledim. Kitabı ‘Yaşım 19’ başucu kitabım oldu.
Kızını öper gibi...
◊ Ailesiyle tanıştın mı?
Ablasıyla görüntülü görüşmeler yaptım. Dünya tatlısı biri, bana büyük bir sevgiyle yaklaştı. Nesli’yi anlattı, o ne yapardı, nasıl davranırdı... Onun anlattıkları bana kılavuz oldu. Annesi Fatma Teyze’yle tanışmamız çok duygusaldı. Saçımı kazıdığım gün sete ziyarete geldi. Acayip bir sarılma anımız var. Onun beni kızını öper gibi koklayışını hatırlıyorum. Çok kıymetli bir andı.
◊ Neslican’ın biyonik bacağı vardı. Çekimlerde bunun için nasıl bir teknik kullandınız?
Yeşil bir çorap giyiyordum bacağıma, bir de dublörüm vardı. Onun hikâyesi de çok etkilemişti beni. Sağ olsun, Hatice iyi ki yanımdaydı.
◊ Onun hikâyesini anlatsana…
Hatice’nin de sol bacağı biyonik. O biyonik bacağı almasına vesile olan da
Neslican. Instagram’dan bir mesaj atıyor ve Neslican onu biyonik bacak şirketiyle tanıştırıyor. Hatice’ye sponsor oluyorlar ve Neslican sayesinde Hatice yürüyor.
Ve bu filmde benim dublörlüğümü yapıyor. Biyonik bacağa geçtikten sonraki her sahnemi Hatice de oynadı. Onları üst üste koyarak, CGI (bilgisayar tabanlı görüntü) ve efekt sistemiyle birleştirdiler.
◊ İşin seni en zorlayan yanı neydi?
İlk senaryo geldiğinde bir süre oynayamadım. Neslican’a ağladım. Üzülmekten oynayamayacağımı düşündüm. Yanlış yerde duruyordum esasen, oynayacağım karaktere dışarıdan bakmak gibi bir hatam vardı. Bunu atlatmam süre aldı. Sonra onu izledikçe, iyice hâkim oldukça, anlamaya çalıştıkça, anladıkça, üzüntüm gurura ve hayranlığa dönüştü.
◊ Neslican’la hiç konuştun mu kendi kendine?
Her sahneye girdiğimde ve her sahneden çıktığımda konuştum. Hatta belki çok içselleştirdiğim için bacağımda ağrı hissettiğim bile oldu. Rahat etmek ve set sürecime iç ferahlığıyla başlamak adına kontrol ettirmeye doktora bile gittim.
◊ Bu hikâyede seni en çarpan ne oldu?
Videolarında da anlattığı kuşun hikâyesi. Bacağını kestiklerinde hastaneden eve dönüyor, hayata küsmüş şekilde balkonda oturuyor. O sırada sol bacağı olmayan bir kuş geliyor. Ve o kuş bacağının olmadığının farkında bile değil, hayatına devam ediyor. O kuştan mücadeleye ve bir uzvun yokluğunun çok da bir şey ifade etmediğine dair ders çıkarıyor. Giyiyor şortunu, alıyor değneğini, AVM’ye gidiyor. Beni böyle görsünler, ben de kendimi böyle kabul edeyim artık diye...
◊ Sen kendine nasıl bir hayat dersi çıkardın?
Çok küçük şeylere üzülüyoruz ya, aslında hiç önemli değiller. Benim de hayata dair üzüldüğüm pek çok şey toz bulutuna dönüştü. Hayattaki en kıymetli şey sağlıklı olmak, yaşamak, ötesi yok.
Annem beyin kanaması geçirdi, çok karanlıktı her şey
◊ Geçen sene annen (oyuncu Hülya Gülşen) bir beyin kanaması geçirdi…
Doğru.
◊ Geçmiş olsun. Ne yaşandı?
Köpeğimin tırnağı kesilirken bile çığlığından bayılacak gibi olurum. Böyle tansiyonlu durum karşısında da panik olacağımı zannederdim ama aslında çok sakin kalabiliyormuşum. Annem beyin kanaması geçirdiğinde birlikte değildik, o dublaja gitmişti. Çalışırken oluyor. Kustuğunu ve Haseki Hastanesi’ne götürüldüğünü söylediler. Annemin midesi hep hassastır. Ne olduğunu bilmeden Haseki’ye gittim, orada beyin kanaması geçirdiğini öğrendim. Çok karanlıktı her şey. Literatürde yeri olacak kadar geniş kapsamlı bir kanamanın bu kadar kolaylıkla ve hasarsız atlatılması bir lütuf. Çok şükür.
◊ Sen annenle mi büyüdün?
Annem çok çalışıyordu, hep setlerdeydi. Daha çok babamla büyüdüm. Ben 14 yaşımdayken boşandılar, biz annemle Ankara’dan İstanbul’a taşındık.
◊ Tek çocuk muydun?
İki abim var. Hayatımın ilk
10 yılında beraber yaşadık, sonra herkes yuvadan uçtu yavaş yavaş.
◊ Annen baban ayrıldı, sen annenle İstanbul’a gittin. Ve sonra neler oldu?
Annem ve babam arkadaş gibilerdi. Ben de aslında annemle yaşayana kadar abilerime özenirdim. Mahallede erkek çocuklarını falan döverdim. İstanbul’da annemle vakit geçirdikçe ve tabii büyüdükçe kendimi buldum.
◊ Annenin oyuncu olması senin de bu mesleği seçmende etken oldu mu?
Evet, yani ya babamla senfoniye gidecektim, ki klasik müzik dinlerken uyuyakalıyordum, çocuk aklı ne yapayım. Ya da annemle oyuna gidip annemi izleyecektim. Ben her zaman Ankara Devlet Tiyatrosu’nda annemin oyunlarına gitmek isterdim.
◊ Setlerle erken tanıştın o halde...
İlk oyunculuğu da 7 yaşımda yaptım.
◊ Reklamda falan mı oynadın?
Yok canım, 60 bölüm ‘Bizim Evin Halleri’ dizisinde doktor Kemal’in kızı Anatolia’yı canlandırdım. 12 yaşında ‘Gökkuşağı Çocukları’ diye TRT Avaz’daki, komşu ülkelerdeki çocuklara Türkçe öğretmek için çekilen bir yapımda 120 bölüm annemle anne-kızı oynadık. İstanbul’da önce ‘Kayıp Şehir’, sonra ‘Kırgın Çiçekler’ oldu ve asıl macera o zaman başladı.
◊ Eğitim aldın mı?
Pera Güzel Sanatlar Tiyatro Bölümü mezunuyum. Sonra Haliç Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nü tam burslu kazandım, bitmek üzere.
◊ Hikâyende oyuncu olmaktan başka çare yokmuş gibi...
Hiç başka bir şey düşünmedim. “Oyuncu olmasan ne olmak isterdin” diye sorsan cevabım yok.
Benim de bir Romeo’m var
◊ Seni ‘Kırgın Çiçekler’de tanıdık, hafızalara da o dizinin ezik kızı olarak kazındın bir süre. Bundan rahatsız oldun mu?
Şu an hiç rahatsız olmuyorum ama o zaman 17 yaşındaydım, anlamadığım bir egom vardı. İster istemez kendini yeni keşfediyorsun. Twitter’da herkes ‘ispiyoncu Kader’, ‘ezik Kader’ falan yazdıkça kısa bir dönem bundan etkilendim. Ama müthiş bir dersti çünkü bana artık hiçbir şey dokunamaz.
◊ Bir yandan tiyatro oyunun devam ediyor; ‘Romeo ve Juliet’. Oyunun ikinci yılı. Sen bu yeni versiyonu nasıl anlatırsın?
‘Romeo ve Juliet’i okuyup anlayamamışlarsa -ki ben okuldayken ve çocukken anlayamamıştım, bir aşk iki günde nasıl altı kişiyi öldürüyor, gözümde canlanmamıştı- bu oyuna gelince anlayacaklar. Oyunda olabildiğince sadeleşmiş, günümüze yaklaşmış, modernize olmuş duygular ve aşkın bugünkü halini görüyoruz.
◊ Sen Romeo’nu buldun mu?
O konuda keyfim yerinde. Bir Romeo’m var benim de...
◊ Nasıl bir âşıksın?
Karşımdaki ne isterse onu yapalım, o da mutlu olsun isteyen bir âşığımdır. İlk kez karşıma benim için de aynısını isteyen biri çıktı. Mutluyum.
◊ Bir yandan da ekran maceran devam ediyor…
Evet, ‘Sıfırıncı Gün’de bir polis ekibinin çaylağını canlandırıyorum; ama kitap gibi bir karakter, aşırı çalışkan, çok sert, işine
çok âşık.
Hep daha iyi işlerle ilerlemek işime geliyor
◊ 25 yaşındasın. Alttan yeni oyuncuların gelmesi korkutuyor mu?
Bazen şevk kırıcı olabiliyor ama emin adımlarla gidiyorum. 60 yaşında da oyunculuk yapacağım, benim mesleğim bu. O yüzden 25’inde piyasaya girip, bir anda her yerde olup, sonra yok olup sönmektense adım adım, hep daha iyi işlerle ilerlemek daha işime geliyor. Hiçbir zaman “Ömürlük paramı kazanıp sonra oyunculuk yapmayacağım” gibi bir derdim de olmadı.
Şevkimin kırıldığı çok zaman oldu
◊ Star olma derdin var mı?
Kime göre star? Ben, benim için starım zaten.
◊ Genç yaşta oyuncu olmanın zorlukları neler?
Düştüğün ve sonra kalkmaya uğraştığın bir süreç ama her seferinde nasıl kalktığın önemli olan. Benim de şevkimin kırıldığı çok zaman oldu.