Güncelleme Tarihi:
1959’un Haziran’ı... İki ezeli ve ebedi rakip Galatasaray ve Fenerbahçe karşı karşıya... Şampiyonluk maçı olduğu için gerilim son safhada... Maçın ilerleyen dakikalarında Fenerbahçeli Avni, Galatasaray’ın yıldız oyuncusu Metin Oktay’a faul yapar. Sakinliğiyle bilinen Metin, hiç beklenmedik anda yumruğu yapıştırır. Tribünler karışır; o güne kadar takımlar üstü bir hayranlıkla kucaklanan, herkesin sevgilisi Metin’e küfür yağmaktadır. Metin, onca hakaretin altında ezilir, gözyaşlarını tutamaz, Fenerbahçe tribününe yaklaşır, eğilerek selam verir. Bir ara kendisine gelen topu değerlendirir, çalımını atar ve topu sertçe ağlara gönderir. Metin’in içindeki kırgınlıkla attığı gol tarihe geçecektir, çünkü top, ağları delmiştir.
İlginç, ilginç olduğu kadar duygusal ve şaşırtıcı özellikleri vardı Metin Oktay’ın. Mesela her maçın başında kale seçimi için yapılan kura atışlarında, yani “Yazı mı tura mı?” diye sorulduğunda Metin Oktay hep turayı seçerdi. Nedeni sorulduğundaysa aynen şu yanıtı verirdi: “Ata’nın yüzü yere gelsin istemem!”
Fenerbahçe antrenmanında Galatasaraylı futbolcu vardır
Metin Oktay “Futbolu bırakıyorum” dedi, konuştuk: “Galatasaraylı olarak Fenerbahçe’yi yenen maçlarda çok gol attım ama Galatasaraylı Metin olarak, Fenerbahçe kardeşimdir” dedi. Galatasaray-Fener maçında ben spikerim. Metin’e “İkinci devrede 10 dakika sen Fenerbahçe’de oynayacaksın, (Fenerbahçeli) Can Bartu formasını sana verecek, sen de senin formanı ona vereceksin. Can da Galatasaray’da oynayacak” dedim. Çıktılar. İkisi de topu aldı mı taca doğru sürüyorlardı, neme lazım ayağımdan top hızlı çıkar da bizim kaleye girer diye. 7-8 dakika, 10 dakika oynadılar. Bu kısım alkış yağmuru içinde geçti. İki tribün de aynı şekilde. Fenerbahçe ile Galatasaray arasında büyük bir sevgi bağıydı bu. Fenerbahçe antrenmanında, kale arkasında iki Galatasaraylı futbolcu vardır. Gelmişler, çıkar beraber yemek yerler, pazar günü de maç yaparlar birbirleriyle. Soyunma odasına rakip takımın oyuncusu, kaptanı gelir, “Başarılar çocuklar” der, öpüşür, öyle maça çıkarlardı. (Halit Kıvanç)
İstanbul’un merkezine sadece üç kez gelebildim
Gheorghe Hagi, Özgentürk ile yaptığı röportajda Türkiye anılarını özlemle anıyor: “Türkiye’ye geldiğimde 31 yaşındaydım. Ama Galatasaray’da performans göstermeye geldim. Türkiye’ye turistik ziyaret için gelmedim. Dolayısıyla gittiğim yerleri hiç önemsemiyorum. Sadece sahaya çıktıktan sonra sahada en iyi olmak ve takımın kazanması için katkıda bulunmak amacıyla geldim. Türkiye’ye geldiğimde olgundum, çünkü Barcelona’da, Real Madrid’de, Brescia’da tecrübelerim vardı. O tecrübeyi buraya aktarmak, Galatasaray’da başarılı performans sergilemek amacını koydum. Özellikle Galatasaray’da sözleşmeye imza attığımda özel madde olarak, Avrupa’da başarılı olursak bana bu kadar prim verilecek diye bir madde koydurdum. Çünkü buna inanıyordum.”
Efsane oyuncu, İstanbul’da sadece Florya’da zaman geçirmiş: “Altı yıl boyunca üç kez İstanbul’un merkezine kadar gelebildim. Çünkü benim bütün hayatım Florya’daydı. Florya’yla ev arası. Eve geldikten sonra da aileme bakıyordum. Çocuklarım küçüktü o zamanlar. Futbol dışında sadece ailemle beraberdim.”
‘Bizim zamanımızda saha yoktu’ demedim
Nebil Özgentürk, kitap için Fatih Terim’le de görüştü: “İhtiyacım olan veya böyle bir mevkide olması gereken donanımları öğrenmek için çok çabaladım ama Allah’ın verdiği bir de yetenek var. Futbol öyle bir oyun ki, bugün hayat da öyle; durursanız düşersiniz. Devamlı hareket halinde olmak zorundasınız. Yenilikleri takip edeceksiniz. Ben hiç ‘Benim zamanımda’ demedim oyuncularıma. Futbolculuk hayatımda biz hep bunu duyduk: ‘Bizim zamanımızda.’ O bana yer etmiş, hiç ‘Benim zamanımda’ demedim. ‘Bizim zamanımızda para yoktu, bizim zamanımızda saha yoktu’ hiç öyle bir şey demedim. Tam tersi... Biz öyle büyüdük, o dönemin çok yetenekli takımlarında oynamamıza rağmen çok başarılı olamadık. Demek ki felsefede bir eksiklik vardı. Sebep, bahane üretme, her mağlubiyeti bir şeye bağlama gibi.”