Güncelleme Tarihi:
Yazdan kalma, güneşli bir öğleden sonra Roma’da bir kafedeyken onu yakalıyor, görüntülü arıyorum. Çok heyecanlı. Yeni keşfettiği şehirde, yeni öğrendiği bir dili konuşuyor ve bir yandan da haftanın altı günü çalışıyor. Peki, neler yaşıyor? Onları konuşuyoruz ve ardından Furkan, Roma sokaklarına çıkıyor. Ve bizim için objektife poz veriyor.
◊ Roma hikâyesi nasıl başladı?
Daha önce oynadığım diziler İtalya’da yayımlanıyor. İzleyiciden çok ilgi görmüş. Geçen sene aralık ayında Roma’ya çağırdılar, bu programın yapımcılarıyla bir araya geldik. Tabii önce şartlarda anlaşmamız gerekiyordu. İtalya’da iş yapmayı hep istediğim için bir yandan İtalyanca eğitimi almaya başlamıştım. Sürekli toplantılar yaptık, İtalyancayı ilerlettiğim için görüşmeler daha sağlıklı ilerledi. Aslında üç kere olumsuz dönüş yapmıştık ama dördüncü teklifte ikna olduk, anlaştık. Aynı dönem Türkiye’de bir diziden teklif gelmişti; Roma’da bir proje için anlaşma yaptığımızı ve tek sezon çalışabileceğimizi belirterek diziyi kabul ettik. Sezon sonunda dizinin finaliyle bir süre tatil yaptım ve ağustosta Roma’daki evime taşındım. Bu projeyi seçme sebeplerimden biri yurtdışında iş yapmak istememdi, bir de yapımcısı Mily (Carlucci) beni çok etkiledi. O da benim gibi hırslı, işini sahiplenen bir kadın.
◊ Programın formatı ne?
Yarışmanın adı ‘Ballando Con Le Ste’ (Yıldızlarla Dans). 13 ünlü yarışmacı var. Aralarında olimpiyat sporcusu, müzisyen, oyuncu bulunuyor. Ünlülerin profesyonel dans eğitmenleri var, eğitmeninle partner olarak program boyunca yarışmaya devam ediyorsun. Pazartesi günleri o hafta hangi dansı yapacağınız söyleniyor. Hafta içi antrenmanlar yapılıp koreografi hazırlanıyor. Cumartesi akşamı İtalya saatiyle 20.30, Türkiye saatiyle 21.30’da program başlıyor. Dansını sergiledikten sonra jüri üyeleri ve izleyici oyları geliyor.
En az puanı alan eleniyor.
◊ İnşallah bu röportaj yayımlanmadan elenmezsin...
Ağzından yel alsın Hakan (gülüyor)! Ben kendimi çok iyi biliyorum, sen de az çok biliyorsun beni, öyle çabuk pes edecek biri değilim. Neler yapabileceğimi başta öngörmesem, bunu kalbimde hissetmesem şu an burada olmazdım.
◊ 13 ünlüden biri sensin, diğerleri de başka ülkelerden mi?
Yok, hepsi İtalyan, onların arasındaki tek yabancı benim. Ben stüdyoda bir başımayım
anlayacağın.
◊ Garip hissetmiyor musun?
Tabii hissediyorum. Bir de burada olunca yakın çevren bile yediğin önünde yemediğin arkanda, Roma’dasın, her şey yolunda, daha doğrusu fazlasıyla güllük gülistanlık diye düşünüyor. Tabii güzellikleri her anlamda çok fazla ve teraziye koyduğunda ağır basıyor.
◊ O zaman sorun ne?
Bir Akdeniz ülkesi olsa da yine de kültürel olarak çok farklı bakış açılarımız var. Başka başka yemekler yiyor, başka bir evde uyuyor, uyanıyorum. Burada günlük hayattaki dinamikler de farklı. Seninle ilgilenecek olan menajerinden uzaktasın, o sebeple anında çözüm yolunu üretemeyebiliyorlar. Bazen kendin inisiyatif alıp bazı şeyleri halletmen gerekebiliyor. Yani uzun zaman sonra konfor alanımdan dışarı çıktım. Ve kendi adıma birçok şeyin yeniden yazılması yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Bu da beni zorluyor.
◊ Roma’da olmanın en zor yanı ne?
Yalnız olmak. 15 senedir inşa ettiğim bir kariyerim, ailem, eşim, dostum, arkadaşlarım ve ekibimden uzak olmak en zorlayıcı şey. Eve dönerken yalnız hissediyorum; ailem, arkadaşlarım yok. Derdimi Türkçe anlatabileceğim, “Bugün şunlar oldu” diyeceğim biri yok. Telefon ve görüntülü konuşma imkânı var ama o yüz yüze oturup kahve içtiğimiz gibi olmuyor. Kaldı ki herkesle İtalyanca konuşmaya çalışıyorum, bu beni iki kat zorluyor.
◊ Psikolojik olarak sıfırdan başlamış gibi hissediyor musun?
Evet, bambaşka bir hayatın içindeyim. Buraya ne ara geldim diye sorguladığım anlar oluyor. Bu bir yandan çok güzel bir his, yurtdışında iş yapmak hedeflerim arasındaydı, onu gerçekleştiriyorum. Bir taraftan da duygusal olarak yalnız olup her şeye tekrar başlamış ve kendini tekrardan en baştan ifade etmek zorundaymışsın hissi var.
BİR AŞK HİKÂYESİ YAZABİLECEK KADAR ÖZEL HAYATIMA ZAMAN AYIRAMIYORUM
◊ İlk dansın tangoydu. Tangodaki ihtiras ve tutku sende ne kadar var?
Hem özel hayatım hem iş hayatımda yaptığım her şeyi tutku ve aşkla yapıyorum. Bu benim yapımda var. Bunu hissetmiyorsam orada olmuyorum. Ve şu an tüm kalbimle buradayım.
◊ Kalbin tamamen Roma’da ve boş mu?
Evet, boş.
◊ Roma’da aşk başkadır derler...
Çok klişe gelecek ama hakikaten kafam o kadar meşgul ki bir aşk hikâyesi yazabilecek kadar özel hayatıma zaman ayıramıyorum.
◊ Aşk Çeşmesi’ne para atıp dilek tuttun mu?
İlk geldiğimde yapmıştım. Ama Aşk Çeşmesi bir hurafe (gülüyor).
◊ Neden böyle dedin?
Sağ elinle sol omzun üstünden para atıyorsun, bu bir daha Roma’ya geleceğin anlamına geliyor. Roma’ya ilk geldiğimde bana da anlattılar. Parayı söylenenin tersi yerden atıp ezber bozmak istedim ve şu an Roma’dayım. Yani parayı hangi yönde attığının önemi yok, önemli olan kalbinden dileyip atmak ve bu isteğinin gerçekleşmesi için çaba sarf etmek.
ÇOK CENTİLMEN VE NAZİKLER
◊ Roma’yı sevdin mi?
O kadar güzel yerler keşfettim ki burada... Lokal, güzel restoran ve kafeler buldum. Akşamları çıkıp sadece insanların huzurunu izleyip eve geri dönüyorum. Dışarıda ses var ama bir yandan da o seslerin içinde sessizlik var, öyle bir atmosfer.
◊ Orada İtalyan arkadaşların mı var, yoksa kendine yine Türk dostlar mı buldun?
Başrolünde oynadığım ‘Bir Zamanlar Çukurova’, ‘Benim Tatlı Yalanım’ ve ‘No: 309’ burada yayımlandı ve önümüzdeki dönemde tekrar yayına başlayacaklar. Bu diziler sebebiyle beni büyük bir kitle takip ediyor. Sevgilerini ve ilgilerini çok güzel hissettiriyorlar. Dilimin gelişimi için de onlarla İtalyanca sohbet etmek oldukça hoş. Türk arkadaşlarım ziyarete arada sırada geliyor ama burada İtalyan arkadaşlarım çoğunlukta tabii; haftanın altı günü provalarla ya da stüdyoda geçtiği için...
◊ Şu an İtalyancan nasıl?
Her cumartesi Rai1 canlı yayınında izleyebilirsin, sen kendin karar ver (gülüyor). Seviyem şu diyemem ama partnerimle ve ekiple sadece İtalyanca konuşuyorum. Zaman geçtikçe daha hızlı konuşacağım.
◊ İtalyan insanına dair seni en etkileyen şey ne oldu?
Nezaketleri. Çok centilmen ve nazikler.
◊ İşin olmayan bir gün nasıl geçiyor?
Kaldığım ev Vatikan’a çok yakın. Lokal kafe ve restoranların olduğu bir bölge. Sakin. Sokakları düz, sabah yürüyüşümü yapıyorum. Kafeleri keşfedip her seferinde ayrı yerlerde kahve içiyorum. Ama asla espresso değil.
◊ Neden?
Burada insanlar tezgâha yanaşıyorlar, espressoyu shot yapıp gidiyorlar. Oysa bizde kahve keyfi diye bir şey var, onlarda öyle bir kültür yok. Americano söyleyip, yanına sıcak su alıp daha uzun vakit geçiriyorum.
VÜCUDUMDA ÇALIŞMAYAN KASIM YOK
◊ Seni hep cool rollerde izledik, daha önce dans ediyor muydun?
Dans yeteneğim olup olmadığına dair bir bilgim olmayacak kadar az dans etmiştim. Yarışmaya bir ay kala sözleşmeye imza attık, iki ayrı hocayla hem modern hem Latin dans dersleri aldım. Çok hızlı öğrendim çünkü koreografiyi hazırlarken bir matematik var. Dansa yeteneğimin olduğuna beni inandıran Türkiye’de çalıştığım eğitmenler oldu. Şunu da biliyorum; iyi bir oyuncunun bir şeye kanalize olup bunu gerçekten kafasında kodladıktan sonra yapamayacağı bir şey olmaması gerek. Sonuçta bir gün profesyonel bir dansçıyı oynayabilirim.
◊ Dansla bedenine dair yeni keşiflerin oldu mu?
Tabii. Vücudumun daha esnek olduğunu hissettim. Bunun direkt olarak oyunculuğa katkısının da olduğunu düşünüyorum. 20 senedir fitness yapıyorum ama dans ederken başka kaslar devreye giriyor ve şimdi vücudumda çalışmayan kasım yok. Şu an dans konusunda da kendimi daha rahat ve daha istekli hissediyorum.
◊ Dans ederken en zorlayan neydi?
Estetik. Süzülüyor gibi görünmek beni en çok zorlayan şey oldu. Uzun boyluyum ve boy uzadıkça esneklik azalıyor. Kasların büyük ve uzun olduğu için onları eğmek, bükmek kolay değil. Oyuncu olduğum için işin şov kısmıyla da çok ilgileniyorum. Yakın zamanda teknik olarak profesyonel dansçı gibi olmak kimseden beklenemez zaten ancak dansın türü neyse onun duygusunu hissettirmeye çalışıyorum.
İNSANLAR İSTİYORSA KIYASLAR, BUNA ENGEL OLAMAYIZ
◊ Orada senin de rol aldığın Türk dizileri çok izleniyor dedin. Sence neden dizilerimizi beğeniyorlar?
Sanatın evrenselliği bence... Biz de yabancı bir diziyi sahiplenip “Benim dizim” diyebiliyoruz. Genel olarak güçlü prodüksiyon, etkili senaryo herkesin dikkatini çekiyor. Sonrasında hikâyenin senin gözünde heyecanlı olup olmaması, sana devam ya da tamam hissi veriyor. İki Akdeniz ülkesinin benzer yönlerinin olduğunu da düşünerek; hikâyelerde kendilerinden bir şeyler bulmalarının zor olmadığı kanısındayım.
◊ Sektörel olarak kıyasladığında Türkiye’yle arada nasıl farklar var?
Herkesin tek bir görev tanımlaması var ve onun dışına çıkması imkânsız gibi bir şey. Belki daha profesyonel olabilir ama bir sorunu hızlı çözmeye veya bir talebime hızlı yanıt almaya alışkın olduğum için bana biraz yavaş geliyor. Tamamen dinamikler farklı olduğu için böyle. Çok daha dakikler. Bizdeki dijital projeler gibi her şey saati saatine ayarlı.
◊ Senin için artık Türkiye defteri kapandı mı? Mesela buradan güzel bir dizi teklifi gelse ne olacak?
Geliyor zaten ve okuyorum, Türkiye’deki yapımlarla görüşmelerimiz devam ediyor. Bu proje aralıkta bitecek, Türkiye’de içime sinen bir şey olursa Türkiye’de olurum. Ama Türkiye dışında içime sinen bir proje olursa onu da değerlendiririm.
◊ İtalya’da Türkiye’den tanınan bir diğer isim Can Yaman. Yarışmanız sırasında da adı geçti. Kıyaslanmaya hazır mısın?
İnsanlar istiyorsa kıyaslar, buna engel olamayız. Türkiye’de de her an herkes birilerini seninle kıyaslıyor zaten. Ben hiç öyle bakmıyorum. Burada yalnızız, başka bir dilde ve kültürde, başka bir dille ve farklı dinamiklerle mücadele ediyoruz. Her kim olursa olsun yurtdışında biri başarılı olduğunda ben gurur duyarım. Bir futbolcu yurtdışına transfer olduğunda göğsümüz nasıl kabarıyorsa, bu durumda da kabarması lazım. Yurtdışında yaptığımız işler, yine kendi sektörümüzün büyümesine, yurtdışına daha çok proje satılmasına hizmet ediyor. Hatta daha çok meslektaşımın çalışma kapısını aralıyor. Yani ülkemizi başarıyla temsil etmeye, ülkemize faydalı olmaya çalışıyoruz.