Güncelleme Tarihi:
Depremzede çocukların yüzü şu sıralar pamuk şekeriyle, sosis balonlarla, sahnelenen oyunlarla biraz olsun gülüyor. Portatif sinema perdesine projeksiyon makinesiyle yansıtılan filmi izlerken kimbilir belki zorlukları birlikte aşmanın gücünü de hissediyorlar... Kimi amatör ruhla kimi aldığı eğitimle bölgede çocuklar için canla başla çalışan gönüllülerle konuştuk.
Muammer Vural, pamuk şekerci, Adana
‘Çocuklar gelip beni kucaklıyor’
Deprem anı çok kötüydü. Uyuyordum, birden böyle sallama, titreme başladı. Hanımın da böbreklerinde bir sorun var. Zor yürüyor, zor kalkıyor. Onu yerinden kaldırıncaya kadar deprem geçmişti. Sonra buradaki AFAD çadırlarının olduğu pazar yerinde kalmaya başladık.
Bir gün çadırda oturuyorum, baktım adam simitçi, çıkarıp simit dağıtıyor. Ekmekçi, ekmek dağıtıyor. ‘Ben niye dağıtmayayım’ dedim. Sonuçta bizim de
depremden canımız kurtuldu, ‘Bir şey yapmak lazım, ben de pamuk şekeri dağıtayım’ dedim.
Çocuklar pamuk şekerini görünce çok seviniyor. Sonrasında bazı çocuklar geliyor, beni kucaklıyor, bana sarılıyor. Ben de hani emekleri olsun diye pamuk şekerini onlarla beraber yapmaya çalışıyorum. Onlar mutlu olduğunda ben de mutlu oluyorum. Bazen bir alan, gelip bir daha alıyor. “Tamam, canın sağ olsun, gel al” diyorum.
Pamuk şekerini ücretsiz dağıtıyorum. Beni pamuk şekeri dağıtırken çekip videoyu da internete yüklemişler. Şu an şaşkınız. Haberler falan… Televizyona çıkacağımı tahmin etmiyordum. Ben de anlamadım.
Hamit Demir, tiyatrocu, Hatay
‘O çocuğun sakallarıma dokunması, bana yılbaşı dede demesi büyük lütuf’
Depremzede çocuklarla oynarken çekilmiş videonuz sosyal medyada çok paylaşıldı…
Yaklaşık 40 yıldır tiyatro yapıyorum ve bu sürenin çoğu çocuklarla çalışarak geçti. Daha önce Van depreminde de Kızılay bünyesinde psikodestek biriminde çalışmalar yapmıştım. Depremlerden sonra Hatay merkeze girdiğimizde o felaket görüntülerle karşılaştık. İhtiyaç sahibi gördüğümüz en uzak yerlere öncelikle gıda, battaniye, hijyen malzemesi götürdük. Daha sonra yardım için gittiğimiz yerlerdeki ailelerle sohbetlerimiz oldu. Çocuklarla sıradan bir ilişki biçimiyle oynamaya başladık. O sırada bir arkadaşım görüntü kaydı yapmış. Aslında psikodestek çalışmaları, arama kurtarma bittikten sonra başlar.
Deprem bölgesindeki çocuklarla çalışmalar yapmak neden önemli?
Psikodestek biriminin başındaki Doç. Dr. Sedat Işıklı hocayla birlikte gördük ki; oyunsal süreçteki sanatsal etkinlikler çocuklarda kendilerini ifade alanı olarak çok önemli etkiler bırakıyor. Van depreminde biz çalışmalara drama ve oyunu katmıştık. Oyun formu içerisinde duygu durumlarının dışavurumlarını almayı, bunu eğlenceli bir oyun zamanı içerisinde gerçekleştirmeyi amaçladık. “Korkuyoruz, şimdi şaşırıyoruz” dediğimizde çocukların verdikleri tepkilerden çıkarsama yaparız, bunları not alırız. Oradaki gelişmeleri tekrar tekrar kaydederiz ve yaklaşık üç aya yayılan bir süreçte, bir sonraki gidişimizde bunun neye dönüştüğünü de görürüz. İfade alanı açılmış olur. Çocuktaki sıkışmışlığı çözmeye çalışırız.
Bölgeyle ilgili çalışmalarınız sırasında gözlemlediklerinizden bahseder misiniz biraz?
Orada kısacık sürede yaptığımız gözlemlerde herkeste büyük bir kaygı, belirsizlik, endişe ve anksiyete olduğunu ve çocuklardaki davranış bozukluklarını gördük. Çok akut bir durum. Onların uzattığı bir limonu aldığımız zaman bile çok mutlu oluyorlar. Onların hayatını, o gerçek dışı zamanı teneffüs etmiş oluyorsunuz. Bir temas, o çocuğun gelip orada sakallarıma dokunması ya da oyun sırasında bana ‘yılbaşı dede’ demesi, o muhabbetle göz göze gelmek, birbirimize sarılmak bunlar büyük lütuf. Biz Batı’dan onlara iyilik götürmeye konuşlanmış bir bakışla hareket ediyoruz. Onun yerine paylaşmacı, yardımlaşmacı ve dayanışmacı bir dille, üslupla gitsek tüm yaralarımızı saracağımızı biliyorum.
Eren Şenkardeş, Kaf Komün’ün kurucularından, Kahramanmaraş
‘Film izlerken kendilerinden geçtiler’
Biz deprem bölgesine ilk başta aşçı, müzisyen ve fotoğrafçı üç arkadaş olarak geldik. Kaf Komün olarak sayımız 35’e çıktı. Bu sivil hareketin adını koyarken Kaf Dağı ve Kuzey Anadolu Fayı’ndan esinlendik.
Maraş’ta sanayi bölgesindeyiz. Burada küçük bir ortaokulda yemek vererek başladık. Kampta 250’ye yakın çocuk var. Bunların yüzde 40’ı Suriyeli. İlk etapta okul bahçesinde olduğumuz için okuldan oyuncaklar, sıralar taşıyarak okulun içeriğini basketbol sahasına kurguladık.
Suriyelilere yönelik bazı nefret söylemleri çocuklara da yansımıştı. Zaten birçoğunda çok derin travma vardı. Kimilerinin bizi yakınları, hatta anne ve babası, öğretmeni sanma durumlarıyla da yüzleştik. Başta onları bir araya getirmek zordu, birlikte oynamak istemiyorlardı. Simultane çevirmen bularak dil bariyerini yok etmeye çalıştık. Sonrasında birlikte şarkılar söyleyerek onları birbirine yaklaştırdık.
Çocuklara film izleme fikri çok spontane doğdu. Bulunduğumuz okulda bir projeksiyon odası vardı. Oradaki projeksiyon perdelerini aldık, yıkıntıların arasından da projeksiyon aletini çıkarttık. Okuldaki jeneratörü tamir edip elektrik çekebildik. Çocukların birlikte çizgi film izlemelerinin iyi bir fikir olacağına karar verdik.
Normali hissettirmek...
Sinema etkinliğini haftada iki kez yapmayı düşünüyoruz. Çocuklar ‘Toy Story’ (Oyuncak Hikâyesi) izleyip kendilerinden geçtiler. Çocuklarla bu faaliyetleri sürdürüp aynı zamanda
temel ihtiyaçlarının envanterini tutuyoruz. Hâlâ temel ihtiyaçlara, çadıra ulaşmada sorunlar yaşanıyor. Bir atölyemiz var çocuklarla orada da
birlikteyiz. Normali hissettirmeye çalışıyoruz onlara.
Erdal Çoban, Sokak Sanatları Atölyesi yönetmeni, Hatay
‘Tüm gün mahalleleri ve ilçeleri geziyoruz’
2008’de İzmir’de sanatın dört duvar arasında olmaması ve halka ulaşması gerektiğini düşünen gönüllüler ve birkaç arkadaşımızla Sokak Sanatları Atölyesi’ni kurduk. Daha önce hem mülteci kamplarında hem de Elâzığ ve İzmir’deki deprem alanında çocuklara yönelik birçok proje gerçekleştirdik.
Depremin ikinci günü Hatay’a geldik ve arama kurtarma çalışmalarına katıldık. Toplamda 5 kişiyi enkaz altından çıkardık. Ardından çocuk etkinliklerimize başladık.
Hatay Şehir Stadyumu’ndaki çadır alanında çocuklara gösteriler yaptık. Sosis balonlar, oyuncaklar dağıttık, yüzlerini boyadık.
Çocuklara yönelik ihtiyaçlarımızı sosyal medyadan duyurduk. Her gün mahalleleri ve ilçeleri geziyoruz. Hatay’la başladık, şimdi başta Adıyaman ve Kahramanmaraş olmak üzere depremin etkilediği 10 ilimizdeki çocukları ziyaret edeceğiz.
Gezgin Akademi, AFAD ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’yla koordine halindeyiz. Ayrıca gönüllülerimiz hem işgücü hem de çocuklarla ilgili pedagojik formasyon olarak destek oluyorlar.
Ben 9 Eylül Üniversitesi psikolojik danışmanlık bölümü mezunuyum. Alanda 20 yıllık bir tecrübem var. Çocuklara nasıl davranmaları gerektiğiyle ilgili arkadaşlarımıza eğitimler veriyoruz.
Bu sefer bambaşka bir depremle karşı karşıya kaldık. Çocukların umuda ihtiyacı var. Onlara kostümlü bir şekilde, ellerimizde balonlar, hediyelerle gittiğimizde gerçekten çok mutlu oluyorlar. Kendilerini değerli hissediyorlar. Çünkü bu deprem en çok çocuklara kendilerinin değersiz olduğunu hissettirdi.
Şu anda kimisi çok stresli, kimisi şiddete meyilli, kimisi anksiyeteyle mücadele ediyor. Gece uykularında sorun yaşıyorlar. Biz çocuklara psikolojik olarak sanat yoluyla yaklaşıyoruz. Deprem alanında paketlenmiş, hediyelik oyuncağının olması onları çok şaşırtıyor. Gıda, erzak bir şekilde her yere ulaştı, ulaştırılıyor ama elimizde oyuncaklarla onların yanına gidip onlara sarılmamız, dokunmamız onları çok mutlu ediyor. Çünkü dokunsal olarak da temasa ihtiyaçları var.
Seda Aydoğdu, pedagog, uzman klinik psikolog/Üsküdar Üni. NP Feneryolu Tıp Merkezi
‘Her şarkının, her masalın özel bir anlamı vardır’
Deprem gibi ağır travmatik bir deneyim sonrası çocukla kurulan ilişki her zaman olduğundan daha da önemli. Depremden etkilenmiş çocuklarla aktivite yapmanın belli hassas noktaları vardır ve bunlara dikkat etmek önemlidir.
Çocukların hassas bir süreçten geçtiğini unutmamalıyız. Kayıpları ve travmatik deneyime maruz kalma faktörleri de değerlendirilmelidir.
Bu çocuklarımız enkaz altında kaldıysa ne kadar kaldığı, ailesinden kayıpları, sağlık durumları ve şu an mevcut olan fiziksel imkânları mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
Bunlar göz önüne alınmadan yapılan aktiviteler çocuğun psikolojik sağlamlığını daha da
sarsabilir. Depremzede çocuklarımızın içinde bulunduğu bu travmayı anlayabilecek, doğru teknik ve metotlarla onlara yaklaşabilecek çocuk ve ergen ruh sağlığı profesyonellerinin bu hizmeti vermesi önemli.
Depremzede çocuklarımız için bu dönem en önemli şeylerin başında istikrar gelmektedir. Çocuklarımıza bir rutin oluşturulmalı ve o rutin içerisinde hareket edilmelidir.
Deprem gibi önemli bir olaydan sonra çocukların güvende hissetmeye ihtiyaç duyduklarını görebilmekteyiz. Güven duygusunu güçlendirebilmek için rutinleri çevresel ve bireysel ihtiyaçlara göre organize edebilmeli. İhtiyacından bağımsız oyunlar ve kişiler çocukta bu duygunun oluşmasını sekteye uğratabilir.
Deprem bölgesine giden ve çocuklarla vakit geçiren kişilerin iyi niyetlerinden şüphe edilmemesi gerektiğine inanmak istemekle birlikte; iyilikten maraz doğmaması için
profesyonellere alan açılmalı.
Kullanılan her bir oyuncağın, söylenen her bir şarkının, okunan her bir masalın ve oynanan her bir oyunun oldukça özel bir anlamı vardır. Uzman olmayan kişiler tarafından yapılan bu çalışmalar çocuklarının halihazırda olan travmatik deneyimlerini tetiklemektedir.
Bu sebeple önce bireysel yaklaşımla çocuğumuzun zihninde taşıdığı anlamlarla yapılandırılan bireysel oyun terapileri ve grup çalışmaları ancak alanın profesyonelleri tarafından belirlenmelidir ki; farkında olmadan zarar verilmesin.