Güncelleme Tarihi:
Mükemmel ebeveyn olmak mı gerekiyor, yoksa ‘yeterli’ ebeveyn olmak bizi ‘iyi’ yapar mı? Çocuklarımızın her sorununu çözmek için hazırda beklemeli miyiz, yoksa onlara alan mı tanımalıyız? Çocuğumuzla ilgilenirken kendimize yeteri kadar vakit ayırıyor muyuz? Bir çocuğu yetiştirmek, doğrular ve yanlışlarla dolu uzun bir yolculuk... Uzman psikolojik danışman Feriha Dildar “Ebeveynler çocuk yetiştirmeyi kendilerini feda etmek olarak değil; hayatlarının en heyecanlı ve en öğretici deneyimini yaşamak olarak görmeliler. Çocuk büyütmek sadece çocuğu değil, yetişkini de büyüten ve zenginleştiren bir süreçtir” diyor.
* Kitapta bebeğin bakım vereniyle kurduğu bağın hayati önem taşıdığından bahsediyorsunuz. Bu bağ kurulamadıysa sonra telafisi mümkün mü?
Çocuklar doğumdan itibaren başkalarına bağlanmak için hazırdır. Çünkü kuracakları bu bağ onların hayatta kalmalarını sağlar. Bağlanma, erken dönem anne-bebek ilişkisiyle oluşur. Bu teoride bir insanın hayatı boyunca kuracağı sosyal ilişkiler, o insanın hayatının ilk dönemlerinde annesi veya bakım vereniyle kuracağı ilişkinin temeline bağlıdır. İhtiyaç anlarında, örneğin korku ve stres anları, gereken tepkiyi veya davranışı alan bebekler güvenli bir şekilde anneye bağlanır. Ancak gereken sağlıklı dönüşü alamayan bebekler büyüdüklerinde yakın ilişki kurmaktan çekinebilir, sağlıklı bir ilişki kuramayabilirler. Bunu telafi etmek her zaman mümkündür. Bu durumu telafi etmenin en etkili yolu bakım verenin içinde bulunduğu durumu fark edebilmesi, çevreden aldığı destekle ve terapiyle ‘güvenli bağlanmayı’ ileriki yaşlarda tekrar kurmayı denemesidir. Bebekler, genel inancın aksine, iyileşmeye ve telafiye açıktırlar.
Dildar “Mükemmel olma çabası, ebeveynleri gereksiz bir şekilde kaygılandırıyor” diyor.
* Ebeveynler kendi ihtiyaçlarıyla çocuklarının ihtiyaçları arasındaki dengeyi nasıl kurabilirler?
Bebeğin aralarına katılmasıyla çift rolüne anne-baba rolleri de eklenir. Bu yeni rol, kadın ve erkekte heyecan, endişe, telaş, mutluluk gibi çok farklı duyguları uyandırır. Anne-baba olmanın telaşına ve büyüsüne kapılan çift, kadın-erkek olmayı bir taraftan özleyerek, diğer taraftan farkında olmadan ihmale yönelebilir. Başlangıçta uyumlanma ve vakitsizlik, sonrasında ilişkiyi ihmale dönüşebilir. Çiftin yetişkin ihtiyaçlarını, ilişki doyumlarını, bebek sahibi olmakla birlikte yürütebilme yükümlülükleri vardır. İyi bir kadın-erkek ilişkisi, anne-babalığa da daima olumlu yansıyacaktır. Başlangıçta çift ilişkisini kollamak daha çok babaya düşer. Yorgun ve heyecan içindeki anneyi destekleyerek yetişkin dünyasının keyifli kapılarını açmak babanın görevidir.
* Bazı çocuklar zor durumlarla başa çıkmak konusunda çok daha kırılgan olabiliyorlar. Çocukların dayanıklılığını arttırabilmek için anne-babalara ne önerirsiniz?
Dayanıklılık, çocuğun yetişkinlerle ilk kuracağı ilişkinin ne kadar güçlü ve sağlıklı olduğuyla da ilişkilidir. Çocuk sosyalleşmeyi ilk ailede deneyimler; aile bireyleri stresle ve başarısızlıkla nasıl baş edileceğini ilk aktaran ve öğreten kişilerdir. Çocuğunuzun başına kötü bir şey geldiğinde ‘dünyanın sonu değil’ yaklaşımını benimsemesini sağlayın. Böylece çocuğunuz gelecek hakkında umutlu düşünmeyi öğrenir. Çocuğunuz bir sorunla karşılaştığında, sorunu çözümlemek için doğrudan müdahale etmek yerine, onun için orada olduğunuzu hatırlatmak çoğu zaman çocuğunuzun çözüm bulması için yeterli olacaktır. Dayanıklılık, hayata uyum ve daha önce karşılaşılmamış yeni olay ve durumlara adapte olmayı da
kapsar. Ebeveynlerin görevi, her şeyden önce bireylerin amaçlarının ve isteklerinin zaman içinde değişebileceğini, bunun hayatın bir parçası olduğunu çocuklarına aktarmaktır.