Güncelleme Tarihi:
Bu onunla ikinci röportajımız. İlkinde olduğu gibi yine çok sıcak ve kibar biri var karşımda. Müziğe takıntılı, başarılı bir DJ. Soyadının ona sağlayabileceği olanaklara rağmen hepimiz gibi biri. Fazla kiloları nedeniyle zamanında çok çekmiş, şimdi ideal kilosunda. Bu arada söylemezsem olmaz; çok da uzun boylu. Birer kahve alıp başlıyoruz sohbete...
- Para mutluluk mudur?
Para mutlulukla bire bir bağlantılı değildir. Yoksulluk mutsuzluk getirir ama sadece paranın da mutluluk getireceğine inanmıyorum. Para dediğiniz şey bir senet, bir tapu, bir hisse ya da cep bank uygulamasındaki bir sayı baktığınızda, kimse gece dolarlara sarılıp uyumuyor.
- Peki, senin hayatında her şey var gibi, eksik olan ne?
Herkesin mücadele ettiği farklı sorunlar var, bunlar maddi sorunlar olmak zorunda değil. Ben sağlık sorunlarıyla büyüdüm.
- Ne gibi?
Mesela obezite. Sonra ailemde ciddi kayıplara maruz kaldım. Her şeyden önce de aile kavramından, aile sıcaklığından uzak bir şekilde yurtdışında büyüdüm. Aile evine döndüğümde 24 yaşımdaydım.
- Neden yurtdışına gitmiştin?
12 yaşında babamı kaybettikten birkaç hafta sonra eğitim sebebiyle gittim.
- Neden yurtdışında okumanı istediler?
Biraz göz önünde bir aileyiz, babam rahmetli de epey sevilen bir insandı, Allah rahmet eylesin. Yaşadığımız kaybın etkilerinden biraz uzaklaşmam düşüncesiyle ilk etapta İsviçre’de bir yaz okuluna gittim. Sonra sevdim, kalmak istedim, seviye sınavına girip iyi sonuç alınca okulun lisesine başladım.
- Ergenlik çağında baba figürünün kaybı hayatını nasıl etkiledi?
O yaşta idrak edemiyorsun, üzüntü ve bir şok var. Uzun vadedeki etkilerini tam idrak edebildiğim bir yaşta değildim. Mesela kravat bağlamayı bilmiyordum, bana öğretmenlerim göstermişti gibi şeyler, çok küçük gelebilir ama toplandığında, “Evet, burada bir boşluk var” diyorsun. Yapacak bir şey yok.
- Ailenden, evden uzak olmak hayatını nasıl etkiledi?
Alıştım. Bu süreçte annem, dayılarım çok gelip gittiler İsviçre’ye. Daha sonra üniversite hayatıma Almanya’da devam ettim, oraya da sık sık geldiler, ailemden uzak olmadım ama aile ortamından uzak oldum diyebilirim. Vaktimi yatakhane veya bir öğrenci evi ortamında geçirdiğim için çoğu çocuğun yaşadığı bazı şeylerden uzak büyüdüm. Bunun olumlu etkileri de oldu; hayata daha erken atıldım, bazı şeyleri daha erken öğrendim, biraz daha kendi başımın çaresine bakabildim.
- Sen Hacı Sabancı’nın torunusun. Sakıp Sabancı rahmetli dedenin abisiymiş. Mehmet-Zeynep Sabancı çiftinin de büyük oğlusun. Böyle bir aileden gelip soyadının anlam taşımadığı bir yerde büyümek nasıldı?
Orada kurduğum dostluklar çok gerçek oldu. Hâlâ en yakın arkadaşlarım lise ve üniversite arkadaşlarım.
Aile kavramından, aile sıcaklığından uzakta, yurtdışında büyüdüm. Eve döndüğümde 24 yaşımdaydım.
- Obezite o zaman mı başladı?
Vardı zaten.
- Genetik bir rahatsızlık mıydı?
Yok, ergenliğe girdikten sonra kilo almaya başladım ve hep artarak devam etti. Bu sırada zayıflama kamplarına gittim, 30 kilo verdim, sonra 40 geri aldım, birçok şey denedim, olmadı.
- En son kaç kiloya çıkmıştın?
Tüp mide ameliyatına girdiğim gün 183 kiloydum. O benim en yüksek kilomdu. Ameliyat sonrasında 85 kiloya kadar düştüm. Fakat bu sefer de boyuma göre 85 kilo çok düşüktü, insanlar beni hasta zannediyordu. Bir diyetisyenle çalışarak, gıda takviyeleri alarak şimdiki bandıma geldim. Artık 93-95 arasında kilom.
- Ameliyatın sebebi göz önünde olman mı yoksa sağlık mıydı?
Ben çok mutlu bir şişmandım, hiçbir zaman ‘Vah vah, ben neden böyleyim’ diye hayıflanan biri olmadım. Fakat diyabet olma riskim çok yükselmişti, ailemde de diyabet var. Her gün insülin iğnesi vurmak istemiyordum.
- Korkuyor musun tekrar kilo almaktan?
Korkmuyorum, alacak olsam alırdım herhalde.
AŞK KEŞFEDİLECEK BİR ŞEY DEĞİL
- Kilo verdikten sonra neler değişti hayatında?
Sesimin tonunun değiştiğini, asabiyetimin azaldığını söyleyenler var. Çok daha enerjiğim.‘Özgüvenim arttı’ diyemem, zaten kilomla alakalı bir mutsuzluğum yoktu.
- İlişkiler konusunda değişiklik oldu mu?
Daha iyi oldu ama bahsettiğin konular hiçbir zaman gündemimde değildi.
- Son konuştuğumuzda aşkı hiç keşfetmediğini söylemiştin. Ardından bir ilişkin oldu. Şu an hayatında kimse yok. Keşfedebildin mi aşkı? Nasıl bir şeymiş?
O gün öyle demiş olabilirim. Bugün şu şekilde düşünüyorum; aşk keşfedilir bir şey değil, yaşanınca tanımlanabilecek bir konu.
- Peki ne öğrendin bu deneyimlerden?
Geçirilen iyi veya kötü zamanlar birincil olarak önemli benim için.
- Birinin sana mı yoksa soyadına mı geldiğinin ayrımına varabiliyor musun?
Buna biraz antrenmanlıyım. Çekirge bir sıçrıyor, iki sıçrıyor, er ya da geç yakalıyorum. Yakaladığımı hissettiğim noktada da ne gerekiyorsa onu yapıyorum.
- Böyle olduğunu anladığında üzüldüğün oluyor mu?
Tabii bir hayal kırıklığı yaratıyor ama bu da her gün başıma gelen bir durum değil. İnsanlardan çok da bir beklenti içinde değilim, sosyal çevrem çok dardır, görüştüğüm insan sayısı çok azdır... Yakın çemberimdeki insanlardan da beklentim mutlak sadakat, onun dışında hayatıma sonradan dahil olan kişilerden çok fazla beklenti içine girmemeyi zaman içerisinde öğrendim.
- Sosyal medyadan gelen ahlaksız teklifler oluyor mu?
Benim mesaj kutum bayağı ilginç, kibarca şöyle diyeyim; aklınıza gelecek ve gelmeyecek her şey muhtemelen içinde var.
ÜNİVERSİTEDE OKURKEN TİESTO’NUN AÇILIŞLARINI YAPIYORDUM
- Müzik, hayatının neresinde?
Müziğe rahmetli babam çok meraklıymış, plaklar toplarmış yurtdışından. Babaannem ile dedem Londra’ya gittiğinde onlardan plak istermiş. Böyle genetik bir yanı var. İlkokul birinci sınıftayken de müzik öğretmenim annemle görüşüyor; “Bu çocuğun kulağı iyi, bunun üzerine gidin” diyor, ben de piyano dersleri almaya başlıyorum. İlgim sonra elektronik müziğe kayıyor. 10 yaşımdayken de rahmetli babam ilk pikabımı aldı, o gün bugündür plak elimden düşmedi
- Üniversitede müzik mi okudun?
Hayır, uluslararası işletme okudum. Finans master’ı yaptım. Ama daha lisedeyken ailemden izin alarak Ibiza gibi dünyanın çeşitli yerlerinde çalıyordum. Üniversitede okurken DJ Tiesto gibi isimlerin açılışlarını yapıyordum.
- Bu tercihlerin ailede şok etkisi yaratmadı mı?
Anneannem rahmetli espri yapardı “İyi oldu, bu kendi düğününde kendi çalar, kendi oynar, sanatçı masrafımız olmaz” diye. Ne zaman ki ailemi Parkorman’daki bir sahneme götürdüm, 7 bin dinleyiciyi gördüler, “Bir dakika, burada bir şey oluyor galiba” dediler. Sonra çok destek olmaya başladılar.
- Hiç ‘Bunu yapma’ baskısı görmedin mi?
Hayır, ailem hürmeti olan bir aile, onlara eğitimimi tamamlamak ve aile şirketine hizmetimi vermekle ilgili sözüm vardı. Bu sözlerimi yerine getirdim, ailem de her zaman bana destek oldu.
KENDİMİ MOZART ZANNETMEDİM
- Teoman’ın ‘Duş’ şarkısını yeniden düzenledin. ‘Duş’a nasıl karar verdin?
Evde başka bir altyapı yapıyordum. Teoman’ın bir şarkısının sözleri kafamda dönmeye başladı. Yaptım, çaldığım yerlerde güzel reaksiyon aldı. Teoman’ın menajeri Funda Hanım’a ilettim. Beklemediğim şekilde “Biz sizinle parça yapalım” dedi. Sonra şarkı seçmek istedim. Temposu, duygusu itibariyle elektronik müziğe uyarlanması zor olacak bir parça istedim. ‘Duş’ dikkatimi çekti, yeniden düzenledim, Teoman tarafı da sağ olsun çok beğenip destek oldu.
- Sence iyi müzik yapmanın sırrı ne?
İyi müzik yapmanın bir sırrı yok. Kendi adıma şöyle diyebilirim; hiçbir zaman kendimi Mozart zannetmedim, benim iyi olduğum alanlar, gelişime açık olan alanlarım bunlar. İyi olduğum alanlarda bir icra yapayım, gelişmem gereken alanlarda da müzisyen arkadaşlarımdan veya büyüklerimden destek alayım diye yaklaştım.
- Soyadınla bu noktaya geldiğini düşünenlere ne diyorsun?
Bu fikir özgürlüğü, eleştiri olarak da görebiliriz belki. Saygı duyarım. Aksi olduğuna dair kimseyi ikna etmek gibi bir çabam yok.
- Kendini kanıtlama gereği duydun mu?
Öyle bir çaba göstermedim. Ağzınla kuş tutsan ikna edemezsin. Biri stüdyoya gelse, müziği yaparken parmaklarımla klavyedeki tuşlara bastığımı görse yine “Soyadı sayesinde yaptı” diyecek.
MODAYI YAKINDAN TAKİP EDERİM
- Müzik dışında tutkuların neler?
Gastronomi. Cordon Blue’da eğitimimi yeni tamamladım. Et yemeklerinde iyiyim.
- Pahalı tutkuların neler?
Çok fazla pahalı tutkum olduğu söylenemez. Modayı yakından takip ediyorum. Saatleri de severim.
- Ünlü olduktan sonra sence en yanlış anlaşıldığın şey ne oldu?
Sessiz kaldığım zamanlarda insanların belki tıklanmak için veya belki başka hırslarla yarattıkları yalanları sanki kabullenmişim gibi algılayan bir topluluk var. Ama buradaki konu herkese çamur atılabildiği gerçeği.
- İç dünyanda nasıl birisin?
Kolay sinirlenmem. En kaotik durumda bile sükûnetimi korurum. Ama o sessizliği kaybettiğim zaman da tam kaybederim, deliye dönerim. Çalışkan ve dürüst olmaya gayret ederim, insanlarla elimden geldiği sürece sıcak, samimi ilişkiler kurmaya çalışırım ancak affedici değilimdir.