Oluşturulma Tarihi: Mart 23, 2019 08:30
İngiliz anneyle Türkiyeli bir babadan doğup Londra’da büyüyen Nilüfer Yanya kısa zamanda Avrupa’da dikkatleri üzerine çekti. Daha albümü bile yokken hakkında övgü dolu yazılar yayımlandı. Royal Albert Hall’da konser verdi, Interpol’den önce sahneye çıktı, Sharon Van Etten’le çaldı. Festivallerin aranan yüzü haline geldi. 23 yaşındaki şarkıcının ilk albümü ‘Miss Universe’ bu hafta çıktı. Yeni albümün turnesi kapsamında perşembe günü Babylon sahnesine çıkacak olan genç şarkıcıyı yakından tanıyalım...
Nasıl bir ortamda büyüdünüz?
- Üç kardeşle -Molly, Elif ve Cemil- birlikte kalabalık bir evde büyüdüm. Annem Sandra ve babam Ali, ikisi de sanatçı. Babam Londra’da okurken tanışmışlar. Çocukluğumun yazları parklarda, yağmurlu günleri ve kışları müzelerde geçti. Buralarda pek çok mutlu anım var. Bildiğiniz gibi Londra çok gri bir şehir ama ben çok renkli günlerim olduğunu hatırlıyorum. Özellikle bir şeyler çizerek, boyayarak geçirdiğim zamanları şimdi çok özlüyorum.
Farklı kültürlerle iç içe büyümek sizi nasıl etkiledi?
- Daha anlayışlı bir insan olmamı sağladı. O sayede farklılıklardan çok benzerliklere odaklanan biri oldum.
İsminizin müzisyen Nilüfer’den geldiği doğru mu?
- Evet. Annem bana hamileyken İstanbul’daymış. Radyoda Nilüfer’i dinlemiş. İsmini o kadar sevmiş ki, “Bir kızım olursa adını Nilüfer koyacağım” demiş.
Müziğe ilginiz nereden geliyor?
- Aslında çok emin değilim. Şarkı söylemeyi hep çok sevdim. Çok küçük yaşta piyano çalmaya başladım. Gitar çalmayı da çok istiyordum. Müzik, harika bir kendini ifade biçimi bence.
Ajda Pekkan ve Ayla Dikmen favorilerimProfesyonel olarak müzikle ilgilenmeye nasıl başladınız?- Birkaç aşamada gelişti. İlk adımı, 10 yaşındayken ne yapmak istediğime karar vermemdi.
Kariyerinizdeki dönüm noktası neydi?- Sanırım bu hafta piyasaya çıkan ilk albümüm. Bir de tabii bu turne... Müzikle birlikte seyahat etmek benim için çok öenmli.
İstanbul’a karşı hisleriniz neler?- İstanbul’a âşığım. Orada daha çok zaman geçirebilmeyi çok istiyorum.
Artık genç müzisyenler internet üzerinden, kendi kendilerine ürettikleri şarkılarla ünlü olup daha sonra büyük yapım şirketleriyle anlaşma yapıyor. Bu alternatif müzik hareketi Türkiye’de çok ciddi bir karşılık buldu. Oysa eskiden müzisyen olmak isteyenler yapım şirketlerinin kapısını aşındırmak zorundaydı. Bu dönüşümle ilgili ne düşünüyorsunuz?- Bence bu, iyiye işaret. Artık müzisyenler en önemli kararları kendileri alabiliyorlar. Dışarıdan gelecek etkilenmelerden kendilerini koruyabiliyorlar. Ama bu bağımsızlığı sözleşmeyi yaptıktan sonra da sürdürebilmek önemli.
Türkiye’deki müzisyenleri takip ediyor musunuz? Kimleri seviyorsunuz?- Eski şarkıları çok dinliyorum. Ajda Pekkan ve Ayla Dikmen bu ara favorilerim. Yenilerden de birilerini keşfetmek isterim.
Müziğinizi nasıl tanımlarsınız?- Ham ve arıtılmamış diyebilirim. Bence hâlâ bir arayıştayım.
Albümünüz ‘Miss Universe’ nasıl bir yolculuktan geçti?- Hazırlanması bir yıl sürdü. Turneyi iple çekiyorum. Şarkıların yolculuğu asıl o zaman başlayacak.
Londra’da nasıl bir hayatınız var?- Şu aralar belli bir günlük rutinim yok. Farklı şehirlerde çalıyorum. Ama normalde güne egzersizle başlamayı seviyorum. Sabahları genelde biraz egzersiz yaptıktan sonra çalışıyorum. Öğlenleri ilginç bir şeyler görmek için dışarı çıkıyorum. Akşamları da ailemle ya da arkadaşlarımla oluyorum.
Gelecek planlarınız neler?- Şu an bütün istediğim daha fazla müzik yapmak. Umarım kısa zaman içinde yeni projem için çalışmaya başlarım.