Güncelleme Tarihi:
Salı günleri yayımlanan yeni dizisi ‘Masumlar Apartmanı’nın Taksim’deki setinde buluşmak için sözleşiyoruz. Sabahın erken saatleri ama sette hareket çoktan başlamış. Dizinin oyuncularından bir Ezgi Mola geçiyor yanımdan, bir Merve Dizdar. Ellerinde senaryolarla katlar arasında koşuşturuyorlar. Ve işte röportaj için beklediğim Farah Zeynep Abdullah da çıkıyor bir köşeden. Rolü gereği saçlarının birazını yeşile boyatmış, “Beğendin mi” diye soruyor gülerek. Ardından saçına uygun yeşil bir şapka takıyor. O da çok yakışıyor. Dairelerden birine girip fotoğraf çekimine başlıyoruz.
Elbette herkesin kalbinde olduğu gibi benim de unutamadığım şeyler var. Ama onları yara ya da tecrübe olarak görmek benim elimde. Sizi çok üzen bir olayın neler getireceğini bilemezsiniz. Bu yüzden “Yaralandık” demeyelim de “Ders aldık” diyelim.
Dışarıdan mesafeli duruyorsunuz. Oysa delidoluymuşsunuz...
Dışarıdan öyle görünmemin sebebi insanların tanımadıkları kişilere önyargıyla yaklaşmaları bence.
Yine de etrafınıza ördüğünüz bu duvarların sebebi ne?
Hiçbir zaman bir duvar örmedim aslında. Sadece kendim gibi davranıyorum. Aslında çocuk gibiyim. Bu kötü bir şeymiş gibi kullanılır cümle içinde ama tıpkı bir çocuk gibi duygularımı açıkça, çıkarsız ve saf bir şekilde yansıtıyorum.
Çalışmak hayatı öğrenmektir
Çalışmaya 17 yaşında garsonluk ve barmaid’lik yaparak başlamışsınız...
Yanlış biliniyor bu. 16 yaşımda başladım. Hatta ilk işimi sorarsan, 11 yaşımda bir süt markası için reklam müziği seslendirdim. 16 yaşımdan sonra da üniversite için para biriktirmek istedim. Çünkü kendi ayaklarım üzerinde durmak içimden gelen bir şeydi. Evet, kasiyer, satış görevlisi... Pek çok iş tecrübem oldu. Çalışmak hayatı öğrenmektir. Ben de erken yaşlarda farklı tecrübeler edinerek hayatı öğrenmeye başladım.
10 yıldır sektördesiniz. Nasıl anlatırsınız bu dünyayı? Göründüğü kadar renkli ve güzel mi?
Renkli ve güzel mi görünüyor gerçekten?
Değil mi?
Ben hiç öyle düşünmüyorum. Herhangi bir dünyayı kısaca anlatmak çok zor. Bazen renkli ve güzel olan o dünya ertesi gün gri ve bulutlu olabilir. Ama bizim sektörün böyle yansıtılmasının bir çeşit hayal satmak olduğunu düşünüyorum. Meslek sahibi olmanın değil, ünlü olmanın özendirildiği bir çağda yaşıyoruz. Üstelik artık ünlü olmak çok kolay! Jim Carrey bunu gayet güzel özetledi: “Umarım bir gün herkes ünlü ve zengin olur. Hayal ettiği her şeye kavuşur ve asıl cevabın bu olmadığını anlar.”
Hayalimdeki müzik hem İngilizce hem de daha agresif
Yeni dizinizde (TRT 1) sizi nasıl bir rolde göreceğiz? İnci nasıl biri?
Annesini kaybetmiş, dedesi ve kardeşiyle yaşayan, onların kimseye muhtaç olmamaları için çalışıp didinen, yaralarından ötürü başkalarının yaralarını sarmaya çalışan, kendi halinde, iyi kalpli bir kadın. Dizinin senaryosunu ocakta okumuştum. Fakat o zaman salgın olmadığı için bambaşka planlarım vardı. Bir dizi çekebilecek zamanım olmayacaktı. Dolayısıyla kabul edememiştim. Aylar sonra bir arkadaşımla buluşmak için gittiğim bir yerde yapımcımız Onur Güvenatam’la karşılaştım. “Bu bir tesadüf olamaz” deyip yeniden ‘Masumlar Apartmanı’ndan bahsetti. İnci karakteri dönüp dolaşıp beni buldu anlayacağınız. Kabul ettim.
Yine bir yaşanmış hikâyenin içindesiniz. Bu tarz hikâyeleri özellikle mi tercih ediyorsunuz?
Hayır, özellikle değil. Gerçek bir hikâye olmasından çok, bunun senaryoya yansıtılma şekli beni etkiliyor. ‘Masumlar Apartmanı’nda da öyle oldu. Her karakterin kendi içinde apayrı, derin bir hikâyesi var.
İki sene önce ‘Bu Hangi Masaldı’ isminde bir single çıkardınız. Ama sonra durdunuz. Neden yeni bir şarkı yok? Müzikle işiniz bitti mi?
O hediye ettiğim bir şarkıydı. Öyle bir anda çıkmıştı, paylaşmak istedim. Hayalimdeki müzik hem İngilizce hem de daha agresif diyebilirim. Alper Aytekin’le beraber uzun süredir üzerinde çalıştığımız şarkılarım var. Sanırım bir-iki sene sonra gerçekten o zamana kadar yapmış olduğum en cesur şeyi yapacağım. Çünkü müzikle ilgili çok farklı planlarım var, hayallerim gerçekleşmeyi bekliyor.
Türkiye’de kadın olmak sürekli ‘kadın olmak’la ilgili sorulara maruz kalmanız demek
Ülkeyle ve dünyayla ilgili dertleriniz neler? Neler sizi üzüyor?
Hangi birini sayayım; sınıf ayrımını mı ekonomik eşitsizliği mi? Çevre problemlerini mi? ‘Entelektüel’ dediğimiz çoğu sanatçının zaman zaman kafasını kuma gömen devekuşundan farksız oluşunu mu? Dünyanın en özgürlükçü insanı gibi görünüp kendinden olmayanı yok sayanı mı? Hangisini söyleyeyim?
Her gün bir kadına şiddet haberi duyuyoruz. Sizce Türkiye’de kadın olmak ne demek?
Sürekli ‘kadın olmak’la ilgili sorulara maruz kalmak demek. Halbuki tek mesele, yaşadığın yer neresi olursa olsun insanca ve eşit şartlarda yaşayabilmek.
Hiç psikolojik ya da fiziksel şiddete maruz kaldınız mı?
Tabii ki. “Kalmadım” diyen henüz itiraf etmemiştir ya da farkında değildir. Geriye dönüp baktığımda göz yumduğum ya da “Öyle değildir” diye geçiştirdiğim pek çok şeyin şiddet olduğunu yeni fark ediyorum. Bu konuda gün geçtikçe daha bilinçlendiğimizi ve birbirimize destek olduğumuzu hissediyorum.
Kadın ve erkek oyuncuların maruz kaldıkları ‘kilo aldı-verdi’ baskılarına ne diyorsunuz?
Sadece oyuncular değil, herkes buna maruz kalıyor. Bu algının değişeceğine inanıyorum. Çünkü medyanın dayattığı güzellik algısı her şeye rağmen kırılıyor. Bir ara hastaydım, çok kilo vermiştim; sürekli “Ne kadar zayıflamışsın” diyorlardı. Şimdi kilo aldım, “Vay maşallah” diyorlar. Ben başkasının vücuduyla ilgili yorum yapmıyorum, bunun ne niyetle olursa olsun söylenmesini hadsizce buluyorum. Ben mutluyum ya! Çünkü sağlıklı hissediyorum. En önemli şey de insanın kendini nasıl iyi hissettiği.
İlişkisini saklayan biri hiç olmadım
Babanız Irak-Erbilli, anneniz Türk... Çok güçlü bir aşk hikâyeleri varmış...
İki taraf da çok karışık aslında. Babam Irak asıllı Türk, babaannem Üsküplü... Annemse Boşnak ve Erzincanlı. Evet, güçlü bir aşk hikâyesi. Ama daha da ilginci, tıpkı ‘Masumlar Apartmanı’ndaki İnci ve Han gibi onlar da bir kaza sonucu tanışmışlar. Annem 17 yaşında dedemin arabasını kaçırıyor, bir arabaya vuruyor, o arabanın sahibi de anneme iş teklif ediyor ve o şirkette babamla tanışıyorlar. Ve hâlâ âşıklar, maşallah!
Siz hiç öyle büyük bir aşk yaşadınız mı?
Çok güzel birlikteliklerim oldu. Ama aşkın büyüklüğü senelerce birlikte olup hâlâ âşık kalabilmekse hayır, henüz böyle büyük bir aşk yaşamadım.
Bu yaz birkaç farklı isimle anıldınız. Aralarında gerçekten ilişki yaşadığınız biri var mıydı?
Bir erkekle bir kadını beraber görünce hemen “Sevgililer” deniyor. Ben ilişkisini saklayan biri hiç olmadım. Saklayacağım bir ilişkinin içinde olmayı da hiçbir zaman istemem. Hür ve açık yaşamayı seviyorum.
Başkalarının dış görünüşlerinin bu kadar konuşulmasını ayıp buluyorum
Beşiktaş tişörtü giydiğiniz için gündem oldunuz. Koyu bir taraftar mısınız?
Beşiktaş tişörtüm ve o günkü değişik kombinim epey konuşuldu, ben de yorumlara çok güldüm. Ama yeri gelmişken söyleyeyim; giyim tarzımla ilgili söylenen şeyler hiçbir zaman umurumda olmadı. Çünkü zaten moda benim iddialı olduğum bir alan değil. İnsanların neyi, nasıl giydiği, nasıl göründüğü yalnızca kendilerini ilgilendirir. Başkalarının dış görünüşlerinin bu kadar konuşulmasını ayıp buluyorum. Beşiktaş taraftarlığıma gelince de... Annem ve babam koyu Beşiktaşlı. Ben sadece takım olarak değil, semt olarak da Beşiktaşlıyım. Şu süreçte maçlara gidemeyeceğim gibi duruyor. Ama hep destek tam destek; formamı aldım, ekrandan takip edeceğim.