Güncelleme Tarihi:
Zara’nın stüdyosunda buluşuyoruz. Burada sıcacık bir ev ortamı yaratmış. Kış bahçesinin bir duvarı tamamen kitaplarla kaplı. “Öğrenmelere doyamayan bir ruhum var” diyor. Bir önceki geceyi stüdyoda çalışarak geçiren Eypio biraz gecikmeli olarak aramıza katılıyor. Başlıyoruz sohbete…
◊ Nasıl bir araya geldiniz?
Zara: Bizi menajerlerimiz bir araya getirdi. Sonrasında stüdyoda tanıştık. Parçadaki rap bölümünü Eypio orada, gözümün önünde doğaçlama (freestyle) yazdı. Edebiyatı, kafiye uyumu… Çok başarılı ve zeki bir isim. Müziğini çok beğeniyorum.
Eypio: Farklı sanatçılarla düet yapmak beni çok heyecanlandırıyor. Sibel Can ve Kibariye’yle de çalışmalarım oldu. Benim için bir yandan da bir ‘challenge’ (meydan okuma) oluyor. Yapabilecek miyiz, nasıl olacak gibi sorular beni heyecanlandırıyor. Yoksa şişman bir adamım evde oturan
(gülüyor). Zara’yla çalışmamız hayal ettiğimden de öte oldu. Müthiş bir sesi, kendine has yorumu var. Başta biraz korktum aslında. Assolist, ağır falan… Ama çok eğlenceli, çok uyumlu...
◊ Bir şarkıyı bitirdiğinizde sonra da dinlemeye devam ediyor musunuz?
Zara: Benim özlemeye ihtiyacım oluyor. Objektif olabilmek için biraz uzaklaşmam gerekiyor. Bu parçada öyle olmadı ama. Hâlâ dinlemekten büyük keyif alıyorum. Bayağı bir dinlendi ya şarkı, büyük bölümü benim (gülüyor).
Eypio: Benim şarkılarım nedense sonradan açılıyor. Daha da iyiye gideceğini düşünüyorum.
‘ARABESK ÇOK YÜKSELDİ’
◊ Konserlerde birlikte söyleme planlarınız var mı?
Zara: Kesinlikle. Eypio’nun bütün parçalarını çok beğeniyorum. Belki ‘İmdadım’ dışında bir-iki parça daha söyleyebilirim konserlerde.
◊ ‘İmdadım’da şu dikkatimi çekti: İkinizin tarzları birbirine yaklaşmış. Şarkı böylelikle homojen bir noktaya gelmiş.
Zara: Çok zorlandığım bir tarz olmadı okurken. Sanki benim parçammış gibiydi. Eypio ile yaptığım ilk düet için çok doğru bir parça oldu. Bundan sonrası için de varım. Seve seve Eypio’nun mahallesine biraz daha girebilirim.
Eypio: İstersen rap yaptırabilirim sana.
Zara: Bütün bunlar bir havuzdan çıkıp başka bir havuza girmek benim için. İşim müzik yorumculuğu. Orada ben de kendimle yarışıyorum.
◊ Uzun süredir müzik listelerinde rap müziğin hâkimiyeti söz konusuydu. Sonra pop biraz atak yaptı. Son dönem sizce ne var?
Zara: Arabesk çok yükseldi. Arabesk baktığında rap’te de var, popta da. Çünkü hepimizin kendine ait bir bilinci var ama bir de kolektif bilinç var. O acılar, o tutunamamalar böyle bir dille anlatıldığında ve o tınılar içimizdeki kolektif bilinçle buluştuğu zaman hepimizin dili oluyor.
Ama bizim ana müziğimiz, evrensel dilimiz halk müziğidir. Halka ait her şey var içinde.
Eypio: Rap dünyada 20-25 yıldır çok hâkimdi. Bizde 1990’ların ortalarında yavaş yavaş yeraltında gruplar, oluşumlar başladı. İnternetle birlikte bu gelişim hızlandı. Arabesk de aslında rap’le çok yakın. İkisi de gettonun (kenar mahalle), dışlanmışların müziği.
‘SEN BENSİN, BEN SENİM’
Eypio geç kalınca Zara’yla daha uzun sohbet etme fırsatı buluyoruz. Müzikten uzaklaşmadan hayat hakkında konuşuyoruz. Konu bir şekilde pandemiye geliyor.
◊ Madem pandemi konusu açıldı. Hemen sorayım: Nasıl geçirdiniz o dönemi?
Pandemide 27 tane online kurs bitirdim. Aynı zamanda YouTube projesi için stüdyoya girdim. Deli gibi şarkılar yaptık. Ev de benim için yeni bir alandı, günlük işler, çocuğuma yetebilmek derken o süreç inanılmaz yoğun geçti. Zaten normal hayatımda da böyleyim. Oradan oraya koşturuyorum.
◊ İlgi alanlarınız müzikle sınırlı değil anladığım kadarıyla…
Öğrenmelere doyamayan bir ruhum var. Onu da öğreneyim, bunu da öğreneyim diyerek zaman yönetimi yapmaya başladım. “Pilot olacağım” diye geziyordum ortalıkta. Şimdi yolcularımı sahnede uçurmak tek çabam. Buraya bahçıvan geliyor, bahçeye çıkıp başlıyorum sormaya
“O çiçeğin adı nedir, bakımı nedir” ya da astroloji ya da fizik, fen, her şeyi öğrenmek istiyorum. Ezberim de kuvvetli, aklımda da kalıyor şükür bunlar.
◊ Sanatçı olmasaydınız hangi mesleği seçerdiniz?
Doktor olurdum. Bak, kütüphanede tıp terimleri sözlüğüm var. Bütün ilaçların prospektüslerini bilirim. Yan etkilerini, neye iyi geldiklerini…
◊ Ben de parmağım kırılsa anlamam.
İşte dünya böyle. Sizi ben dengeliyorum. Birimiz eksi, birimiz artı. İkimiz de varız. Böyle olduğunda hayatın ikimizle de derdi oluyor. Tabii zor olan sıfır noktası. Müdahalesizlik… Önyargısızlık… Hayatımdaki yeni başlık bu. Felsefeyi de çok severim. Tabii ki felsefenin beni götürdüğü yer de tasavvuf oldu.
◊ Önyargısızlık dediniz. Siz bu durumla sık karşılaşır mısınız?
Sosyal medyada çoğu kişinin canını sıkan durumlar var. Örneğin “Öyle de giyinilir mi” deniyor. Ya da önünü sonunu bilmediği bir konuda “öyle yapılır mı” nidaları... Ortamı gördün mü ki böyle diyorsun? Şartlar neydi, işin mutfağında neler oldu, o zaman neyi gerektiriyordu… Tüm bunları bilmen gerekiyor yargılamak için. Kimse sınanmadığı günahın masumu değil. Bana ilk taşı hiç günahsız olan atsın! İnsanlar zannediyor ki sen sensin, ben benim. Öyle bir şey yok. Sen bensin, ben senim. Bunu anladığımız zaman kendi hayatımızdaki mucizelere şahit olacağız. Birbirimizin ışığını parlatabileceğiz. Belki de her yerde olmak istememin sebebi herkese ulaşıp “Sen bensin, ben senim” demek.
◊ Sürekli konser veriyorsunuz. Arada yorulmuyor musunuz?
Menajerim geçen gün -bütün sanatçıları öyle ama- “Senin bu konudaki hassasiyetine ayrı hayran oldum” dedi. “Bir kere de ‘Bırak bu konseri, alma’ demedin keyfi olarak”. Çünkü sadece ben değilim ki; orkestradan ışıkçısına arkada çalışanlar var. Benim bir konserimden alanda çekirdek satan adama kadar hesapladım, 250 kişi ekmek yiyor. Almama lüksüm yok. Üstelik benim işim sahneye çıkmakla da bitmiyor ki. Provası, kıyafeti, saçı, makyajı, orkestra provaları… O konsere gelen ve işini yapan insanlardan beş kat fazla yoruluyorum. Ama değer mi, değer. İşimi seviyorum çünkü insanları seviyorum.
◊ Arada isyan ettiğiniz oluyor mu?
Hayır. Benim bir amacım var. Hayatı, kadınlığı ve anneliği anlamak adına kendimi bir noktaya getirdim. Kendime maddi, manevi inanılmaz yatırımlar yaptım. Dolayısıyla bütün bu bilgileri önce kadınlarla ve annelerle, sonra herkesle paylaşmak amacım.
ZARA: ‘ANNECİĞİM’ DİYEBİLSİN DİYE...…
◊ Siz yoğun çalışan ve bekâr bir annesiniz…
Bütün gece 3.00 uçakları benim. Çünkü nerede olursam olayım, sabah 6.00’da evdeyim. Dila (11) evden çıkmadan beni görsün, “Anneciğim” diyebilsin diye… Bazılarına göre bu çekilebilir bir şey değil. Ama insan sevdiğinin yüzündeki bir gülümseme için neler yapmıyor! Yaş itibariyle onun tek eğlencesi benim. Rol modeli olarak görüyor. Her şeyini benimle paylaşıyor.
◊ Sizinle geldiği oluyor mu?
Cumartesi, pazar ödevlerini yapmışsa, yolculuğumuz gece saatlerine denk gelmiyorsa mutlaka benimle gelir. Türkiye’de görmediği şehir kalmadı.
◊ Müziğe merakı var mı?
Piyano öğrencisi, sesi de güzel ama iddiası yok. Öyledir ya, annenin tersi olmak ister çocuk.
Eypio: ‘Dünya ve Asya çok güzel resim yapıyor’
◊ Siz böyle stüdyoda sabahlarken evden itirazlar geliyor mu?
Gelmiyor çünkü eşim Funda’yla tanıştığımda ben zaten müzik yapıyordum. İşimi destekliyor ve buna saygı duyuyor. Her zaman arkamda durmuştur.
◊ Hayatınızı hep müzikten mi kazandınız?
Evlendik ama o dönem popüler falan değilim. Rap yaparak para kazanmak mümkün değildi. Hip-hop tarzı kıyafetler satan bir dükkânım vardı. Sonra kapattım.
◊ ABD’deki gibi rap oluşumları hayata geçmedi Türkiye’de, değil mi?
Ben şimdi yapıyorum mesela. Adı Niffos. Hollandaca kuzen demek. Genç arkadaşlar var, onlar için bir şeyler yapmak istiyorum.
◊ Gençler artık rap’çi olmak istiyor…
Herkes heves ediyor. Ama sürekliliği sağlamak sadece istemekle olmuyor. Hayatını ona adaman gerekiyor. Öyle insanları bulmak da zor.
◊ Çocuklarınız müziğe meraklı mı?
Dünya ve Asya çok güzel resim yapıyor. Küçük olan Dünya rap’e de biraz meraklı.