Güncelleme Tarihi:
Yıl 1990. Unkapanı’nda çalmadıkları ve yüzlerine kapanmayan kapı kalmayan üç genç; İzel, Çelik, Ercan... Ama pes etmediler. İlk ve tek albümleriyle hafızalara kazındılar. Ercan Saatçi, “Çok araştırdık, tek albüm yapıp dağılan ve hâlâ konuşulan başka bir grup dünyada yok” diyor. Yıllar içinde hepsi farklı yollara gitse de Saatçi hep üretti. Kendi deyişiyle başkalarının sesinden dinlediğimiz binden fazla esere imza attı. Bir taraftan spor eleştirmenliği yaptı, kendi plak şirketini kurup prodüktörlüğe başladı. ‘Ercan Saatçi Akademi’ isimli bir de okul açtı. ‘Kara Kışlar’ teklisi vesilesiyle dünden bugüne bir sohbete başlıyoruz.
* Yeniden söylemek için neden ‘Kara Kışlar’ı seçtiniz?
Şarkıyla ilgili özel bir durum yok. Bu, ‘Söz Müzik Ercan Saatçi’ isimli projenin ilk ayağı.
* Nedir bu proje?
Bana ait ve başkalarının söylediği binden fazla eser var. İçlerinden 60’ını seçtim ve kendi duygularımı bu sefer ben anlatmak istedim. Zamanla bu şarkıları plak haline de getireceğim.
* Kendi hayatınızda şarkınızdaki gibi karakışlara maruz kaldınız mı?
Tabii, ben de herkes gibi karakışlar geçirmiş ve pes etmemiş bir adamım.
* ‘Yastayım’, ‘Sayenizde’, ‘Alışamadım’ gibi şarkılarınızın sözlerine bakınca hep çok darbe yemiş bir adam gibi görünüyorsunuz...
Darbe yemedim diyemem ama bir şair, besteci ya da yazarın karakter analizini yazdıkları üzerinden yapamazsınız. Öyle olsa bir cinayet romanı yazarını katil olarak görmeniz gerekirdi.
* 1998’de çıkardığınız albümün ardından neredeyse 20 yıl müzik dünyasından yok oldunuz. Neden?
Hayat beni nereye götürürse oraya gittim. Ama müzikten hiç kopmadım, sadece sahneyi bırakıp işin mutfağında olmayı seçtim.
* Sesiniz var, kendi şarkılarınızı yapıyorsunuz, yakışıklısınız. Bu uzun arayı vermeseniz herhalde şimdinin popstarlarından olurdunuz...
En popüler olduğum dönemde bile “Popstarlık nasıl bir duygu?” diye sorduklarında bunu reddediyordum. Çünkü ben mahalle çocuğuyum. İlham kaynağım hep insanlar oldu. Toplumdan izole olup gizemli yaşamak hiç bana göre değildi.
* 90’lardaki kliplerinizi yeniden izledim. Yüksek bel pantolonlarınız, kareli gömlekleriniz ve dans etmeye çalışan halleriniz... O halinizi izleyince ne hissediyorsunuz?
Sorma! Hem çok saf ve güzel hem de çok komik. “Dans etmeye çalışan” lafın bile iltifat. O zamanlar pantolonlar bele kadar çekilir, kazak onun içine sokulup mutlaka bir de kemer takılırdı. Moda buydu. Klip çekerken de komik olacağımızı düşünmeden ne isterlerse yapardık.
* 90’lardan günümüze müzik dünyasında neler değişti?
İzel-Çelik-Ercan olarak ilk şarkılarımızı kaydedip Unkapanı’na gittik. Başta kimse ilgilenmedi. Tam umudu kesmişken biri kabul etti ve şarkılarımız patladı. Kendimizi duyurabileceğimiz mecralar kısıtlıydı. 1991’de Hürriyet’te ilk röportajımız çıktığında kendimizi Oscar almış gibi hissetmiştik!
* Şimdi işler daha mı kolay?
İyi şarkı yapıp söylüyorsan artık kimseye ihtiyacın yok. Evinde kaydedip internete yüklüyorsun. İmkân çok ve bir yandan da er meydanı tabii.
* Bu kadar fazla seçenek hem dinleyici hem müzik kalitesini nasıl etkiledi?
Tabii kalite düştü. Çok üretiliyor olması her şeyin iyi olduğu anlamına gelmiyor.
Grup tamamen çocukça sebepler yüzünden dağıldı
* Tek bir albümle çok popüler oldunuz ve buna rağmen dağıldınız... Neden? O dönem buna grup içindeki aşk hikâyelerinin yol açtığı iddia edilmişti...
O dönem İzel’le sevgiliydik. Grup dağıldıktan sonra da devam etti ilişkimiz. 18-25 yaşları arasında. Grubun dağılması tamamen çocukça, çevrenin yanlış yönlendirmesi ve yönetilememe kaynaklıydı. Çelik’le hep konuşuyoruz ve açıkçası hâlâ mantıklı bir sebep bulamıyoruz!
Ben hiç kurtluk yapmadım
* Prodüktörlük de yapıyorsunuz. ‘Rec by Saatchi’ isminde bir şirketiniz var. Müzik sektörünü nasıl anlatırsınız?
Müzik sektörümüzün sektör olabilmesi için daha çok fırın ekmek yemesi lazım.Müzikle alakası olmayan insanlar plakçı adı altında çalışıyor. Meslek birlikleri bile kendi içlerinde birleşemiyor.
* ‘Bir albüm yap, popülerlik kazan ve zengin ol’ algısı bir yalan mı?
İnsanlar aslında göründüğü gibi albümler çıkarıp şahane hayatlar yaşamıyor. Bunlar büyük yalanlar.
* Müzik dünyası kurtlar sofrası mı?
Aklı ve karakteri olanlar için değil ama bu sofrada kurt olmak isteyen çok. Siz de sadece popüler olmak adına kurban olmayı göze alıyorsanız geçici bir dönem öyle olursunuz. Fakat 10 yıl sonra kimse isminizi bile hatırlamaz.
* Siz kurt mu yoksa kurban mıydınız?
Ben hiç kurtluk yapmadım. Ticari düşünmedim. Hâlâ şirketimden caz albümleri çıkarıyorum.
Kalbimizle dokunmayı öğrenmeliyiz
* Hepimiz koronavirüs denen illetle baş başayız. Bundan ders çıkarmalıyız. Burnumuzun dibinde olmasına rağmen göremediklerimizi görmeliyiz. Kalbimizle dokunabilmeyi öğrenmeliyiz. Hayat kısa, hatalarımızla sevaplarımızla helalleşmeliyiz.
m İki evladı olan bir adam olarak tekrar evlenmek benim hayat tarzıma uygun değil. Büyük konuşmamak lazım ama bir süredir güzel bir birlikteliğim var. Mutlu olmak için önemli olan insanların birbirine saygı duyması.
Aşkın acısız olanı yok
* ‘Sayenizde’ isimli şarkınızı en son Tuba Büyüküstün söyledi. Yorumunu beğendiniz mi?
İlk önce bana gönderip izin istediler. Dinledim, gayet hoş ve farklı bir yorum. Zaten “Ben şarkıcıyım” demedi. YouTube kanalı için böyle bir hoşluk yapmış. Genç oyuncuların genelinde şarkı söyleme yeteneği var, söylesinler de. Şarkı söylemek güzeldir.
* 90’lı yılların şarkılarını neden hâlâ sıkılmadan ve özlemle dinliyoruz sizce?
Günümüzde teknolojinin de etkisiyle şahane altyapılar var. Ama 90’lar ikliminin yarattığı farklı bir duygu vardı. Şimdi o eksik. Sadece gündeme uygun ve gençler seviyor mantığıyla yapılan işler yerine, samimi duygularla, tasarlanmadan yapılan işler kalıcı oluyor.
* Yüzlerce aşk şarkısı yazmış bir insan olarak çözdünüz mü aşkı?
Aşk çok zor bir şey; anlatılmayan, yaşanan bir duygu. İçinde her şeyi barındırıyor. Aşkın acısız olanı yok.