Güncelleme Tarihi:
Asıl adı Serhat Bedük! Bedük, onun eğlenmeyi seven sahne adamı kişiliği, Serhat ise pijamalarıyla mangal başındaki halini yansıtıyor. Bedük’le dans müziği takıntısından gözlük fetişine, Londra’daki yeni hayatından albümüne pek çok şey konuştuk.
Asıl adınız Serhat, sahne adınızsa soyadınız olan Bedük. Sahneye daha uygun olduğu için mi soyadınızı kullanıyorsunuz?
Yaptığım müzik bana özgü. Serhat diye binlerce insan var ama Bedük bir tane. İnsanlara garip gelse de bu benim soyadım ve yaptığım müzik gibi gururla taşıyorum.
Ne demek Bedük?
Öz Türkçe ‘büyük’ demek.
Eğlenmeyi kim sevmez!
Bir ara güneş gözlüksüz asla gözükmezdiniz. O fetiş bitti mi?
Hâlâ kendime çok yakıştırıyorum. Güneş gözlüğü benim için Serhat ile Bedük arasındaki farktı.
Nasıl yani?
Superman’in kılık değiştirmesi gibi bir şey. O bir gözlükle Clark Kent oluyordu, ben Bedük...
Serhat ve Bedük arasında nasıl farklar var?
Biri pijamasıyla mangal başı, diğeri parlak ışıkların adamı. İkisinin de gönlümde yeri ayrı.
Geçen günlerde Instagram’da eski fotoğraflarınızı paylaştınız. Uzun saçlarınız varmış...
Okuldan sonra dökülmeye başladı saçlarım, 26 yaşında tamamen kelleşmiştim. Saç ektirmeyi de hiç düşünmedim.
Gözlükleri çıkarıp gerçeğe dönünce o kliplerde partileyen adama ne oluyor?
Kim eğlenmeyi sevmez! Ben de seviyorum. Ancak normal hayatımda senede iki-üç kere dışarı çıkarım. Kendimi konserlerde bırakıyorum. Orası hiçbir derdimin olmadığı paralel evrenim. Beni öyle görenler her gecem böyle geçiyor sanıyor!
Sahnedeki ateşli haliniz özel hayatta devam etmiyor mu?
Hızlı düşünürüm, çabuk karar alırım; çabuk sinirlenir, çabuk unuturum. Bir fikir geldiyse hemen uygulamak isterim, çözüm odaklıyım. Sorunlara kafa yormaktansa nasıl çabuk ve etkin çözebileceğime odaklanırım. Bunlar beni ‘ateşli’ yapar mı bilmem (gülüyor).
Türkiye’deki çoğu sanatçının on yıllardır istediği şeyi yapıyorum
Dans müziğine ilginiz nasıl başladı?
Üniversite yıllarında çok rock grubu kurup çaldım, söyledim. Kişisel dönüşümümle beraber dinlediğim müzikler de evrilmeye başladı. Her şey radyoda Bee Gees’in ‘Staying Alive’ şarkısını duyup delirmemle başladı. Sonrasını zaten hepimiz biliyoruz (gülüyor).
Hem İngilizce hem Türkçe albüm yapıyorsunuz. Bu, ‘Hepsini yaparım’ mı demek? Yoksa henüz tam olarak ne söylemek istediğinize karar veremediniz mi?
Sadece tek bir şey olmaz insan, bu görüşe karşıyım. Nasıl pazartesi işinde kravatıyla çalışan adam evdeki halinden farklıysa bir sanatçıdan neden hep aynı olmasını bekleyelim? Ben küçüklüğümden beri hem Türkçe hem İngilizce şarkılar dinliyor ve yapıyorum. Neden bir karar vermek zorunda olayım? Türkiye’deki neredeyse bütün sanatçıların on yıllardır yapmak için yanıp tutuştuğu şeyi yapıyorum.
Albümden iki şarkıyı single olarak çıkardınız; ‘Push The Button’ ve ‘Ankara’nın Delisi’...
İnsanları albüme yoğunlaştırmak istedik. Müziğimi bütün hayatımı, ruhumu, benliğimi katarak hazırlıyorum. Hızlı tüketilmesini istemiyorum.
Ne anlatıyor albüm?
Her parça birbirinden çok farklı ama aynı evrenin içinde. Buna ‘Bedük Evreni’ diyorum. Albüm de ‘galaksiler arası bir yolculuk’ gibi.
En büyük rakibiniz kim?
Albümün ismine de gönderme olsun, Elon Musk (gülüyor).
Karşındakini olduğu gibi kabul etmelisin
Şarkılarınız gibi neşeli bir baba mısınız?
Olabildiğince eğlenceli ama kurallar koyan, sorumlulukları hatırlatan...
Eşiniz Zehra Hanım’la liseden beri birliktesiniz. Uzun ilişkinin sırrı ne?
Aşk ve sevgi çok önemli, evet; ama saygı ve hoşgörü, karşındakini olduğu gibi kabul etmezsen ilişki uzun sürmez.
Evlendikten sonra şöhret olmak ilişkinizi nasıl etkiledi?
En başından beri her şeyi eşimle beraber sırtladık. Kavga da ettik ama bunlar işle ilgiliydi. Neyse ki çok yoğunduk ve birbirimize saracak kafa kalmıyordu!
Zekeriyaköy’deki gibi bir hayat kurdum
Üç senedir Londra’da yaşıyorsunuz. Nasıl aldınız bu kararı?
Her zaman, herkesin, hayatının en azından belli bir döneminde yurtdışında yaşaması gerektiğini savunurum.
Neden?
İnsana bambaşka bakış açıları getiren, olgunlaştıran, zihin açan; insanı daha anlayışlı ve başka kültürlere saygılı hale getiren bir deneyim. İyi ki yapmışım. Hayatımın en yaratıcı, beynimin en açık, dünyayı en yalın şekilde algıladığım bir dönem...
Orada nasıl bir hayat kurdunuz?
İstanbul’da Zekeriyaköy’de oturuyordum. Aşağı yukarı aynı hayatı kurdum. Şehir merkezine 40 dakika mesafedeyim. Stüdyom evde. Araba almadım. Bol bol yürüyor; otobüse, trene biniyorum. Bahçeyle ilgileniyorum. Daha büyüğünü, daha yenisini isteme halinden kurtulup elimdekilerin değerini bilmeyi öğreniyorum. Çocukları okula bırakıp nehir kenarında kahvemi içtikten sonra stüdyoya girip bangır bangır müziğimi yapıyorum.