Güncelleme Tarihi:
* Merhaba. Bu ne büyük mutluluk, eşim çıldıracak kıskançlıktan...
- A, selam söyle. Nerelisiniz?
* İstanbul...
- İlk kez 1950’lerde geldim. Boğaz’da yelken yapmıştık. Muhteşem mavisini hatırlıyorum. Bir sonraki gelişimde her yeri binalar sarmıştı, hepsinin tepesinde de antenler... Korkunçtu! Şimdi nasıl?
* Hâlâ güzel ama bence siz 50’lerdeki halini hatırlayın. Burası nasıl? New York’un da ruhunu kaybettiğini söylüyorlar.
- Ediyor tabii. Dünya ruhunu kaybediyor.
* Bu hayatı seviyor musunuz? ‘İkon’, ‘efsane’ diyorlar; her an aşırı ilgi var. Bazen sıkıcı geliyor mu size?
- Bu, işin bir parçası. İnsanlar bana iyi davranıyor, bundan memnunum. Ayrıca her şeyin bir bedeli var. Öyle bedavaya ekmek yok. Bedava ekmek istiyorsan başka iş yapacaksın.
- Öyle çok ciddi bir bedel de değil.
* Cep telefonlarıyla, Instagram’larıyla yeni gençler nasıl sizce?
- Seni çok zor duyuyorum şu anda çünkü bu restoranda uğultu var. Bunu bilerek yapıyorlar, hareketli, eğlenceli bir yer gibi eko yapsın diye. Çünkü gençler konuşmayı sevmiyor. İki güzel insanın bir masaya oturup ellerindeki telefonla oynamasına dayanamıyorum. Konuşun! Okuyun! Birbirinize fikirlerinizi anlatın. Gerçi artık çok fikirleri de yok. Düşünmüyorlar, okumuyorlar. Bu kadar kitabı nasıl sattım, anlamıyorum.
* Neden böyle?
- Eskiden çok daha zengindi hayatımız. Gençler için gerçekten üzülüyorum. Bence çok eksikler. Mahrum mu bırakılıyorlar, bunu kendileri mi istiyor, emin olamıyorum. Sosyal psikolog değilim. Birçoğu çok tatlı, sevimli insanlar. Doğru bir şeyler yapmak istiyorlar ama yapmıyorlar! Hayat o kadar zengin olabilir ki. ‘Sevgili Teyze’ oyununu biliyor musun?
* Hayır, duymadım.
- Orada şöyle der: “Hayat bir ziyafet. Onca p.çin açlıktan ölmesi ne kadar yazık.” İnsanların yaşanacak onca şeyin tadını çıkarmaması ne kadar yazık! Başkalarının üzerinden yaşanmaz. Kendin yaşamalısın, deneyimlemelisin. Kimse çıraklık yapmak istemiyor. Ben çıraklığa delicesine inanan biriyim. Kimse en alttan başlamak istemiyor. Sanat ve el sanatları bitiyor bu yüzden. Hepsi köşe ofisi ve önlerine kırmızı halı serilmesini bekliyor.
* Bir de ünlü olmayı...
- Meşhur olunabilir, mesele yok. O kadar önemli değil. Meşhursan meşhursun. Ama bu aklını başından alıyorsa aptalsın demektir.
* Çok insanın başına biraz vuruyor galiba.
- Evet, bu acınası bir şey. Biz kocamla gülüp “Ya, 70 yıl öncesinden hiç farkımız yok” der, kendi kendimize gülerdik. Nedir yani? Bence komik bir şey ünlü olmak. Ama insanların hayatında mizaha yer kalmadı.
* Neden?
- Her şey çok ciddi, her şeyin bir yanıtı olmalı. Bir söyleşide bile her soruya cevap bekleniyor. Yahu ben ne bileyim bana neyin ilham verdiğini. Oturup her şeyi didik didik analiz edersem işin büyüsü kaçmaz mı? Ama hayır, illa cevap! Bu hayatta gizeme yer yok artık.
Bir tuşa basmak merak değildir
* En güzel hayat ne zamandı? 70’ler mi 80’ler mi? Yoksa daha önce mi?
- Bugünü yaşamayı öğrendim. Geçmiş yoktur, bitti. Gelecekte ne olacağını ben nereden bileyim! Sadece şimdi var. Bunu İtalya’da öğrendim. İtalyanca öğrenirken zorlanıyordum. Sadece birinci tekil şahısla ve şimdiki zamanla konuşuyordum. Bir baktım ki bu harika bir şey! Hayat da öyle olabilir.
* Geçmişi özlemiyorsunuz yani...
- Her dönem güzeldi ama son zamanlarda dünyada zarafet kalmadı. Kibarlık, nezaket sanki küfür gibi oldu. Kimse bunlardan söz etmek istemiyor. İnsanlar vahşi hayvanlar gibi davranıyor.
* Böyle bir dönemin geleceğini öngörmüş müydünüz?
- Bence büyük ölçüde Woodstock hareketiyle başladı bu. “Ben, ben, ben” jenerasyonuyla...
* Özgürleştirici, iyi bir şey değil miydi Woodstock?
- Temel fikir kimsenin hiçbir sorumluluk almamasıydı. Belki bu yüzden diktatörler çıktı ortaya. İnsanlar güçlü baba figürü istiyor. Çok az insan kendini yönetecek yeteneğe ya da iradeye sahip. Birinin sürekli olarak ne yapacaklarını söylemesini istiyorlar. Bugünkü gençler hayatlarını başka insanlar üzerinden yaşıyorlar. Ünlüler üzerinden, sosyal medya üzerinden vesaire... Gerçek merak kayboldu. Bir tuşa basmak merak değildir.
Kimse düşünmek istemiyor
* Ekonominin, politikanın, modanın hep iç içe olduğunu vurguluyorsunuz. Siz kendinizi entelektüel anlamda yetiştirmek için çabaladınız mı?
- Tabii ki. Kendini eğitmek çok önemlidir. Okula gidersiniz, üzerinize bazı kitapları fırlatırlar. Okulu bitirirsiniz, hiç bir halt beceremezsiniz. Ben düşünmeyi severim. Tek başıma oturup saatlerce düşünürüm bazen. Artık kimse düşünmek istemiyor. Herkes o kadar tembel ki arabayı bile internetten alıyorlar! K.çını kaldırıp denesene şu arabayı! Anlamıyorum gerçekten.
* 100 yaşınıza çok az kaldı. İnsan en çok hangi yaşlarda mutlu oluyor?
- Aman, amma saçma bir soru...
* Ne yapayım, sormam lazım. Bir araştırmaya göre hayatta en mutlu yaş 63’müş. Doğru olabilir mi?
- Yahu, 63 yaşında nasıl hissettiğimi nereden hatırlayayım, ben 97 yaşına geldim! Deli mi ne!
İLK VE SON KEZ
Yeni evliydim. Bir yemek kitabına bakarak hayatımda ilk kez yemek pişirdim. Baktım, kocam bir şey söylemiyor, sordum:
- Ee, nasıl buldun yemeği?
- Bir şey söylemeyecek misin?
- Madem sordun, söyleyeyim. Ömrümde yediğim en berbat yemekti.
- İyi, sana bir daha asla yemek yapmayacağım.
“Harika!” yanıtını verince yemekle ilişkim sona ermiş oldu.