Güncelleme Tarihi:
Maslak’taki UNIQ Hall’da oyuna başlamalarına sayılı saatler kala buluşuyoruz. Kuliste hummalı bir koşuşturma var. Fotoğraf çekiminden sonra prova yapıp sahneye çıkacaklar. Aralarındaki dostluk hemen hissediliyor. Birlikte gülmeyi, birlikte vakit geçirmeyi çok seviyorlar. Ve başlıyorlar anlatmaya...
* ‘Sırça’ bize ne anlatıyor?
Cem Yiğit Üzümoğlu: ‘Sırça’ gitmekle kalmak, yaşamakla yaşayamamak ve geçmişle günümüz arasında sıkışmış insanların hikâyesi.
İpek Bilgin: 20’nci yüzyıl Amerikan tiyatrosunun en önemli yazarlarından Tennessee Williams’ın ilk başyapıtlarından. Aile olmak, terk edilmek, dayatılan bütün sorumluluklara göğüs germek ve bütün bu çabanın altında ezilmek üzerine. Hassas insanların birbirlerini göremeyecek kadar yakın durduğu, yakınlığın getirdiği güçle de bencil oldukları bir oyun.
*Oyun 1944’te yazılmış. Aradan neredeyse 80 yıl geçmiş. Sizce bu oyunu hâlâ popüler ve unutulmaz yapan ne?
Aslı Enver: İnsan. Ne kadar eski bir oyun olursa olsun işlediği şey insan; ruh durumu, kırılganlıkları, kendini nasıl ve nerede konumlandırdığı...
Bir yerde karakterimiz diyor ki: “Sen o demirler yüzünden liseyi bitirememişsin.”. Çok doğru, aslında o kendine koyduğu bir yasak, kendine yarattığı bir engel. O yüzden kesinlikle hâlâ insanı anlatması diyebilirim... Bir de işin özünde insanın tarihinin değişmesinden çok özbenliğinin değişmemesiyle ilgili olması...
* Sırça çabuk kırılan camdan objelere deniyor. Sizin de hayatınızda sırçalarınız var mı? Kırmaya korktuğunuz ya da size yapıldığında kırıldığınız şeyler...
Güven Murat Akpınar: Var, olmaz mı? Ailem, dostlarım ve işte inandığım, sığındığım şeyler, doğrular, güzellikler, incelikler...
Aslı Enver: Tabii var. Zaten oyuna buradan yaklaşıyorum. Aslında biz yaşadığımız şeylerle kendimize birtakım duvarlar örüyoruz. Bunları yükselttikçe kendimizi koruduğumuzu zannederken aslında hissizleşiyoruz. Fakat mesleğimiz icabı hissetmeye devam etmemiz gerek. Bazen bunun bir lüks olduğunu düşüyorum. Yani bu kadar şeye rağmen hâlâ hassasiyetini koruyabilmek ve o ince ruha sahip çıkmak... Ben kırılgan biriyim ama bunu çok anlamazsınız, onu kendi içimde yaşarım.
* Oyunda baskıcı bir anne karakteri var. Bu annenin baskısı çocukların hayatına da yön veriyor. Sizce baskıcı aileler toplumda çocuklarını nasıl etkiliyor?
Güven Murat Akpınar: Kahrolsun baskıcı insanlar! İnsan bu kadar zayıf ve acizken etkilerin az olması mümkün mü?
İpek Bilgin: Özgürlük, kendi kararlarını verebilmek ve hayal kurabilmek bir insan için çok önemli. Oyunda da gördüğümüz gibi baskının iyi geldiği, sonuç verdiği, daha ileri taşıdığı bir insan yok.
* Laura karakteri bir bacağı sakat olduğu için kendini dünyadan soyutluyor, okul yıllarında ötekileştirilmiş hissediyor. ‘Ötekileştirilmiş’ kavramı size ne ifade ediyor?
Aslı Enver: Çok yabancısı olduğumuz bir şey olduğunu düşünmüyorum. Hepimiz hayatımızın bir yerinde muhakkak ötekileştirilmişizdir; düşündüğün, söylediğin, gözüktüğün, yaptığın ya da yapmadığın bir şey nedeniyle... Senin başına gelmese bile kardeşinin ya da tanıdığının başına gelmiştir. Ben önce ‘Londra’daki Türk’, ardından ‘sonradan Türkiye’ye gelmiş biri’ olarak ötekileştirilmeyi fazlasıyla pekiştirdim. Kendi içinde kendini doğru bir yerde konumlandırmayı başarabilirsen başa çıkılamayacak bir şey değil aslında.
* Bir de Laura topal olduğu için insanların ondan rahatsız olduklarını, ona karşı önyargı beslediklerini düşünüyor. Siz hayatta önyargılara maruz kaldınız mı?
Aslı Enver: Kaldım tabii, hepimiz kalmışızdır. Fakat insan aldığı derslerle hareket etmeyi öğrenen bir varlık olduğu için hep kendine şunu hatırlatması gerekiyor:
‘Bu karşındaki insan, X kişisiyle aynı değil; onun başka bir geçmişi, başka bir hayat yolculuğu, başka bir bakış açısı var.’ Yani biz herkese öğrendiğimiz yerden davranırsak bu kendimizden başka hiç kimseye zarar vermez. O yüzden de mümkün olduğunca önyargının ne kadar yanıltıcı, engelleyici bir şey olduğunu hatırlatmak gerekiyor.
‘İpek benim için büyük şans ve sahnede bu şansla korunuyorum’
* Güven, Aslı ve İpek Hanım. Siz ‘İstanbullu Gelin’ dizisinde de birlikteydiniz. Birbirinizi nasıl anlatırsınız?
Aslı Enver: İpek’le üç sene çalıştık, ben daha önce ‘Personel’ diye bir oyun oynarken provalarımıza girip çokça yardımcı olmuştur. İpek gibi bir duayenden oyunculuk dersi almak büyük şans. Aslında sahnede oynuyormuşuz gibi gözüksek de ders alıyorum ben ondan. Onun her hareketini izliyor, kendimce analiz ediyor ve öğrenmeye çalışıyorum. Benim için büyük şans ve kendimi sahnede bu şansla korunuyor gibi hissediyorum.
Güven Murat Akpınar: İkisini de öyle çok seviyorum ki tarifi yok. Hep birlikte olalım isterim ve yönetmenimiz İbrahim Çiçek bize bu şansı bir daha verdiği için ona da ayrıca teşekkür ederim.
* Cem Yiğit Üzümoğlu aranıza katıldı, nasıl bir dörtlü oldunuz?
Aslı Enver: Aslında çok da ‘çıt’ bir dörtlü olduk.
* Nasıl yani?
Aslı Enver: Yani dördümüz de son derece kırılgan insanlarız, o nedenle çok güzel bir dinamiğimiz, uyumumuz oldu. İbrahim Çiçek oyunun yönetmeni, benim de çok eski bir arkadaşım ‘Personel’ zamanından... Haliyle bu dört kişilik enerji gibi gözükse de İbrahim’in enerjisi fazlasıyla dahil, yani sahnede bütün her şeyiyle hâkim. Tüm ekibin, asistanların, kostümün, sesin, müziğin, dekorun, her şeyin toplamını, bir sonucunu görüyorsunuz.
‘Ben de zaman zaman baskıcı olabiliyordum’
* Siz de bir annesiniz. Bu oyunda canlandırdığınız Amanda karakteriyle benzer yönleriniz var mı?
Tabii vardır. Ben de zaman zaman baskıcı olabiliyordum. Burnumun dikine gidebiliyordum. Ama artık arkadaşlık çağımıza geldik.
* Kızınız Çağ Çalışkur oyunun yapımcılarından. Onunla çalışmak nasıl? Konu iş olunca sorunlar yaşadığınız, gerildiğiniz olmaz mı?
Çağ Çalışkur’la çalışmak çok gurur verici ve zevkli. Aslına bakarsan biz çok geriliriz ama gerilimin işin parçası olduğunu da biliriz, o nedenle korkmayız gerilimden.
* Hayatınızın büyük bir bölümünü tiyatroya adamışsınız. Peki, oyunculuğun şu an sizdeki karşılığı ne?
Ben ezelden beri oyun severim, her türlü oyunu. Oyunculuk benim için artık hayat galiba. Yaptığım her şeyi belki de onun için yapıyorum. Bana gelen her şey de oyunculuktan geliyor; arkadaşlıklar, paylaşmalar, sevinçler, mücadeleler...
* Yıllarca oyuncu koçluğu yaptınız. Devam ediyor musunuz?
Artık çok seyrek yapıyorum. Şimdi daha evvel birlikte çalıştıklarım koçluk, öğretmenlik yapıyor; bunu görmek çok keyifli.
‘Oynamazsam ölmem ama eksik kalırım’
ASLI ENVER
* 2015’teki ‘Personel’ oyunundan sonra yedi yıl ara vermiştin. Bu oyunda seni çeken neydi?
İbrahim Çiçek’in, İpek’in ve Güven’in olmasıydı. Cem Yiğit de zaten izlediğim, takip ettiğim bir oyuncuydu. Aslında ben biraz daha güncel ve Türkçe oyunları seviyorum ama böyle bir ekibin bir araya gelme fırsatını kaçırmak istemedim.
* Kırılgan ve nahif Laura karakterini sen nasıl anlatırsın?
Teksti okuduktan sonra Laura’nın ne kadar zor bir rol olduğunu fark ettim. İlk okuduğunda aslında bu kadar fark etmiyorsun ama işin içine girdikçe hem seyirlik olması, hem silik, hem kırılgan olması gerekiyor. O zorluk bir süre sonra benim hoşuma gitti. Önce neresinden tutacağımı bulamadım ama bir noktada kendi içimde birleştirdiğim bir yer oluyor. Oradan tuttum ve tanıştığıma memnun oldum Laura’yla...
* Fiziksel kusurlarını büyüterek hayatı kendine yaşanmaz hale getiriyor Laura. Sen kendi hayatında gereksiz büyüttüğün şeylerin olduğunu düşündün mü?
Tabii. Fazlasıyla oluyor zaman zaman. İnsanız. Bana dışarıdan bakanlar bunu asla hissetmez ama en büyük keti sen koyuyorsun kendi hayatına. Bunu bilip yine de aşamadığın nokta da oluyor; bazen de aşabiliyorsun.
* Şu an hayatının nasıl bir dönemindesin? Nasıl hissediyorsun?
Hem çok yoğun hem de çok tatlı bir dönemindeyim. Bir dizide çalışırken o kadar yoğun oluyorsun ki yanında gelen tatlılıkları, başarıları ya da sevinçleri es geçebiliyorsun. Şu anda da çok yoğun bir dönemdeyim; oyunumuz, geçen hafta çıkan film ve başka birtakım küçük işlerim sebebiyle... Ama onların tadına varabiliyorum, üstelik çok koştur koştur yapmıyorum. O yüzden ağır ağır, çok lezzetli bir yemek yiyor gibi hissediyorum.
* ‘Oynamazsam ölürüm’ diyenlerden misin?
Oynamazsam ölmem ama eksik kalırım.
‘Daha yolum uzun’
* 1930’lar Amerika’sında geçen bir hikâyenin günümüzle sence nasıl bağları var?
Kişisel ilişki biçimlerinin değişebilirliğini göz önünde bulundursak bile aslında anne-oğul veya abla-kardeş arasında 200 yıl önce yaşananlar bugün de yaşanıyor, yaşanmaya da devam edecek. Burada bakılması gereken temel mesele politik durum. Bugünün dünyası ve ülkemizin içinde bulunduğu sosyoekonomik durum oyunla benzerlikler taşıyor. Fakirlik, çalışma düzenleri, düşük ücret, pahalılık, II. Dünya Savaşı öncesi gerilim ve körlük. Bugün de benzer şeyleri yaşıyoruz.
* Karakterin Tom nasıl biri?
Tom mahkûm olduğu aile evinden kurtulabilmenin yollarını arayan genç bir şair. Bir ayakkabı deposunda asgari maaşla sabahtan akşama çalışarak ailenin geçimine destek olmaya çalışıyor. Hayatındaki koşullar sebebiyle kendinden, hayallerinden ve olmak istediği kişiden vazgeçmek zorunda bırakılmış bir genç.
* Tom hep başkalarının yaşadığı maceraları izlemekten sıkılmış. Artık kendine yeni maceralar ve hayaller arıyor. Seninle benzer yönleri var mı bu karakterin?
Hayatı dolu dolu yaşamak isteyen biri. Benim gibi tatmayı, deneyimlemeyi, yaşamayı seviyor.
* Bir oyuncu olarak, olmak istediğin yerde misin?
Daha değil, yolum uzun. Öğrenmem gereken çok şey ve çalışmam gereken çok insan var.
‘Hayatımın pırıl pırıl bir dönemindeyim’
GÜVEN MURAT AKPINAR
* Canlandırdığın Jim karakterinin hayalleri boşa çıkıyor. Sen kendin için neler hayal ettin, ne kadarı gerçek oldu?
Hayal ettiğim çoğu şey oldu. Yani hayal değil de inandığım şeyler beni buldu, ben onları buldum.
* Jim olmayan şeylerinde olmadığını kabullenmeyen bir adam. Sen bu gibi durumlarda nasılsın?
Ben kabullenirim. Ama gelişime de inanırım, kabullenip saklanmam, Jim de sanırım öyle yapıyor.
* Peki, oyunculuğun sendeki karşılığı ne?
İnsanı anlamak.
* Oyunun tanıtımlarında ‘Umut hep var’ diyor. Sence de öyle mi?
Umut iyi, çok abartmadıkça ya da oturup beklemedikçe...
* 33 yaşındasın. Hayatında nasıl bir dönemdesin?
Pırıl pırıl bir dönemimdeyim, bu işe inandığım yerde, inandığım insanlarla yan yanayım; hem dizilerde hem de tiyatroda... Daha ne olsun...
‘Sırça’ oyunu 6, 9, 13, 20, 27 ve 30 Nisan tarihlerinde UNIQ Hall İstanbul’da...