Güncelleme Tarihi:
Onunla buluşmadan önce canlandırdığı karakter gibi, biraz maço bir adamla karşılaşacağımı düşünüyordum. Ama karşımda tam tersi biri vardı. Yüzünde güller açan, size ilk görüşte sanki yıllardır tanıyormuşçasına sarılan biri… Doğukan Güngör adını bence bir yere kaydedin. İleride ona çok daha sık rastlayacaksınız.
◊ Canlandırdığın Fatih karakteriyle başlayalım…
Tamam, hadi başlayalım…
◊ Karakterini sevenler kadar tepki gösterenler de var. Maço, aşırı muhafazakâr duruşu, eşine ve kadına bakışı yüzünden… Sen nasıl bakıyorsun Fatih’e?
‘Kızılcık Şerbeti’ndeki Fatih kolay bir karakter değil. Bir açıdan da şöyle bakıyorum; televizyonlarda, genelde çok güçlü, kusursuz, defosu olmayan ve her anlamda kendini doldurmuş, tamamlamış erkek modelini çok görüyoruz. Fatih’in sivri taraflarının olması, kolay geçinilmeyen bir adam olması, fevri olması, çabuk yanıp çabuk sönmesi oynamayı keyifli kılıyor.
◊ Anladığım kadarıyla sen özel hayatında öyle bir adam değilsin… Değil mi?
Tabii ki ben haliyle başka biriyim. Fatih hikâyemizde benim canlandırdığım bir karakter. Gelenekleri, aileden gördükleri var ve bunları kemik doğru olarak benimsemiş. Ama tabii ilerleyen süreçte hayat hepimize farklı değişimler sunuyor.
◊ Sana tepki gösterenler oluyor mu sokakta?
“Doğa Hanım’ı üzmeyin Fatih Bey” diyorlar. Geçenlerde Afyon’a uzun yolculuk yaptım. Sabaha karşı 4 falandı saat, çorba içeceğim. Bir masa komple bizim diziyi izliyorlarmış. “Fatih Bey, evet âşıksınız biliyoruz ama biraz da iyi davranın şu kıza, çok kırıcı davranıyorsunuz” dediler.
◊ Bu işte iki farklı kültürden aile var. Senin karakterinin yaşadığı aşk bu aileleri bir evde birleştiriyor. Sence aşk, dil, din, ırk, kültür farkı tanır mı?
Tanımaz. Anne tarafım Selanik göçmeni. Baba tarafım Azerbaycan Türk’ü, İran’dan göçmüşler. Muhafazakâr tarafları var. Aslına bakarsan benim ailemin de ufak bir ‘Kızılcık Şerbeti’ durumu var. Farklı kökenlerdenler. Mesela bizim dizide bir hikâye vardı, sıkı takipçiler bilirler. Doğa karakteri eve bir köpek getiriyordu, Fatih “Namaz kılınan evde köpek olmaz” diyordu. Memleketim Iğdır’a gittiğimde bir bağ evinde amcamın kuzeninin bir köpeği vardı, severken bütün akrabalarım ayağa kalktı. Orada bana çok garip gelmişti. Ama bu, köpeği sevmiyorlar anlamına gelmiyor. Sadece belli inanışlarda bazı rutinler var, yerine getiriliyor.
◊ Senin köpeğin var mı?
Evet, altı yıl önce Çeşme, Ovacık’ta sokaktan bulup sahiplendiğim küçük, tatlı bir köpeğim var. Bahçemde de beslediğim bir düzine kadar kedi var.
Bayağıdır hayatımda kimse yok
◊ Fatih kardeşinin istemediği bir adamla evlenmesine göz yumdu. Ne hissettin çekerken?
Ne hissedilebilir? Bir insanın isteği yok sayılıyor, ötesi var mı? Dünyada neyi istemeden yapsan mutsuz olursun. Yeni bir hayat için seçtiğin kişinin istemediğin biri olması kadar cehennemi andıran bir durum var mıdır? Fatih babası gibi olmayı çok istiyor. Yemek sofrasında hemen yanında... Şirketteki işler, babası ilgilenemediğinde hemen Fatih’e geçiyor. Onun gibi çoluğa çocuğa karışmak, beyefendi olmak gibi bir derdi var Fatih’in. Babasından sonraki vâris. Nursema’nın görücü usulü evliliğine göz yumması da babasının kararı olmasından kaynaklı.
◊ Fatih sevdiği kadın için ailesini karşısına alıyor. Sen buna cesaret eder miydin?
Tabii. Çocuklar ailelerin ortaya çıkardığı ürünler değil, ailelerin vesile oldukları yeni bireyler. Ben annem-babamla aynı görüşte, aynı hayat idealiyle, aynı hedeflerde gidiyorsam bir anlamı yok.
◊ Fatih eşinden, eşi de ondan değişmesini istiyor. Sen sevdiğin için değişir miydin?
İlişki için değişmezsin, evrilebilirsin. Mesela şu sohbetten sonra bile seninle bir daha karşılaştığımızda başka bir kontak kuracağız. Bu samimiyetle ilgili bir şey değil, bu yeni tanışıklığın verdiği bir şey. Bu değişim midir, hal değişimi midir bilmiyorum… Ama Doğukan, “Şöyle biriydin, şöyle oldun” gibi şeylere hayatımda müsaade etmiyorum. Belki de o yüzden bayağıdır hayatımda kimse yok.
◊ Hayatında biri yok mu? Rol arkadaşın Sıla Türkoğlu’yla sizi çok yakıştırıyorlar. Ve birlikte olduğunuz sık sık yazılıyor...
Hayır yok, bu işin bizim Sıla’yla tanışmamıza vesile olması benim için bu işin varlığı kadar önemli. Çünkü yakından tanıma fırsatı da bulunca gerçekten müthiş bir karakter. Sıla doğru, iyi ve insanın çevresinde görmek isteyeceği biri. İyi bir dost, çok da zaman geçiriyoruz, bundan sonra da mutlaka ben onun yanında olacağım. Bu samimiyetimiz hem sahneyi hem izleyici için duyguları başka bir yere taşıyor diye düşünüyorum.
Kimse kimsenin sahibi değil
◊ Neden kalbin boş? Karşındakinden beklentilerin, çıtan çok mu yüksek?
Estağfurullah. Yani çok tatlı, güzel insanlara tabii denk geliyorum ancak zaman geçirmemin aralığı önemli. Vakit olarak uzun süreli olmuyor.
◊ Çapkın mısın?
Fena değilim (gülüyor). Sanki çapkın olmayan değil de çapkınlık yapamayan vardır gibi. Telefonları elimize aldığımızda bile 9 saniyelik Instagram videosu alta düşüyor, 8 saniyelik bir başka videoyu izliyorsun. Dolayısıyla zaten bir şeylere çok odaklanmamaya dünya olarak yönlendiriliyoruz. Bir şey mi aldın, hemen yenisini al, bunu aldıysan şöyle de bir seçeneğimiz var...
◊ Peki canlandırdığın karakter gibi sen de maço musun?
Hayır, değilim. Kimse kimsenin sahibi değil. Annemin söylediği bir şey var: “Her zaman karşındaki
insana davranırken kim olursa olsun onun bir ailesi olduğunu, onun kendi hayatı olduğunu unutma” der.
Yaşadıklarım beni olgunlaştırdı
◊ Hayatınla ilgili çok fazla bilgiye ulaşamadım. Ankaralı olduğunu gördüm…
Doğru bilgi. Ankara doğumluyum ama kütüğüm Iğdır’da, Azerbaycan Türk’üyüm aslında.
◊ Nasıl bir ailede yetiştin?
Annemle babam Hacettepe Üniversitesi’nde tanışmışlar. Babam Alman filolojisi mezunu, annem sosyal bilimler. Aşkları evliliğe dönüşmüş.7 yaşına kadar Ankara’da yaşamışız. Ben 7 yaşımdayken de ayrılmışlar.
◊ Sen kiminle kaldın?
Annemle kaldım, biz İzmir’e taşındık. Babam Meclis’te bir dönem müşavirdi, danışmanlık yapıyordu. O Ankara’da devam etti. Dedemler Almanya’ya gitmiş, Frankfurt’ta yaşıyorlardı. Bir süre sonra babam da orada yaşamayı tercih etti. Her yıl 3-4 ay Frankfurt’ta babamla beraberdim.
◊ Başka evlilikleri oldu mu?
Babam sonrasında bir evlilik daha yaptı. O evliliğinden bir kardeşim var. Almanya’da yaşıyor. Ama 5 yıldır uzağız.
◊ Neden?
Babam 2015’te vefat etti.
◊ Başın sağ olsun. Nasıl kaybettin?
Kalp krizi geçirdi. Babalar Günü’ydü. Babamı arıyor, ulaşamıyordum. Sonra öğrendim hastaneye kaldırıldığını. Apar topar yanına gittim. Hastanedeki sürecinde yanında oldum. Bu durumun hayatıma çok büyük etkileri oldu.
Benim için bir mihenk taşıydı adeta. Galiba büyümek, yaş almak; hayatta göreceğin yeni şeylere adapte olman ve bunlarla ne kadar iyi baş ettiğinle alakalı. Bambaşka yerlere de evrilebilirsin, hayata daha sıkı da tutunabilirsin. Benim yaşadıklarım beni olgunlaştırdı.
◊ Oyunculuk hangi noktada hayatına giriyor?
Beykent Üniversitesi’nde sinema- televizyon öğrencisiydim. Kısa filmler, kamu spotları çekiyorduk. Okulun tiyatro bölümüne de dahildim. Kameranın arkasında olacaksam, önünü de, oyuncunun psikolojisini de bilmeliyim dedim. Birçok oyunda rol aldım. Harika Uygur’la ‘chubbuck metodu’ üzerine çalıştık. Sonrasında menajerimle tanıştık. Tabii hiçbir şey birden olmadı. Arada büyük duygu inişleri, çıkışları oldu. Çok efor sarf ettim ve sarf etmeye de devam edeceğim.
◊ Şu an belki de kariyerinin en parlak dönemi. Herkes sizi konuşuyor. Şöhretin en keyifli yanı ne?
Bunu bu noktada olmadan önceki Doğukan’a sorsaydın bir kompozisyon yazabilirdi sana. Ama şu an içinde olduğumdan anlayamıyorum. Bizim şöhretin nasıl bir şey olduğunu düşünmeye ayıracak zamanımızın da
olmadığı bir dönem bu aslında. Tabii insanlar dışarıda sizi tanıyor, tanışıyor, fotoğraf çektiriyor, çok tatlı, güzel şeyler bunlar genç bir oyuncu için.
◊ Bu popülerlikle sosyal medyada ‘ahlaksız teklifler’ geliyor mu?
İnsanların yazdıkları bazen bir dizide gördükleri oyuncu olmanın ötesine geçebiliyor. Ahlaktaki esnekliğe bağlı diyeyim. Ne ahlaksızlık, ne değil size göre bilmiyorum. Fotoğraf gönderen falan oluyor da…
◊ 10 yıl sonra kendini gördüğün veya görmek istediğin yer neresi?
Şu an çok iyi bir yönetmenle, Ketche ile çalışıyorum. 10 yıl sonrasını da aslında yaşayıp görmek gerek. Çünkü hayatta yarınımızı dahi kestirmek mümkün değil. Ama dünyaya neler bırakmak istiyorsun dersen; hem birey hem bir oyuncu olarak, bir şey için gerçekten uğraşmış, çalışmış ve adaletli biri olarak yaşamıma devam etmek isterim. Adalet terazisi şaştığında insanın kendi terazisi de şaşıyor. Mesleki olarak da iyi senaryoların içinde, uzun rol-kısa rol hiç fark etmez, gişesi-bağımsızı hiç fark etmez, uluslararası-yereli hiç fark etmez, inandığım bir kurgusal dünyanın içinde bir sahne oynayıp evime de dönebilirim, hiç problem değil.
◊ Karakter oynamak ister misin?
Şu an karakter oynuyorum aslında. Bazı işlerde adam lüks arabasından iniyor, bir sekreter geliyor, üzerine bir şey döküyor falan. Öyle bir rol içinde değilim. Tabii o bahsettiğim işler müthiş izleyici oranlarına sahipler ayrı… Ben enerjim itibarıyle jön olduğumu düşünüyorum ama jön, karakter oynamaz diye bir şeye katılmıyorum. Şu an oynadığım karakter bence net bir jön değil. Aslında ikisinin ortası.
◊ Bu sezon ekranda erkek oyuncularda kalın kaş modası var sanki. Katılıyor musun?
Katılmamak elde mi (kaşlarını gösteriyor)? Yani bence dünyada bir ara başlamıştı. Victoria Secret mankenleri falan ince kaşları bile yukarı doğru fırçalıyorlar, kalemlerle kalınlaştırılıyordu. Yüzdeki kontrastı, belki ifadeyi çok etkileyen bir şey olduğu için seçilebilir bir durumu var.
◊ Sen alıyor musun, doğalı mı bu?
Yok, doğalı böyle.
En son Simge’yi stalk’ladım
◊ Doğukan’ı hiç tanımayan birine üç kelimeyle nasıl anlatırsın?
Heyecanlı, sabırsız, makul…
◊ Sosyal medyayla aran nasıl? Stalk’lar mısın?
Stalk’lamaz mıyım Hakan!
◊ En son kimi stalk’ladın?
Simge Sağın’ı.
◊ Galatasaraylı Icardi, onun şarkısını paylaştı, ondan sonra mı?
Evet evet. Ben koyu Fenerbahçeliyim bu arada. Simge’nin de şarkısını çok duydum, bakmak istedim.
◊ Takibe aldın mı?
Almadım.
◊ Peki, mutluluk tablosu çizsen içinde ne olur?
Annem, babam, ben, bir ev, bir de tatlış bir köpek.
◊ En kötü randevun...
Bir kere sosyal medyadan biriyle tanışmıştım 2-3 yıl önce.
◊ E; ne yaşandı?
Gelen evde yoktu yani (gülüyor).
◊ O ne demek?
Fotoğraflardakiyle alakası yoktu. Telefonla konuşuyorduk bir yandan, ben ona yaklaşmışım, “Seni gördüm” diyor… Orada anladım. Neysen o ol. Sen aslında karşındakini değil, kendini kandırıyorsun.
◊ Bir kadında en tahammül edemediğin şey nedir?
Tutarsızlık, insanda tahammül edemediğim bir şeydir. Dengesizliği çok sevemiyorum, sabah başka, öğlen başka, akşam başka olan insanlarla iletişim kurmak çok kolay olmuyor.
◊ Sevgilinin odasında bir obje olsan ne olurdun?
Başucundaki gece lambası.