Güncelleme Tarihi:
Emirgân’daki dört katlı evinde buluşuyoruz. Duvarlarda fotoğraflar; Ardan Özmenoğlu, Devrim Erbil, Sedef Gali gibi isimlerin tabloları ve afişler... Girişte Evirgen’in çektiği, sevgilisi Melisa Şenolsun fotoğrafına takılıyor gözüm. Bahçenin duvarlarında da Şenolsun’un çizimleri var. Gece hayatındaki başarılarından konuşurken işletmeci tanımından hoşlanmadığını anlıyorum, “Mekânlarımın işletmecileri var. Ben kurup sonra geri çekilen biriyim” diyor. Sinema konuşurken gözleri ışıldıyor. Bilgi Üniversitesi’nde sinema üzerine yüksek lisansını tamamlayan Evirgen; Wong Kar-wai, David Fincher, Gaspar Noe gibi yönetmenleri seviyor. Umut Evirgen’i (30) hep partileyen bir adam hayal edebilirsiniz ama öyle değil...
◊ Bu söyleşide ne kadar “Gizli kalsın” diyeceğin şey olacak?
Sanırım çok.
◊ Eyvah! Oysa bir yandan da magazin figürü değil misin?
Göz önünde olan işler yaptığım için böyle oluyor. Magazin figürü olmak en son istediğim şeydi. Ancak neye karşı çıkarsan, o oluyor.
◊ Gece hayatına yön veren isimlerden biriyken yapımcılığa başladın. “Çok param var, bir de film çekeyim” mi dedin?
Parayla nasıl senaryo yazıp film çekiliyor (gülüyor)?
5-6 yıldır gece hayatım yok
◊ Hayatına giren kadınlar ya da arkadaşların genelde sinema sektöründen. Onların bu işe başlamanda etkisi oldu mu?
Tam tersi, ben etrafımdakileri sevdiğim için sinemayı sevmedim, etrafımda sinemayla ilgili konuşabileceğim insanlar olsun istedim. İnsanlar ilgi alanlarındaki kişilerle arkadaşlık, bağ kuruyor. İlla sevgili olmak zorunda da değil, yakın arkadaşlarımdan biri Kerem (Çatay) yapımcı, Veli (Kuzlu) görüntü yönetmeni, Ali (Bilgin) yönetmen... Aslında film yazmaya başlayalı 8-10 sene oldu. Siz yeni görüyorsunuz.
◊ Neden?
Çok obsesifim, bir şeyin hemen olmasını isterim. Mesela mekân açmaya karar verdikten sonra akşam boyasını yapmaya başlarım. 21 yaşında üniversiteyi bitirdim, diploma töreni akşamı La Boom’u açtım. Sinemada durum farklı. Demlenmesi lazım. İlk senaryomu 21 yaşında yazdım. Önce kısa filmler çektim.
◊ Sinema merakı nasıl başladı?
Hikâyeler yazmak, iyileştirici ve özgürleştiriciydi. Travmalarımın yazarak hafiflediğini görünce iyice sarıldım.
◊ Neydi o travmalar?
İnsanların bu kadar derdi varken kendi üzerimden dram yapmak istemem. Kendimi irdelemeyi seviyorum. Mesela ilk üç senaryomda genetik miraslarımın aslında bana ait olmadığını fark ettiğim; ailemden ve çevremden gelen travmalar ve temalar üzerine gittim. Kendimi ve insani ilişkilerime yansıyan hareketlerimi sorguladığımda ulaştığım sonuçları yazmak iyi geldi.
◊ Gece hayatından geldiğin için sinemacıların önyargılarıyla karşılaşıyor musun?
Bana karşı önyargı hiç bitmedi.
◊ Ne gibi önyargılarla karşılaştın?
Genç yaşımda mekân açtığım ve yeni bir konseptle geldiğim için yeme-içme sektörü de beni içine sindiremedi. Sinemada da hikâyem kuvvetli olduğu sürece gerisi önemli değil.
◊ Gece hayatıyla popüler kültüre, sinema yaparak kültür-sanata katkı sunmaya çalışıyorsun. Birbirine ters değil mi?
Benim baktığım yerden iç içe çünkü mekânların felsefeleri birçok şeyi barındırıyor. Eskiden loca sistemleri, takım elbiseler, lüks arabalar varken ben spor ayakkabıyla girilen, mahalle barı olan, bir kadeh bir şey içip taksiyle gidilebilen yerler açtım. Gerçi çoktandır gece hayatım yok, beş-altı senedir gece çıkmıyorum.
◊ Mekânlarına da mı gitmiyorsun?
En fazla ayda bir. Eskiden bir şey üretmeliyim dürtüm geldiğinde mekân açardım Hakan, ama bunun bir sonu olmadığını fark ettim. Şimdi yazarak mutlu oluyorum.
◊ ‘Umut Evirgen’ sineması bize ne vaat ediyor?
İç sesimin perdeye aktarımı... Hikâyelerimde karakterlerin psikolojik derinliğine inmeyi hedefliyorum. Filmler yönetmenlerine benzer. Yerinde durmayan bir adam olduğumu düşünürsek biçimsel olarak kameranın daha hareketli olduğu, hissiyat olarak gerçekçi filmler olacak diyebiliriz.
Estetikli oyuncu izlemeye tahammül edemiyorum
◊ ‘Ben Bir Denizim’de kâğıt toplayan bir çocuğun hikâyesini görüyoruz. Orada senden ne var?
Bir baba-oğul hikâyesi. Deniz, sırtındaki arabasında hem İstanbul’un kâğıtlarını hem babasının yükünü taşıyor. Babasının gözünde hiçbir zaman mülteci iş arkadaşları kadar değerli bir yer edinemiyor. Bu baba-oğul ilişkisinin psikolojik derinliğinde ufak da olsa babamla ilişkime benzer şeyler var.
◊ Filmde sevişme sahneleri dikkat çekici... Nasıl çektiniz?
Severek (gülüyor). Demek ki inandırıcı!
◊ Sinema dünyasının ‘entel’leri seni, filmlerini kabullenir mi?
Kendimi kabullendirme kaygım yok.
◊ Çevrende olan, mekânlarında eğlenmeye gelen çok oyuncu var. Onlar filmlerinde oynamak için ücret talep ediyor mu?
Deneme çekimleriyle doğru isimler aranıyor. Adana’da ödül alan Sitare Akbaş’ı, başrol Gürberk Polat’ı, Celil Nalçakan ve Seda Akman’ı bu filmler sayesinde tanıdım. Bütçeli işler olduğu zaman tabii herkes hak ettiğini alacak.
◊ Favori oyuncuların kimler?
Role göre değişir ama estetikli oyuncu izlemeye tahammülüm yok. Bana hiç inandırıcı gelmiyor.
◊ Teklifini kabul etmeyen oyuncu mekânına giremez mi?
Röportaj teklifi yaptığın biri kabul etmedi, bir daha resmini basmıyor musunuz gazeteye?
◊ Ben gazetenin yöneticisi değilim...
Benimle problemi olan biri bile olsa mekânıma girebilir. Hepsi topluma açık.
Babamın kulüplerinde plastik topla futbol oynardım
◊ Nerelisin?
Elazığ. Ama İstanbul, Emirgân’da La Boom’un üzerindeki evde doğup büyüdüm. Gizli Kalsın zaten bizim evin garajıydı. Emirgân benim doğduğum, büyüdüğüm, kök saldığım yer.
◊ Baban Kemal Evirgen’in gazinoları vardı. Gece hayatıyla kaç yaşında tanıştın?
Doğduğumda beni gece hayatının içine atmış olabilirler. İki-üç yaşında Sies’te, Biges’te takım elbise, papyonla ön masada Coşkun Sabah, Kayahan, Nükhet Duru dinlerdim.
◊ Neler yaşadın?
Plastik topla futbol oynadığım zaman babamın kulüplerinin barı kale oluyordu.
◊ Senin için gece hayatı veliahtı olmaktan başka bir yol yok muydu?
Öğrendiğin şey o oluyor. Zamanla diğer yeteneklerini keşfediyorsun.
◊ Yıllar içinde İstanbul gece hayatı nasıl şekillendi?
Asosyalim, çok az dolaşıyorum. Ama kendi mekânlarım için konuşursam, mahalle barı kafasında ilerliyorum. Daha çok müdavimler, birbirini tanıyanlar grup halinde eğlensinler istiyorum. Bunun sebebi mekânın devamlılığını sağlamak. Çünkü çabuk tüketiyoruz, bir mekân popüler olduğunda ve beş ay sonra o popülaritesi bittiğinde iş yapmamaya başlıyor.
Obsesifim, yanmayan mum görünce rahatsız oluyorum
◊ Yönetmen Umut’la mekân sahibi Umut arasında nasıl farklar var?
Birbirlerinden hiçbir takıntıyı esirgememişler.
◊ Nedir o takıntılar?
Düzenle ilgili takıntılıyım. Obsesifim. Mesela bir yerde sarkan LED görmeye tahammülüm yok. Dükkânların, evin her köşesinde güzel koksun, enerji versin diye tarçın, adaçayı yaktırıyorum.
◊ Gizli Kalsın’da bütün masalarda yanan mumlar var. Mumlarla da mi ilgili takıntın var?
Yanmayan mum görünce rahatsız oluyorum. Uzun mumun maliyeti yüksek olmasına rağmen bütün mekânlarımda uzun mum kullanıyorum.
◊ Mekânlarında müdavimlerin tanınan isimler olunca tartışmalar da basına yansıyor. Bu sana ve mekâna zarar veriyor mu?
Minimum düzeyde olduğuna inanıyorum ama mental olarak yoruyor. Zarar vermiyor ama üzücü olaylar.
◊ ‘Chiki Boom’a 27 yaş altındakiler giremiyor efsanesi doğru mu?
Sound olarak mekânlarda daha düşük tempo gidiyorum. Bu durumda yaşı daha küçük olanların mutsuz ayrıldıklarını gördüğüm için öyle bir kural koymuştum.
◊ Yaşadığın en şaşırtıcı şey neydi?
‘La Boom’da Hugh Jackman’ın yerlere yatıp göbek atması çok absürttü.
Üç adam ve bir kadının sıkışmış ilişkileri
Pandemide evde ‘Dünyanın En Hafif Filmi’ diye bir film çektim. Üç adam ve bir kadının sıkışmış ilişkilerini anlatıyor. Ardından ‘Annesinin Kuzusu’ gelecek. Kod adı ‘Kulis’ olan bir diğer film de ilerliyor. Set Kebap ve La Boucherie’de geçiyor. Bir tarafta şaşâlı bir mekân, diğer tarafta kebapçı. Bu mekânların çalışanları ve müşterileri üzerinden ilerleyen bir senaryo... Bir film daha var, senaryosu bitti, oyuncuları seçim aşamasında.
İş başka, aşk başka
◊ Melisa Şenolsun’la birliktesin. Bir filmde birlikte çalışır mısınız?
Feride Çiçekoğlu’yla bir senaryo yazdık, ‘Annesinin Kuzusu’. Başrolü Melisa’nın oynamasını istiyorum, olacak inşallah. Bir de La Boucherie’de tiyatro oyunlarıyla yenilikçi bir proje yapma girişimindeyiz. İlk Melisa’nın rol alacağı ‘Hortlak Kız’ isimli bir tiyatro projesi olma ihtimali var.
◊ Şenolsun’a da filmlerinde cesur sahneler yazar mısın?
O filmde öyle bir sahne yok ama sevgiliye göre iş değişmez. İş başka, aşk başka.
◊ Hayatına giren kadınlar sana mı yoksa görünen parlak hayatının cazibesine mi kapılıyor?
Öyle bir hayatım yok ki! Bütün gün evdeyim. 5.00’te kalkıp kalem, kâğıda yüklenip senaryo yazıyorum. Sonra mekâncılık, 12.00’ye kadar. Ardından film, spor, yoga... 23.00’te uyuyorum.