Güncelleme Tarihi:
Gizem: Melis, Lorin eylülde yine aynı anaokuluna başlayacak. Tahmin edersin ki bu kararı verene kadar yine bin tane okul araştırdım! Fakat doğa-orman okullarında resmen aklım kaldı.
Melis: Hayırlısı olsun arkadaşım. Üzülme, en iyi okul eve en yakın olandır (gülüyor). Ama o doğa okulu da ne güzel sistem hakikaten. Nerede varmış İstanbul’da?
Gizem: Kartal ve Tuzla taraflarında var birkaç okul. Keşke daha yakında otursaydık, kesin onlardan birine verirdim. Bu kadar küçükken servisle göndermek içime sinmedi. Çocuklar yaz-kış demeden ormanda eğitim alıyorlar. Eğitim dediğim de oyun. Doğanın içinde oynayarak, kısaca yaşayarak öğreniyorlar birçok şeyi…
Melis: Hepimizin, en çok da çocukların doğanın içinde olmaya, hem fiziksel hem de duygusal sağlık için çok ihtiyacı var gerçekten. Benim çocukluğum ağaç tepelerinde geçmişti. İkizler sırf sokakta oynayabilsin diye büyük bir siteye taşındık ama ortalıkta ağaç bulmak pek zor tabii! Sırf ağaca çıkabilsinler diye Suadiye sahiline gidiyoruz, orada adını Neşe koydukları bir ağaç var. Dik değil, tırmanması kolay. Pek sevdiler onu. Ne acıklı şartlardayız bu şehirde artık…
Gizem: Sorma ya, benim ağaçtan düşme anılarım meşhurdur mesela… Bir de bahçe sahibi “Gelin, isteyin” derdi. Yok, illa dalacağız o bahçeye. Hep arkada kalırdım, kaçamaz düşerdim. Şimdi çocuklar bunları yaşasınlar diye ekstra çaba sarf ediyoruz resmen. Beykoz tarafında bahçeler var, siz gitmiştiniz sanki bir ara. Para verip giriyorsun, ağaçtan meyve topluyor çocuklar.
Melis: Evet, bir kere götürmüştü Ferhat çocukları. Biz bedava duta dalardık, benimkiler ancak üstüne para verince ağaçtan meyve toplayabiliyor (gülüyor).
Gizem: Neyse ki bu ay Lorin anneme gidiyor, Fethiye’ye. Orada ağaçlara da dalından meyve toplamaya da doyar artık.
Melis: Torunlarımız ağaç görünce uzaylı sanmasa bari. Allah bugünümüzü aratmasın!
Gizem: Bir kitap var, ‘Çık Dışarıya Oynayalım’ diye. Tam da bu konuştuklarımızdan doğa pedagojisinden bahsediyor.
Melis: Aaa evet, biliyorum o kitabı. Çevre eğitmeni, ‘sınıf dışı eğitim uzmanı’ Gaye Amus’un. Enteresan bir kadın o. Finlandiya, Almanya gibi ülkelerde doğada eğitim hakkında çeşitli eğitimler almış.
Gizem: Kitaptan bazı güzel bölümleri alıntılayalım, okurlarımız için.
- İyi bir eğitim sistemi, coşkuyu yaşatan sistemdir. Coşku deyince de aklıma ilk oyun geliyor. 15 yaşıma kadar sokakta oynadığımı hatırlıyorum. O zamanlar ‘mahallemiz’ vardı ve sokaktan ıslık çalarak evdeki arkadaşlarımızı dışarıya davet ederdik. Kar yağdığında ıslanan eldivenlerimizle apartmanın içine koşar, kalorifer peteğinde biraz ısınıp tekrar dışarı çıkardık.
- 1747-1827 yıllarında yaşamış İsviçreli eğitimci Johann Pestalozzi’ye göre bilginin temeli sezgidir. Sezgiyse uygulayarak ve beş duyuyu kullanarak harekete geçirilebilir. Ona göre tabiat, en iyi öğretmendir. Pestalozzi, çocuk eğitimi hakkında kendi günlüğünde şöyle bir fikir paylaşmıştır: “Çocuğunuzu doğaya götürün. O zaman daha iyi dinleyebilir ve özgürlük duygusu zorluklarla baş etmek için ona daha çok güç verir. Doğa ona öğretmenlik yapsın. Gerçek öğretmenin ‘o’ olduğunu tamamen anlasın ve sen, yanında sadece sessizce yürüyebilirsin. Eğer bir kuş cıvıldarsa veya bir böcek yaprağın üzerinde vızıldarsa hemen yürümeye ara ver. Bil ki kuş ve böcek ona öğretiyorlar.
- En sık dile getirilen soruya değinmekte fayda görüyorum. “Çocuklar hastalanmazlar mı?” Aslında dışarı çıkmazsa hareketten, temiz havadan ve güneşin sağladığı D vitamininden mahrum kalıyor. Avustralya New South Wales Üniversitesi, Bulaşıcı ve Salgın Hastalıklar Ana Bilim Dalı Profesörü Raina MacIntyre, 2014’te yaptığı araştırmayla bunu vurguluyor ve “Açık havada olmak, soğuk algınlığının ve virüslerin sebep olduğu hastalıkların yayılmasını engellemenin en iyi yolu” diyor.
- Toprağa dokunmak, hareket etmek nasıl serotonin salgılayıp bizi mutlu ediyorsa stres seviyesinin azalmasında da bir o kadar etkili. Araştırmalar doğayla temas halinde olmanın morali yükseltmekle birlikte depresyon veya başka zihinsel sağlık sorunları yaşayanlara yardımcı olduğunu gösteriyor.