Dizi dünyasının ‘Game Of Thrones’tan sonraki yeni fenomeni: ‘Successıon’ Para hep kazanır mı?

‘Succession’ Türkiye’de
İkinci sezonun dokuzuncu bölümü Roman Roy’un şirketi kurtarmak için yatırımcı arayışıyla Bursa’ya gelişini konu alıyor. Ekin Koç’un ‘Kadir’ rolünde konuk olduğu bölüm, silahlı adamların Roy’larla birlikte oteldekileri rehin almasıyla sonuçlanıyor.

Roy ailesi sadece zengin değil. Ailenin kaçık oğlu Roman’ın dediği gibi, “Birkaç milyonu herkes yapar”. Uyduruk bir sahil villasına, üç-beş üzüm bağına sahip olmaktan değil, Yeni Zelanda’da özel ordun olmasından bahsediyor Roman Roy.

Ultra zenginliğin sınırları ‘normaller’in aklını zorlayabilir tabii ama ‘Succcession’ı son zamanların en parlak aile draması yapan şey, bu zenginlik pornosu öğelerinin her yere ustalıkla serpiştirilmiş olması değil. Tam tersi; sadece bacasının 300 milyon dolara mal olduğu Hamptons’daki mâlikanede çöpe dökülen ıstakozlar, inanılmaz zevksiz süper yatlar, bir dakika bile eğlenmeyeceğinize emin olduğunuz gergin partilerle dev bir israf ve mutsuzluk ağı örülüyor her şeyin üstüne.

Roy ailesi, Tolstoy’un “Mutlu aileler birbirlerine benzerler. Her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır’’ cümlesini hatırlatıyor. Ama bazı ailelerin mutsuzluğu yalnızca berbat akrabalık ilişkilerine değil, bütün dünyaya sirayet ediyor.

Yalan, manipülasyon, propaganda...

HBO’nun geçen yıl başlayan, Logan Roy’un ataerkil hükmünde, çarpık medya hanedanlığını anlatan dizisi ‘Succession’, ilhamını dünyanın en tartışmalı figürlerinden Rupert Murdoch’tan alıyor.

Hatta zaman zaman Trump ailesini, Disney imparatorluğunu, CBS ve Viacom’un sahibi Redstone’ları andırıyor.

Murdoch’ın sahip olduğu NewsCorp’a bağlı Fox News kanalıyla yaptığı aşırı sağcı propaganda, Trump’ın seçilmesine katkısı, iklim krizi inkârcılığı, yolsuzlukların üstünü örtmek, yalan söylemek, manipülasyon ve korkutma taktikleriyle dünyanın seyrini değiştirmek gibi ortaklıklar, Roy ailesinin sahip olduğu Waystar-Royco’yu da şekillendiriyor.

88 yaşında hâlâ koltuğu bırakmayan Rupert Murdoch gibi, Brian Cox’un canlandırdığı Logan Roy da, beyin kanaması geçirmesine rağmen müthiş bir hırsla, her an muazzam bir sonla batmaya hazır imparatorluğunun tahtına tutunuyor.

Benzerlikler bununla da sınırlı değil. Rupert Murdoch’un oğulları Lachlan ve James arasında yaşanan CEO savaşlarının bir kopyası da ‘Succession’ dünyasında büyük oğlan Kendall (Jeremy Strong) ve Roman (Kieran Culkin) arasında dönüyor.

Dizinin ilk sezonu, Kendall’ın Yunan tragedyalarını aratmayacak epik düzeyde dibe çöküşüyle son buluyor. Babasının elinden şirketi almasını engelleyen dramatik ‘ağzına yüzüne bulaştırma’ vakası, 1969’da Ted Kennedy’nin genç bir kadının ölümüne sebep olduğu Chappaquiddick kazasını hatırlatıyor.

Ailenin şamar oğlanı damadı Tom’un dediği gibi: “Zengin olmak harika! Her istediğini yapıyorsun, kanun sana dokunamıyor. Sanki süper kahramansın ama kostümünü Armani dikiyor!”

Egomanyak adamların arkasındaki kadınlar

‘Succession’ yaptıklarının hesabını asla vermeyen ayrıcalıklı beyaz erkeklerle dolu. Bu durum, dünyanın da onlarla dolu olmasının zehirli gerçekliğini yüzümüze vuruyor. Yıllar boyu cinsel tacizlerin üstünü örten, olabilecek en seksist, mizojinist (kadın düşmanı) şirket yapılanmasıyla en tepelere yerleşen, dev egolarıyla tepinirken önlerine çıkan her şeyi ezip geçen bu adamları sevimli kılabilecek hiçbir şey yok.

Neyse ki dizinin yaratıcısı Jesse Armstrong ve onunla beraber işi parlatan (ve en iyi senaryo Emmy’sini hak eden) kadın yazarlar; Shioban Roy, Gerri Kellman, Rhea Jarrell, Nan Pierce gibi güçlü karakterler yaratarak bu erkek dominasyonuna meydan okuyor. Waystar-Royco’nun krallığı için çırpınan iki problemli oğlan çocuğu arasında ‘en akıllıları’ olmasına rağmen sadece kadın olduğu için koltuğa oturamayan Shioban ‘Shiv’ Roy, büyük krizleri önlüyor. “Pulitzer’li züppeler” diye aşağılanan Pierce ailesinin patroniçesi Nan Pierce, tek başına gazeteciliğin onurunu kurtarıyor.

Bu sırada Roman, koca uyduyu uzaya yollarken patlatıyor, Kendall masum bir çocuğu öldürüp sıyrılıyor, Tom taciz belgelerini yakmakla uğraşıyor, Logan dünyanın başına gelen bin türlü felaketin sorumluluğunu alacağına ‘Ömür Boyu Başarı’ plaketini kucaklıyor.

Bu egomanyak, narsisistik kayırmacılığı yakından biliyoruz. 2016 seçimlerinden sonra kızını ve damadını Beyaz Saray’a aldıran Trump gibi Logan Roy’larla dolu dünya.

Bu yüzden ‘Succession’ yalnızca bir şirket melodramı, aile öyküsü ya da kriminal adamların Tony Soprano gibi sempatik olduğu bir anti-kahraman güzellemesi değil. Bugünün her kirli, gizli saklı köşesi gibi gerçek.

Digiturk’te pazartesi yayımlanacak ikinci sezon finali bu çürümüşlüğü büyük bir çöküşün eşiğine getirip bıraktı. Roy ailesi bunca yıl örtbas ettiği skandalların hesabını vermek üzere ama gerçekliğe bu kadar yakın duran bir öyküde adaletin yerini bulacağı şüpheli. Sonuçta Logan Roy’un ve temsil ettiği tüm kalantorların dediği gibi; “Para her zaman kazanır”!

Roy ve Murdoch aileleri arasındaki üç benzerlik

1. ATN ve Fox News
‘Succession’ın kurgusal TV kanalı ATN, Rupert Murdoch’ın sahip olduğu Fox News’a neredeyse bire bir benziyor. Muhafazakâr eğilimli kanal, sağcı politikacıları kayırması, kampanyalarına destek vermesi, öte yandan Demokratları karalama kampanyalarında yalan haber yapmakta beis görmemesiyle dikkat çekiyor.

2. Vâris savaşları
Logan Roy’un iki oğlu arasındaki CEO yarışı, Rupert Murdoch’ın iki oğlu James ve Lachlan arasında da yaşandı. James şirketi 21’inci yüzyıla taşımak, dijital mecralara hâkim olmasını sağlamak isterken; Lachlan özellikle Fox News’u daha da muhafazakâr bir çizgiye çekip propaganda üzerinden kâr yapmak istiyordu. Sonunda Lachlan, NewsCorp’un eşbaşkanlığı koltuğuna oturdu.

3. Aile terapi seansları
‘Succession’ın birinci sezonunda izlediğimiz başarısız ve epey absürd aile terapi seansının çok benzerini Murdoch ailesinin ‘hanedan aileler’ konusunda uzman bir terapistle yaşadığı biliniyor.