Güncelleme Tarihi:
Sanat, bir arzu ve haz meselesidir
* Bu yılki fuarı nasıl anlatırsınız?
- Çok önemli bir fuar olacak bu yılki edisyon. Zor bir dönemden geçen Türkiye’de fuar, önemli bir zenginlik ve tazelenme kaynağı olarak işlev görecek. İnsanların çok dalgalı dönemlerde sanata sığındıkları bir gerçek. Yaz bitti, ekonomik bir dalgalanma yaşadık, seçimleri atlattık. Şimdi durulma döneminde fuarın sunacağı geniş sanat ve kültür ortamı insanlara çok farklı düzeylerde ilginç pencereler açacak. Her zaman söylerim; insanın sevdiği bir romancının yeni kitabını, beğendiği bir sinemacının yeni filmini, bir bestecinin yeni parçasını beklemesi ve onunla buluşması hazların en büyüklerindendir. Sanat bir arzu ve haz meselesidir. Fuarda bunu en köklü haliyle sunacağız. Yeni yapıtlar, yeni galeriler bize o hazzı yaşatacak. Kaldı ki fuarda bu yıl ‘CIF Dialogues’ adı altında dünyanın en önemli bilim, sanat ve kültür insanlarının bir araya geldiği paneller olacak. Bu program yeni kurduğumuz sanat ve kültür vakfımızın bir etkinliği olacak. ‘Galeri Destek Programı’ içinde özellikle Fransa çok öne çıkacak. Müthiş bir sanat geliyor oradan. Aynı şekilde Romanya, Portekiz, Almanya, Hollanda bu programda son derecede çekici galeri ve yapıtlarla katılacak fuara. Bunu özellikle önemsiyorum. Kısacası bütün bunlarla birlikte fuar büyük bir kültürel etkinlik olarak görülmeli. Biz güncel yapıtlarla yüklü müzeleri olmayan bir toplumuz. Fuarın sunduğu yapıtlarla yılda bir kez bu ihtiyacı karşıladığını bilelim.
* Yurtdışında Türkiye sanat piyasasına ilgi bugün ne durumda?
- Yoğun bir ilgi var. Bu yabana atılmayacak bir olgu. Türkiye çeşitli düzeylerde çok tartışılan bir ülke. Ama çok büyük ve çok önemli bir ülke. Bunu sağlayan tarihsel, coğrafi ve ekonomik birikimi var. Türkiye’deki yetişmiş insan birikimi çok etkileyicidir. 40 yıllık hocalık hayatımla bunu göğsümü gererek söyleyebilirim. Bunlara bağlı ve koşut olarak 2000’lerin ortasından başlayarak müthiş bir sanat üretti Türkiye. Çok canlı bir sanatsal etkileşim ortamı yarattı. Böyle olunca Batı’nın Türkiye’ye sanat açısından ilgi duymaması olanaksız. Kaldı ki muhteşem sanatçılarımız var. Bugünün sanatı en güçlü yanımızdır. Bunu başımızı dik söyleyelim. Üstelik sanatımızın arkasında farkında olsak da olmasak da bahsettiğim o tarih birikimi ve onun görselliği var. Şöyle düşünelim: Ortadoğu ve Uzakdoğu sanatı var bugün Batı sanat ortamında. Çok doğal. İnsanlar farklı bir kültürün izlerini görmek istiyor. Türkiye sanatı onlardan daha mı geri? Söz konusu bile değil. Ama Türkiye’deki sanata egzotizm diye bakmak da bir o kadar saçma. Öyle düşünmek sadece oryantalizm olur. Kabul edilemez. Hayır, çok özgün, güçlü bir sanattan söz ediyoruz. Ama eksiklerimizi de tamamlamamız gerekir. Mesela evrensel müzelerimizin olması gerekir. Ondan daha önemlisi de; sanatçılarımızın monografilerini basıp yabancı ülkelerde kitapçılarda ve müze kitapçılarında satmak...
Çağdaş sanat bir direnme alanıdır
* Pek çok ülkede otoriter liderlerin öne çıktığı siyasal iklimin sanata yansımalarını nasıl görüyorsunuz?
- Çok önemli bir dönem. 1989’da Berlin Duvarı yıkıldı, küreselleşme başladı. Kültürler arası etkileşim, akışkanlıklar, sivillik, yeni kimlik, fark, beden, tanıma, bellek politikaları doğdu. Yeni bir insanlık vizyonu tasarlanıp tartışıldı. Modernleşmenin kısıtlamalarını en geniş planda aşmayı düşündü insanlar ve toplumlar. Yeni bir demokrasi ve politika tanımlandı. Bugünse en koyu ve katı bir milliyetçiliğin, hatta ırkçılığın hâkim olduğu bir dünyadayız. Küreselleşme bitti. Toplumlar hızla içine kapanıyor. Bir ‘post’ dönemden geçiyoruz. Post-Brexit, post-Trump, post-küreselleşme... Bir ‘fobi’ döneminde yaşıyoruz. İslamofobi, zenofobi. Irkçılık ve milliyetçilik bu duyguların politizasyonunu sağlıyor. Dünya bir cehennem kısacası. Sanat buna güçlü bir cevap verir. Çünkü hem güncel sanat kesinlikle politik bir sanattır. Bu onun yapısal, doğal, varlık ögesidir. Hem de çağdaş sanat bu özelliğiyle bir direnme ve muhalefet alanıdır.
‘Imitating Nature Without Pity’ (2018), Tommy Hartung, Akbank Sanat
Dijital ve interaktif bir iş. 21’inci yüzyılda artık sanat, doğayı taklit etmiyor, doğanın imgelerine bakarak yeni yapıtlar üretiyor. Şimdi onu da aştığımız bir döneme girdik; bir dijital sanat dönemi... Sanatçı burada doğaya ait görüntüleri dijital ortama yüklemiş. İzleyici de önündeki ekrandan yapıta müdahale ediyor.
Sanat artık ‘dokunulmaz’ değil.
‘Abide ve Çocuk’ (2010), Gülsün Karamustafa, Sanatorium
Çok anıtsal bir iş. Fuarın en önemli yapıtlarından biri. Gülsün Karamustafa bizde çağdaş sanatı başlatan en önemli isimlerdendir. Bu yapıtında Ankara’da, Güven Anıtı’nda çekilmiş bir fotoğrafını büyük bir halı üstüne işlemiş. İzleyiciyi; resmiyet, resmi tarih ve bellek üzerine düşünmeye itiyor.
‘Yeni’ (2018), Berkay Buğdan, Mixer
Sanat bazen tahayyül dahi edemeyeceğiz şeyleri getirip önünüze koyar, çok uç noktalara gider. Öte yandan da gelenekle bitmeyen bir hesaplaşması vardır. Antik Yunan’ın ve onun bir tür yeniden canlandırılması olan Rönesans’taki geleneklerin güncel sanatta kullanılması sık rastladığımız bir şeydir. Çok genç bir sanatçı olan Berkay Buğdan’ın bu heykeli ona bir göndermedir.
‘Slider 1802’ (2018), :mentalKLINIK, Galerist
Bu yapıttaki kırık yüzeyler ve görüntünün kendi içinde parçalanmışlığı ve renklerle bütünleşmesi, heykel-resim, resim-heykel ilişkisine yeni bir boyut getiriyor.
‘İsimsiz’ (2006), Anish Kapoor Archeus / Post-Modern
Anish Kapoor, dünyanın en önemli sanatçılarından biri. Yapıtları çok yüksek fiyatlara satılıyor. Ayna imgesi, görüntülerimizin tersyüz edilmesi, perspektif duygumuzun ortadan kalkması, derinlik hissini kaybetmemiz, eserin içine düşecek gibi olmamız... Bütün bu unsurlarla sanat tarihinde yerini almış bir çalışma.
‘Hatırlama Unutma’ (2009), Erdağ Aksel, 44A Sanat Galerisi
İlkokullarda kullanılan formuyla bir günlük hayat objesi sanat yapıtına dönüştürülmüş. Dünyanın ölçülebilir bir varlık olmasını tartışmaya açıyor, modernleşme ve disiplin kavramlarını sorguluyor.
Nasıl verimli değerlendiririz?
“Fuar panayır değildir. Kapalıçarşı veya Mısır Çarşısı da değildir. Fuar kültürel bir alandır. Her kültürel etkinliğe hazırlanarak gitmek gerekir. Önçalışma yapsınlar. Birçok yayın var. Onları okusunlar. Geziyi bir defada tamamlamayı düşünmemek gerekir. Sindirmek önemlidir. Şunu bilelim: Kişi, fuarı iyice gezdikten sonra artık farklı biri olacaktır. Eser satın almak konusunda kimse akıl veremez. Bir şeyi çok beğenen biri onu almalı. Ama sanat yapıtı almak bir bilinç, emek, birikim meselesidir. Danışmanlık bu işin nirengi noktasıdır. Türkiye’deki koleksiyonerler her şeyi biliyor, kimse kimseye danışma ihtiyacı hissetmiyor! Ben o düzeyde bile bunun çok önemli olduğu kanısındayım. Nedeni basit: Her koleksiyon kamusaldır. Sahipleri onun kullanım hakkını elde tutar. Sonra ya dağılır ya da kamusal bir kuruma dönüşür. Sanat yapıtı almak tarihe yatırım yapmaktır, alışveriş değildir.