‘Çok seversem elimden geleni yaparım’

Güncelleme Tarihi:

‘Çok seversem elimden geleni yaparım’
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 29, 2023 00:00

Müzik okumak hayaliyle gittiği konservatuvar seçmelerinde, kendini oyunculuk bölümünde buldu. Yıllarca birçok karakter canlandırdı. Yeteneği onu Cannes’a taşıdı. Şimdi Kanal D’de yayımlanan ‘Ya Çok Seversen’ dizisinde karşımıza çıkıyor. Hatice Aslan’la buluştuk: “Biz insanlar neşeli varlıklarız; açgözlülüğümüzü, art niyetimizi ve cehaletimizi kontrol altına alabiliriz...”

Haberin Devamı

‘Çok seversem elimden geleni yaparım’

Hatice Aslan tam bir disiplin insanı. Çekime zamanında ve elinde bir bavulla geliyor. İçinde kendisine seçtiği kıyafetler var. Yeteneği ve başarıları ne kadar fazlaysa o denli mütevazı. Bende hem saygı hem sarılma hissi uyandırıyor. Hareketli, enerjisi yüksek, stüdyoda çalan müziğin ritmine sık sık kendini kaptırıyor. Ve çok doğal, güzel görünüyor. Tabii sorular da buradan başlıyor... 

Nasıl bu kadar fıstık gibi kalmayı beceriyorsun?

Çok teşekkür ederim. Aslında herkesin bildiği ama uygulamadığı şeyleri yapıyorum.

Nedir onlar?

Hazır yiyecek yememek, az tüketmek, çevremde olan biteni anlamaya çalışmak, güzel bakmak, sevmek... 

Haberin Devamı

Yani boynuna, göz altına, dirseklere falan ayrı kremler yok mu?

Yok, mümkün olduğunca doğal ürünler kullanmaya çalışıyorum. Hindistan cevizi yağı, hakiki zeytinyağı, limon... Bir de cildimi temiz tutuyorum. 

Estetik işlemlerden ne kadar destek alıyorsun?

Hiç estetiğim yok, insan vücudunun ve zihninin tatmin edilemeyeceğini düşünüyorum. O yüzden hiçbir şey yaptırmadım. Dıştan müdahaleyi hayatıma almamaya çalışıyorum. Her şey içeride bitiyor. Ancak bununla birlikte biz maalesef ‘estetik’ kavramını tamamen anlamından saptırdık; estetik botoks, kesme biçmeyle anılır oldu. Halbuki göze güzel gelen her şey estetiktir; sanatın dayandığı kavramlardan biri de estetiktir. Söz konusu estetik destek veya müdahaleyse ben vücudumda tercih etmiyorum dediğim gibi. Ancak kim bu kısa hayatta kendini nasıl iyi, güzel, huzurlu hissediyorsa onu yaptırsın. 

Botoks falan da mı yok?

Gerçekten yok. Bu saatten sonra genç kız oynamayacağıma göre, bırakalım genç kızlar oynasın. Biz de kendi yaş grubumuzdaki karakterler için ne gerekiyorsa onu yapalım. Bu sayede köylü kadını da oynayabiliyorsun, şehirliyi de... İnsanın kendi gibi, doğal olma durumu çok daha güzel. 

Bu kadar görüntü üzerinden yargılandığımız bir dünyada oyuncu olarak “Şuranı yaptır, buranı yaptır” gibi baskılarla karşılaştığın oluyor mu?

Haberin Devamı

Öyle baskılar yaşamadım. Ama ‘Ferhunde Hanım ve Kızları’ zamanından beri “Gözkapağının burasını kestir, kazayağın var” gibi şeyler söylerlerdi. Kazayağının ne olduğunu ilk defa o zaman duymuştum. Ama ilgilenmedim, sağlam bir kişiliğin olursa kendi kendine karar veriyorsun. Başkalarının sözünü dinleseydim şu anda herhalde aklımıza gelecek her müdahaleyi yaptırmıştım. 

Senin ‘Vücut’ diye bir filmin vardı. İnsanların dış görünüşleriyle birbirlerini değerlendirmelerini anlatıyordu... Sosyal medya döneminde her şey biraz ambalaj değil mi?

O ambalajdan kurtulup gerçek birbirimize bakmaya başladığımızda görmeye başlayacağız. Şimdilerde şöyle bir güzellik anlayışı var; 90-60-90 bir vücuda sahip olacaksın, saçların dümdüz, dudakların kalın, gözlerin renkli, dişlerin bembeyaz olacak... Oysa ben çevremde bir sürü genç kadın ve erkek görüyorum, balıketliler, gençlik, sağlık fışkırıyor her yerlerinden, “Ne kadar güzelsiniz” diyorum. Güzelliklerinin farkında değiller. Bir de şunu gerçekten hiçbirimizin unutmaması gerekiyor ki dönüşüm içeriden oluyor, dışarıdan değil.

Haberin Devamı

Hiç geç kaldığımı düşünmedim 

Yıllarca oyunculuk yaptığın halde ‘Üç Maymun’la seni herkes tanıdı. Geç kaldığını düşündün mü tanınmak için?

48 yaşında ilk sinema filmimi yapmışım, tabii o benim için yeni ve farklı bir yoldu. Geç kaldığımı düşünmedim hiç. Hatta oyunculukla ilgilenen arkadaşlarıma “Büyük, küçük rol ayırmadan çalışın, bir şeyler kendiliğinden gelir” diyorum. Zaten Devlet Tiyatrosu’ndaydım, oyunculukla ilgili bir sürü şey yapıyordum. Ardından ‘Ferhunde Hanım ve Kızları’ dizisi geldi. Bir yandan da çocuğum Ekin’i büyütüyordum. O yüzden hiç ünlü olmak gibi dertlerim olmadı. 

43 yıldır oyunculuk yapıyorsun. Nasıl anlatırsın sektörünüzü?

Haberin Devamı

Genelde bu soru sorulduğunda uzun saatler ve sette beklemeler gündeme gelir. Evet, özellikle kamera arkası ekibi için gerçekten zorlu bir sektör. Ama ben kendi adıma güzel diyebilirim. Çünkü setlerde beklemekle ilgili bir sıkıntım yok. Son anda mekân ve haliyle rol sıraları değişiklik gösterebiliyor. Onun dışında çalışmaya ve yılmamaya devam etmekte fayda var. Bu işe şöhret değil, oyunculuk olarak bakmalı. Yoksa her şey bir deli rüzgâr. Mutluluk-mutsuzluk, kayıp-kazanç, başarı-başarısızlık, övgü-yergi, hepsi geçici. Önemli olan yaptığın işi doğru yapmak.

Lise bitene kadar Sivas’ta yaşadın. Bunun hayatına etkisi ne oldu?

1962’de doğdum, 1979’a kadar da Sivas’taydım. Dokuz kardeştik. Babam memur, annem ev hanımı. Dedem, babaannem köyden sürekli bir şeyler yollardı. Yokluk görmedik. O zaman üretim vardı, köylü köyündeydi, üretiyordu. Üretim, tüketim arasında denge vardı. Şimdiyse çok tüketim, az üretim var. Yoksa böyle bir toprakta kıtlık yaşamazsın. Babam veznedardı, eve defterler getirir, onları doldururdu. Devlet Malzeme Ofisi’nin kalemleri vardı, elimizi süremezdik. Abim bir kere dokunmuştu da babam “Sen nasıl devletin malına dokunursun” diye kızmıştı. Öyle bir ahlakla büyüdük. 

Haberin Devamı

Dokuz kardeş şenlikli miydi?

Şenlikliydi, memur-işçi ailelere, devlet sinema kartı dağıtırdı, sinemaya giderdik. Onları seyredip evde taklitlerini yapardık. 

Sesin güzelmiş ve şarkıcı olmak istiyormuşsun. Ne oldu o hayale?

Evet, babamın bir teybi vardı, orada şarkılar dinlerdim. Babam doğum günlerinde “Hatice kızımın sesi de çok güzel, şimdi bize bir şarkı söyleyecek” diye bana şarkı söyletirdi. Liseden sonra Ankara’ya ablamların yanına gittim. “Konservatuvarı dene” dediler. Ama kontenjan dolmuştu. “Tiyatro bölümüne sınav açıyoruz ” dendi. Elemelere girdim. Önce hocalar “Bu kızın tiyatroyla ilgili bilgisi yok” demiş. Cüneyt Gökçer itiraz etmiş “Buraya yazıyorum, bu kız iyi olacak” diye. Alındım. Yatılıydı ve çok çalıştım. 

Keşke müzik okusaydım dedin mi?

Müzik hâlâ benim için çok özel. Masis Aram Gözbek’in şefliğinde olan Magma Koro’nun bir üyesiyim ve çok mutluyum. Yeni bir konser verdik, muhteşem bir heyecan. m

Geçen yıllardan nasıl bir ders çıkardın?

Pandemide abimi kaybettik, çok zor oldu. Bazen insan ne kadar çaresiz olduğunu tekrar hatırlıyor.

Sanki aşk hikâyeleri sadece 20’li yaşlarda yaşanıyor!

Hayat enerjini nereden alıyorsun?

Mesela şu an senin güzel gözlerine bakmak çok iyi geliyor bana. İçeriden Muhsin’in (Akgün) bebeğinin sesinin gelmesi, müzik sesi, bu canlılık çok hoşuma gidiyor. Çevremi görmeye çalışıyorum genelde, bir bitkinin rüzgârda sallanması bile iyi hissettiriyor. Nasıl uyuyorsan öyle kalkarsın derler, ben yastığa başımı koyduğum zaman, günün analizini yapıp, şükredip yatıyorum. Biz insanlar neşeli varlıklarız; açgözlülüğümüzü, art niyetimizi ve cehaletimizi kontrol altına alabiliriz. 

Aşkın etkisi ne? Aşksız biri var mı?

Aşk o kadar geniş bir kavram ki... 

Şu an âşık mısın?

Bir kişi özelinde soruyorsan şu an âşık değilim. Çok isterim birine âşık olmayı ama onunla vakit geçirmem, bir şeyleri yaşamam, tanımam gerekir. Bir de bu bir kimya. İnsan o kimyayı bulana kadar bekliyor. Şu anda öyle bir zaman da yok. Daha yeni Trabzon’da bir film çektik ‘Derun’ adında. Ardından dizi başladı. 

Ekranda genelde gençlerin aşklarını izliyoruz. Belli bir yaşın üzerindeki kadınların aşk hikâyeleri neredeyse hiç yok. Bu konuda ne düşünüyorsun?

Çok doğru bir soru. Sanki aşk hikâyeleri sadece 20’li yaşlarda yaşanıyor! Sinemada örnekleri olabiliyor.

Acaba izleyici mi istemiyor?

Yazılırsa izlerler. Bazen bir proje tutuyor, ardından birbirinin aynı şeyler yapılıyor. Sonra o rüzgâr geçiyor, başka bir rüzgâr başlıyor. Şu an demek ki böyle bir rüzgârın içindeyiz. Anne-baba rolündeki oyuncular için de zaman gelecektir. ‘İkinci Bahar’ diye hiçbirimizin hafızasından çıkmayacak şahane bir gerçek vardı hatırlıyorsan... 

24 yaşında anne olmuşsun. Erken bir yaş... Zor muydu?

20 yaşında, konservatuvar yıllarında tanışıp evlendik. Ne olduğunu anlamıyorsun ki, sen de çocuksun çünkü. Birlikte büyüyorsun. Oğlumla aramız çok iyi, bana bir sürü akıl veriyor, eleştirilerini yapıyor, ondan çok faydalanıyorum. İnanılmaz akıllı ve yetenekli. 

Ardından bir evliliğin daha oldu. Artık evliliğe kapattın mı kapını?

Genç kızlığımda da evlilik gibi bir düşüncem yoktu, öyle gelişti olaylar. Bazı tercihlerde bulunuyoruz, o tercihler bizi nereye götürürse oraya doğru gidiyoruz.

Kötü olmak çok zor ve yükü çok ağır 

Kanal D’de yayımlanan ‘Ya Çok Seversen’ devam ediyor. Sen çok seversen ne olur?

Çok seversem elimden geleni yaparım. Kendi başıma da sevebilirim, illa karşıdakinin beni sevmesi için bir şey yapmam gerekmiyor. Sevmek zaten başlı başına çok güzel bir duygu. 

Yeni dizinde canlandırdığın Füsun senin gözünden nasıl bir karakter?

Öncelikle dizide çok sevdiğim insanlarla bir aradayım, Ay Yapım’ın profesyonelliğini, projeyi ele alış ve yürütme biçimini çok seviyorum. Dizide tekstil işiyle uğraşan bir aile görüyoruz. Kaybetme korkusu olduğu zaman bazıları iyi bir yerde durur, bazıları kötülüğe doğru yönlenir. Füsun şimdilik kötü tarafı seçiyor. Entrikalar, iftiralar, yalanlar... 

Sen sık sık kötü taraftaki karakterleri canlandırdın... Hiç o tarafa kayasın geldi mi?

Ben o kadar çok kötü karakter oynadım ki, kötü olmak çok zor ve yükü çok ağır. Her gün yalan söylemek zorundasın... Mesela Füsun karakteri başkasının tasarımlarını çalıyor, düşünce hırsızlığı yapıyor.

‘Çok seversem elimden geleni yaparım’
Kerem Bürsin ve Hafsanur Sancaktutan’ın başrollerinde olduğu ‘Ya Çok Seversen’ perşembe 20.00’de Kanal D’de.

Kerem Bürsin’le oynuyorsunuz. Nasıl birlikte çalışmak?

Kerem Bürsin benim yeğenimi oynuyor. Onun gerçekçi yanını, doğallığını ve yardımseverliğini çok seviyorum, özel biri olduğunu düşünüyorum ve onunla çalıştığım için çok mutluyum. 

Romantik komedi oyunculuğu drama göre daha kolay mı yoksa daha zor mu?

Güldürmek çok güzel. Diğeri ekranda yeterince var. Ben mesela ‘Güldür Güldür’de olmayı o kadar çok istiyorum ki. Hep dile getiririm.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!