Güncelleme Tarihi:
Deniz Özbey: Geçmişi harika gibi hatırlamaya meyilliyiz ancak o zaman da çok zordu. Dünyanın o kadar farkında değildik, bu sayede yol çok daha az çetrefilli gibi görünüyordu. Şimdi olan bitenin çok daha fazla farkındayız. Önümüzdeki yollar karman çorman ve nereye saparsan sap, çok da pozitif olmayan bir yere varacağına dair korkuyla ilerliyorsun. Dünyanın gidişatına dair bir şeyleri bilmek insanı daha güçlü ve daha neşeli de kılabiliyor. Kandırılmıyorsun. Çok derin acılar var ama üzerindeki oyunları gördüğün zaman, biraz daha uzaktan bakarak moralini bozmayabiliyorsun.
◊ Bu ortamda müzik yapmak lüks mü peki?
D. Ö.: Unutulmayacak derecede derin yaraları unutup ertesi gün başka yara alıyorsun. Müziğin m’sini düşünemeyecek halde günler geçiriyorsun. Türkiye’de, dünyada insanların çektiği acıların yanında müzik nedir ki? Tabii ki lükstür. Bu işin gecikmesinin ana nedenlerinden biri bu. Bu gidişatın içinde bir şey yapamamış olmaktan dolayı sadece bizim değil, herkesin bir vicdan azabı var. Herkes ‘ne yapabiliriz’ derdinde. Bu durum, hepimizin taşıdığı ekstra bir yük oldu.
Tuğrul Akyüz: Ayrıca, artık umut vaat eden bir düşünce tarzı da kalmadı. Daha iyi bir dünya için fikir çıkmıyor. Düzen, kötüleme üzerine kurulu. O zaman da, umutsuzluk çıkıyor. Sonra bıngır bıngır şarkı söylemek anlamsız gibi geliyor. Mutlu parça yapasımız gelmiyor.
◊ 12 yıl sonra yeni albümle döndünüz, ne hissediyorsunuz?
D. Ö.: Bir rahatlama oldu. İnişli çıkışlı bir çalışmaydı. 2005’te ‘Hafif Müzik’ albümü yayımlandıktan sonra, yeni bir şeyler yapma hevesindeydik ve nasıl böyle bir ara oldu, biz de fark etmedik. İlk yıllar turne ve konserlerle geçti, sonra da kızımız Ceylin geldi.
T. A.: Bir çocuk yetiştirmek zaman alıyor. Dört sene hayatımızda müzik yoktu, üretim yapmıyorduk.
◊ Bu 12 senede sizi dinleyenler büyüdü, yeni bir nesil geldi, Türkiye değişti. Sizde neler oldu?
D. Ö.: Bizim yaşımızda o değişiklik daha az hissediliyor, sanki beş yıl geçmiş gibi geldi bize. Tek değişiklik Ceylin’di. Ama ‘Hafif Müzik’ çıktığında 18 yaşında olanlar için bu 12 sene, çok önemli bir devre. Dışarıdan baktığında dimdik, gözlerinin içine baktığında kırılgan, kendini birçok konuda birden yetiştirmek zorunda kalmış, yine de yetersiz hissettirilen, sözde çok daha fazla imkânla ruhları allak bullak edilmiş bir nesil. Bizlere sunulan yollar sınırlıydı, işimiz daha kolaydı.
◊ Albüm hakkında dinleyicilerde ortak bir duygu var. Çok fazla insana geçmişi hatırlatıyor, ağlatıyor, ne düşünüyorsunuz?
D. Ö.: Özellikle ilk şarkıda Vega’nın tınısı en yukarı noktada. İlk şarkı da o olunca öyle bir etki oldu.
T. A.: Biz bir ruh haliyle bir şey üretiyoruz ama insanlar o üretimle kendi hayatlarını birleştiriyor. O artık bizden çıkıyor, onların parçası oluyor. Bu insanı hem sevindiriyor hem tedirgin ediyor; insanları üzmek istemeyiz ki.
◊ “Artık dönmemiz lazım” dediğiniz an, ne zamandı?
D. Ö.: “Vega dağıldı” diyenlere dağılmadığımızı söylemek gerekiyordu. Uzun süre yazmadım, herhalde yorgundum. Biraz da yazabileceğime dair inancımı kaybetmiştim, kafam Ceylin’deydi. Yazabilmem için uzun süre bilgisayar başında oturmam gerekiyor. Sonra bir his geliyor, birden yazmaya başlıyorum. Bilgisayarda dosyaları kaybederim, Tuğrul da beste çalışmalarını garip isimlerle kaydeder, sonra da kaybeder. Bu dağınıklık içinde muntazam bir çalışmaya dönemiyorduk. Serkan Hökenek bizi bir araya getirdi.
◊ Yeni albümün ilk konserinde ağlamaktan korktuğunuzu söylemiştiniz. Ağladınız mı?
D. Ö.: Öncesinde ağladım. Dinleyiciler şarkıları bir haftada nasıl ezberlediler, anlamadım. Çok uzun zaman şarkıları kendine yapıyorsun, kendi kendine dinliyorsun, beğenmediğin yerleri değiştiriyorsun. İnsanlarla paylaşma anı geldiğinde ikimizde de bir sessizlik oluyor. Garip gelecek ama sahneye çıkıp şarkıları söylemek bizi utandırıyor.
Annelerimiz bizden daha güçlü
◊ Albümü kendi gücüyle ayakta durmaya çalışan kız çocuklarına, onlara yol gösterenlere ve anneniz Güler Özbey’e ithaf etmişsiniz...
D. Ö.: Ben kendimi çok da yeterli hissetmiyorum. Hak ettiğimden fazla övgü aldım. Hayatta yeterince harekete geçmedim. Tarihte ve çevremde, tuttuğu her şeyi güzelliğe çeviren kadınlar var. Tek tek adlarını veremem, kahramanlarım benim. Annem, halam, kayınvalidem, onları söyleyebilirim ilk başta gururla. Hep inançlarıyla güç verdiler bize. Bize göre daha güçlü ve inatçılar. Onlar da bir zamanlar kız çocuğuydu, bu beni çok duygulandırıyor. Bu, hayranlık belirtmek için bir fırsattı.