Güncelleme Tarihi:
Onu ekranlardan, oyuncu olarak tanıdık. Aynı zamanda senaryo yazarı. Yakın zamanda da ilk romanı yayımlanan Alper Kul’la kitabına, hayata ve çocukluk düşlerine dair konuştuk. Kul kitabında “Pahalı arabalar, lüks evler, yüksek mevkiler, duygusuz ilişkiler, hırs dolu yakınlıklar... Başka bir seçeneğimiz olsaydı, ömrümüzü bunları kazanmak uğruna geçirir miydik?” diye soruyor ve okurlarını kötülüklerden ırak bir ütopyaya davet ediyor.
Senaryo yazarlığından sonra ilk romanınızı yazdınız. Nasıl karar verdiniz roman yazmaya, edebiyata hep ilgili miydiniz?
Bu hikâye kafamın içerisinde çok uzun zamandır dönüyor zaten. Hatırladığım ilk anılarıma kadar gidiyor. Romanda bahsi geçen vadi benim en korunaklı alanım. Çocukluğumdan beri her türlü olumsuzlukta, travmada sığındığım ütopya köyüm orası benim. Oranın insanları evreni oluşturan her bir yapıtaşı kadar küçük ama oluşturdukları evren kadar da kocamanlar. Kendilerini tabiatın bir parçası olarak görüp canlı, cansız her bir varlığa atomlarına kadar sevgiyle ve saygıyla yaklaşıyorlar. Doğa üzerinde bir tasarrufa sahip olmak düşünülemeyecek bir hadsizlik onlar için. Tarım yaparken bile toprağı sürmekten imtina ediyor, meyvesini toplayacağı ağaçtan rıza alıyorlar. Kimseye yalan söylemeyecek kadar kendilerine de saygılılar bir yandan. Huzurlu bir yer orası benim için. Yazması da ayrı keyifli bir yol oldu.
Sizin için ‘iyi bir okur’ denebilir mi?
Meraklı ve detaycı bir insanım. Bir konunun detaylarını aylarca araştırıyorum mesela. O süreç de beni başka konulara yönlendiriyor sürekli. Bazı başlıklarda gereksiz iyiyken, ilgi alanım olmayan konularda yetersiz kalabiliyorum.
Kitabınızı çocukluk düşlerinizden yola çıkarak yazmışsınız. Ne renkti düşleriniz, nasıldı, gerçekleşenler oldu mu?
Hayal kurmanın çok özendirilmediği bir döneme denk geldi benim çocukluğum. 80 ihtilalinin gerilim dolu boş sokaklarında gerçeklikten kopmadan büyümen konusunda diretti biraz hayat. İtaat etmen konusunda da ayrıca çok kararlıydı herkes. Ben de sanırım o dönemde başladım bu ‘kimsenin yerini bilmediği, korunaklı sığınağımı’ hayal etmeye. Ayrıntılı hayalin bir gün gerçekleşebileceğini çok sonraları anladım. Sanırım o yüzden hoş karşılanmıyordu hayal kurmak o dönem. Şükürler olsun ki benim o dönemden bugüne birçok hayalim gerçek oldu.
Kitabınızda bahsettiğiniz ütopya, başka bir dünya kurmak sizce ne kadar mümkün?
Mümkün tabii, var öyle köyler. Çoklar hem de. Anadolu’nun her yerinde, dünyanın dört bir yanında, çok çok uzak coğrafyalarda bile farklı üsluplarla, farklı dillerde tabiata saygı duyan insanlar var.
Yaşadığımız dünyada Alper Kul’u en çok rahatsız eden şeyler neler?
Tüm canlıların hak ve özgürlüklerine müdahalelerde bulunulması. Kendini tabiatüstü bir varlık olarak gören insancıkların dünya nimetlerine kendilerine sunulmuş bir ziyafetmiş gibi yaklaşmaları, virüsler gibi içerisinde bulundukları yaşam formunu yok edinceye kadar kirletip tüketmeleri...
Hayatın akışında ‘içerde’ de olsak ‘dışarda’ da, hepimizin hataları oluyor. Siz en çok neyi yapmamaya çalışırsınız?
Hata olmadan öğrenilmez. Hatalarımı kabul edip tekrar etmemeye gayret ediyorum.
Kitabınızda bahsettiğiniz gibi ‘yalanın, adaletsizliğin, hırs dolu yakınlıkların, duygusuz ilişkilerin’ olmadığı bir dünyada siz yine Alper Kul mu olurdunuz? Hiç düşündünüz mü, o zaman seçimlerinizde ve hayatınızda farklar olur muydu?
Olurdu mutlaka. Başka uyaranlara maruz kalsaydım, daha farklı dertleri olan bir insan olurdum. Ama yine konuşurdum, yine yazardım diye tahmin ediyorum.
“İNSAN ZORLANMADAN KABİLİYETLERİNİN FARKINA VARAMIYOR”
İki çocuk babasısınız, böyle devam ederse, yani bulaşıcı hastalıklar, maskeli ve birbirine mesafeli asosyal bir insanlık, iklim sorunları, eşitsizlik, vb., çocuklarınızın bundan sonra yaşayacağı dünya sizi endişelendiriyor mu?
Düşünmemeye çalışıyorum. İnsan bilmediği şeyden korkar. Ben de korkuyorum açıkçası. Dünyanın çok büyük bir hızla değişeceği aşikâr. Bu değişim sürecinde onların adaptasyon kabiliyetlerini geliştirmem gerekiyor sanırım. Var olabilmek için güçlü olmalarına gerek yok ama adapte olmaları şart. Bu cümleyi pandeminin ilk ayında içine girdiğim panik ataktan beni kurtarmak için söylemişti eşim. Dinozorları da örnek göstermişti. Haklı sanırım. Esnemezsen kırılırsın. Gelebilecek her şeye hazır olmak mümkün değil. Ama kabul edip o duruma, şarta adapte olabilirsiniz. İnsan zorlanmadan kabiliyetlerinin farkına varamıyor. Yani aslında zor şartlar kendini tanımak, arif bir insan olabilmek için muazzam imkânlar sunuyor. İyiliğe giden yolu mutlaka, bir şekilde bulacaklardır.