Güncelleme Tarihi:
- Çok iyi geldi. Roman yazmayı düşünmüştüm ama hayatımı yazmak aklıma gelmemişti. Çok seneler önce bir falcı, “35 yaşından sonra yazar olacaksınız” deyince gülmüştüm. 35 oldum, 45 oldum, 80’imi geçtim, meğer bugüne kısmetmiş.
Hep güzel anılarınızı yazmışsınız. Hayatınız gerçekten bu kadar sefa içinde mi geçti?
- İnsan güzel şeyleri daha kolay hatırlıyor. Annemin, babamın ve eşimin vefatından başka, Allah’a çok şükür ki, acıklı bir şey yaşamadım. Çok güzel bir hayatım oldu. Yine dünyaya gelsem aynı hayatı yaşamayı isterim. Kitabı yazma nedenim de aslında hayatımı anlatmak değildi. Çocukluğumda ve gençliğimde yaşadığım İstanbul’u anlattım. Kapımızın önünden Musevi zerzevatçı geçerdi, insanlar Beyoğlu’na çıkarken bir başka giyinirdi. Bunları artık kimse bilmiyor. Cumhuriyet Bayramı’nda kadınları şapka ve eldivensiz, erkekleri frak ve silindir şapkasız göremezdiniz. Eşim Rahmi diplomat olduğu için birçok ülkede görev yaptı. Kitapta bir sefire olarak dünyayı da yaşadığım kadarıyla göstermeye çalıştım.
Hayalinizde gazeteci olmak varmış oysaki...
- Evet, bir hariciyeciyle evleneceğimi hiç düşünmemiştim. Ama sefire olarak işe başladığımda hiç düşünmeden Rahmi’nin yabancı dostlarıyla ahbap oldum. Hatırlıyorum da, Mısır’daki ilk senemizde, Arap Cumhuriyeti’nin bozulmasıyla sefaret kapandı. İsviçre sefaretinin bir parçası olarak İsviçrelilerle çalıştık. O arada İngiliz edebiyatı üzerine master yapmaya başladım, seramik ve yağlıboya dersleri aldım. Çok arkadaş canlısıyım, insan severim. Durup dururken yanımdaki insanla da sohbete başlarım. Çok iyi bir gazeteci olabilirdim. Hayalimde insanların vapurda, otobüste rahatlıkla okuyabilecekleri bir tabloid gazete çıkarmak vardı.
Daha 21 yaşında Kraliçe Elizabeth’e takdim edilmiş, Lady Diana’nın düğününe katılmışsınız.
- Kraliçe’nin her sene kordiplomatik mensuplarına verdiği balo çok önemliydi. Bize sarayda nasıl reverans yapılacağını, kendisine nasıl hitap edileceğini öğrettiler. Kraliçe size hitap etmeden konuşulmuyor. Elini uzattığında elini sıkıp reverans yapıyor ve “Majesteleri” diye hitap ediyorsunuz. Konuşmaya devam ederse, “Majesteleri” değil, yalnızca “Madam” diye hitap ediliyor. Lady Diana’nın düğünü... Prens Charles’la ikisi birbirlerine hayran hayran bakıyorlardı. Akşamüstü davetliler için büyük bir resepsiyon vardı. Orada Prenses Grace Kelly ve oğlu Prens Albert’la tanıştım. Prens Albert, Türk olduğumuzu öğrendiğinde birkaç kere İstanbul’a ve Türkiye’ye geldiğini, çok etkilendiğini söylemişti.
Tahran, 1975
Eşim Rahmi, Rıza Şah Pehlevi’ye itimatnamesini sunmaya gidecekti. Sabah frak giyip Büyükelçilik Kaçnılaryası’na gitti. Şah, beyaz üniforması, üzerinde madalyaları ve belinde kılıcıyla ayakta duruyormuş. Saray Nazırı, Rahmi’yi Şah’a takdim etmiş ve itimatnamesini sunmuş. Ertesi gün Rahmi’yle ikimiz Kraliçe Şahbanu’yu ziyaret ettik. Fevkalade hoş, mütevazı bir genç hanımdı. İran’daki protokole göre büyükelçi evvela devlet başkanını ziyaret ediyor, sonra eşiyle birlikte devlet başkanının eşini ziyarete gidiyor. Daha sonraları Şahbanu’yla dost olduk. Prenses Diana’yı herkes çok seviyordu, Şahbanu da öyleydi. İran’da sadece fakirlere yardım etmedi, kültür bakımından çocukların yetişmesine çok önem verdi. Kraliçelik taslayan biri değildi. Sigara filan içerdi, hoşuma gitmişti.