Güncelleme Tarihi:
* Bir hayat muhasebesi yapsak... Nasıl anlatırsınız hikâyenizi, büyük dramlar var mı?
- Sen manyak mısın, dünyanın en şanslı insanıyım. Dünyada milyarlarca insan var, benim yaşadığım hayat milyarda bir. Her sabah uyandığımda kendime, “Dünyanın en şanslı insanısın” diyorum.
* Neden?
- Sevdiğim işi yaptım, sağlıklı büyüdüm. Bundan önce bir hayatım olmuşsa, herhalde çok kötü şeyler yaşadım da bu hayatım bana bir lütuf olarak verildi.
Striptiz sadece bir Truva Atı
* Bir dönem adınız ‘Türkiye’nin en seksi erkekleri’ listelerindeydi. Bugün röportajımızın çekimlerinde cesur pozlar verdiniz, kendinizi seksi buluyor musunuz?
- Kendimi hiç öyle görmedim. Sağlığıma dikkat ediyor, ruhumu çıplak tutmaya çalışıyorum. Ayrıca o fotoğraflardaki adam da ben değilim, canlandırdığım karakter. Yine de yaşıma göre giderim var, şaka tabii (gülüyor).
* Kaç yaşındasınız?
- 46. Zamanla ilgili son zamanlarda çok düşünüyorum. Doğuyorsun, yiyorsun, yaşıyor ve ölüyorsun. Bunlara fazla takılmamak için günü gününe yaşamaya çalışıyorum. Bilge ve mutluluk dönemimdeyim. Hâlâ belki ne istediğini bilmeyen ama ne istemediğini çok iyi bilen bir adamım. Bir de kız arkadaşım Tuğçe (Bayat) var. Genç ve güzel bir kız, enerjisi beni inanılmaz mutlu ediyor. Birlikte tenis oynuyor, tiyatro oyunları çeviriyoruz.
* 1997 yapımı ‘The Full Monty’ (‘Anadan Doğma’) isimli filmi tiyatroya uyarlama fikri nasıl çıktı?
- Yönetmenimiz Laçin Ceylan’la ‘Hatırla Sevgilim’ dizisinde çalışmıştık. Yaklaşık 10 yıldır beraber bir şeyler yapmak istiyorduk. Önce ‘Harry, Sally ile Tanışınca’yı tiyatroya uyarlamak istedik ama senaristi vefat etmiş ve haklarını alanlar tiyatroya sıcak bakmıyormuş. Ardından beyin fırtınası yaptık, film ve oyunlar izledik. Aklıma ‘The Full Monty’ geldi. Birçok ülkede oynanıyor, özellikle Fransa’da her sene kapalı gişe. Türkiye’de hiç yapılmamış, biz de sahnelemeye karar verdik.
* Bilmeyenler için hikâyeyi nasıl anlatırsınız?
- Çelik fabrikasında çalışan, kendilerini işlerine adamış bir grup İngiliz vatandaşını görüyoruz. Margaret Thatcher dönemi... Terör var, ekonomik kriz patlıyor. Fabrikalar özelleştiriliyor ya da kapanıyor. İşçiler işsiz kalıyor. İş bulma kurumuna kaydolup aylarca bekliyorlar. Karakterim ‘Gaz’ nafakasını ödeyemez hale geliyor. Ve bu ekip para kazanmak için sadece bir gece için striptiz yapmaya karar veriyor.
* Sahnede ne kadar ileri gideceksiniz?
- Adı üstünde, striptiz. Ama kimseyi rahatsız edecek kadar değil. Sonuçta yönetmenin verdiği bir mizansenle olacak her şey. Aslında burada olan şey, karakterlerin ruhlarının çıplak olması.
* Sahnede soyunmak nasıl bir şeymiş?
- Bir aktörsen ve bir karakteri canlandırıyorsan, soyunmak aynı giyinmek gibi. Zor değil. Çıplak kalmak da bir kostüm. Oyunda striptiz sadece bir Truva Atı. Seyirci, kendine “Acaba soyunacaklar mı” diye sorarken bir yandan zor durumda kalan işçilerin hayatlarını kazanmak için nereye kadar gideceklerini görüyor. Her karakterin farklı çatışmaları, komik ve dramatik hikâyeleri var.
Hamallık ve şoförlük yaptım
* Rol için striptiz kulüplere gidip videolar izleyerek kas çalıştınız mı?
- Hayır çünkü canlandırdığımız karakterler bu mesleği yapan insanlar değil. Sadece bir geceliğine bunu yapmaya karar veren, adı üstünde ‘vatandaşlar’. Ben de bu yüzden kendi amatör ruhumu korumak istedim.
* Siz bu karakterler kadar parasız kalsaydınız soyunur muydunuz?
- Başka şeyler denerdim. O duruma da düştüm bu arada. Ailem Fransa’dan Türkiye’ye geri dönüş yapmıştı, ben orada kalmıştım. İşsizdim. Mağazaların kapılarını açıp, “İş var mı” diye sorardım. Önce hamallık, sonra toptancılarda satış, rehberlik ve şoförlük yaptım. Ama mutluydum çünkü kazandığım parayla tiyatro yapıp oyuncu olmak için kendime bir alan açtım.
* Türkiye’de belli tabular var. Bu işi yapmak istediğinizde nasıl tepkiler aldınız?
- Herkes, “Yap” dedi. Çünkü metni okuduğunda görüyorsun ki biz dünyanın en naif ve masum hikâyesini anlatıyoruz. Striptiz, işin sadece komik tarafı. Müstehcen, göze batan ve çiğ bir şey yok.
Feminist olmamın kimseye bir zararı olmaz
* Oyun erkek dünyasını mı anlatıyor?
- Bu, feminist bir oyun. Altı erkek var ama konu itibariyle kadınları anlatıyor.
* Siz feminist misiniz?
- Ben kadınları çok seviyorum ve bakış açılarına bayılıyorum. Biz erkekler gibi saçma sapan hareketler yapmıyorlar.
* Ne gibi?
- Arabayla makas atmak gibi... Kadınların şiddetten daha uzak olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bizi doğuran ve büyüten annelerimiz, bu yüzden kadınları daha kutsal da görüyorum. Onlarla çalışmayı daha çok tercih ediyorum, özgür alanlarda istediklerini yapsınlar istiyorum. Bu düşüncelerim feminizmse, evet feministim. Benim feminist olmamın kimseye bir zararı olmaz sanırım.
Öpüşmek çok romantik ve güzel bir şey
* Kız arkadaşınızla aranızda kaç yaş var?
- 17.
* Yaş farkı ilişkiyi nasıl etkiliyor?
- Ben kafamda hâlâ 25 yaşındayım. Babam geçen sene vefat etti. 70 yaşındayken Fransa’daydık. Asansöre bindik, “70 yaşındasın, nasıl bir duygu” diye sordum. Karşımızdaki aynaya bakarak, “Hiçbir şey anlamadım. Karşımda bir ihtiyar duruyor ama onu tanımıyorum çünkü ben hâlâ 25 yaşımdayım” demişti. İşte ben de o yaştayım.
* Kız arkadaşınız seksi pozlarınızı ve oyunda soyunacak olmanızı kıskanmıyor mu?
- Yoo, hatta sen çekim için soyunmamı istediğinde ilk destekleyen oydu. Ben de onun işlerine karışmam, karışsam da bir işe yaramaz. Çünkü o güçlü bir kadın ve bu yüzden onu seviyorum.
* Romantik bir adam mısınız?
- Yerine göre. Ama kız arkadaşım benden çok daha romantik.
* Yıllarca Fransa’da yaşadınız. Bu ‘fransız öpücüğü’ efsanesi gerçek mi?
- O ne ya (gülüyor)? Ama öpüşmek çok romantik ve güzel bir şey. Bence Türkler Fransızlardan daha romantik.
Okulda bir tenis raketi verdiler ne olduğunu bile bilmiyordum
* Anne-babanız Türk, siz dokuz yaşından itibaren Fransa’da yaşadınız. Bu, ne kattı size?
- 1982’ydi, işsizlik vardı. Bizimkiler Fransa’ya gitmeye karar vermiş. Bir kültür şoku yaşadım. Hayatımda ilk kez uçağa bindim, süpermarket gördüm. Okula sırt çantasıyla değil, kitaplarımı valize koyup giderdim. Okulda bana bir tenis raketi verdiler, ne olduğunu bile bilmiyordum. Abim “Galiba bu tenis, okuldaki pinpon masasının büyüğü gibi düşün, bunu şık insanlar oynuyor” demişti, tenise başladım. İlk kez sinemada ‘Bambi’yi izledim. Orada insanların elinde hep kitaplar, sokaklarda yüzlerce oyun vardı. Kültür ve tarih mutlaka hücrelerine işlemeye başlıyor. Bir de hümanist tarafları var. Her şey para değil diye düşünüyorlar. Mesela adam tıp okuyor ve hayatının 10 senesini buna adıyor. Bu da seni daha yaratıcı yapıyor. İstanbul bir liman kenti, o yüzden burada her şey daha hareketli, yaratıcılık biraz zor olabilir ama tabii bu da heyecanlı.