Güncelleme Tarihi:
İstanbul Modern uzak, bir o kadar da etkileyici diyarlarda doğmuş çağdaş sanatçıları İstanbul’daki sanat tutkunlarıyla buluşturmaya devam ediyor. Bu yazın başında İzlandalı-Danimarkalı sanatçı Olafur Eliasson’un Türkiye’deki ilk kişisel sergisi ‘Senin beklenmedik karşılaşman’ müzede açılmıştı. 9 Şubat 2025’e kadar sürecek sergide ziyaretçiler sanatçının ışık, renk, algı, hareket ve çevre gibi başlıklara duyduğu ilgiyi eserlerine nasıl yansıttığına tanıklık ediyor.
Bu kezse Japonya’dan bir sanatçı eserleriyle İstanbul Modern’e geliyor. Tıpkı Eliasson gibi sanat çalışmalarına Berlin’de devam eden Chiharu Shiota’nın ‘Dünyalar Arasında’ adlı sergisi 6 Eylül Cuma günü açılıyor. Japonya ile Türkiye arasında diplomatik ilişkilerin tesisinin 100’üncü yıldönümü kapsamında açılacak sergi Chiharu Shiota’nın İstanbul Modern için özel olarak ürettiği geniş ölçekli bir yerleştirmeyi de içeriyor. Sergiye adını veren ‘Dünyalar Arasında’ başlıklı yerleştirmeyi sanatçı Asya ve Avrupa’nın kesişiminde olan İstanbul’un konumundan yola çıkarak yaratmış. Olafur Eliasson’un sergisi de sanatçının Boğaziçi’nden esinlendiği çalışmaları içeriyordu. İki sanatçının bir ortak noktası daha...
İstanbul Modern şef küratörü Öykü Özsoy Sağnak ve asistan küratör Yazın Öztürk tarafından hazırlanan sergi, Shiota’nın performans, video, yerleştirme ve resim gibi çeşitli ifade biçimlerine yer veriyor. Odağındaki konularsa hafıza, varoluş, göç, yolculuk ve insan deneyimi...
‘Chiharu Shiota: Dünyalar Arasında’ 20 Nisan 2025’e kadar İstanbul Modern’de ziyaret edilebilir.
EŞYALARIN HAFIZASI SANATINA YÖN VERİYOR
İnternet sitesi The Talks’a verdiği söyleşide Chiharu Shiota “Duygularımı ve kendimi anlamak ve başkalarıyla bağlantı kurmak için yaratıyorum” diyordu. Ama bir yandan da üretim sürecini kişisel kaygılarına yönelik bir terapi olarak görmediğini de sözlerine eklemişti: “Korku aslında sanat yapmak için gerekli.”
1971 yılında Osaka’da doğan sanatçı için anılar, travmalar ve belirsizlikler birer ilham kaynağı. Tıpkı çocukken iki erkek kardeşiyle yaz aylarında büyükannesinin mezarına gidip kökleri toprağı saran yabani otları temizlediği günlerin ve komşularının evinde çıkan yangından geriye kalan, kömür haline gelmiş piyanonun hatırası gibi… Kavramsal sanatın önde gelen isimlerinden Marina Abramovic’in yetiştirdiği Shiota etrafımızdaki eşyanın hafızası olduğuna, anılar biriktirdiğine inanıyor. Bu yüzden ayakkabı, anahtar, yatak, sandalye ve elbise, pencere gibi sıradan nesneleri toplayarak ve bunları iplikten oluşturduğu devasa yapılarla sararak, labirenti andıran ortamlar yaratarak hafıza ve bilinç kavramlarını yeniden tanımlıyor. İplikler ona adeta havada çizim yapma özgürlüğü veriyor. Hayranlık uyandıran eserlerinde neden iplik kullandığını da şöyle özetliyor: “İplikler alanı keşfetmemi sağlıyor. Katman katman üst üste yığılarak hava karardıktan sonraki gökyüzüne benzeyen ve gittikçe genişleyen bir yüzey oluşturuyorlar.” Ağırlıklı olarak kırmızı iplik kullanıyor çünkü kana, vücuda ve insan ilişkilerine benzetiyor. Kullandığı ipliğin türüyse sanatçı için önemli değil. Pamuk, akrilik, yün fark etmiyor. Belli başlı niteliklerinin olması yeterli.
2008 yılında Japonya Eğitim, Kültür, Spor, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı’nın Yeni Sanatçılar için Teşvik Ödülü’ne layık görülen Shiota, 2015 yılında da ülkesini Venedik Bienali’nde temsil etmişti. Bienaldeki ‘The Key in the Hand’ (Eldeki Anahtar) adlı eserinde iki ahşap teknenin üzerinde asılı duran iplik ağından 50 binin üzerinde anahtar sarkıyordu.
BOYAYI BAŞINDAN AŞAĞI DÖKER VE...
Chiharu Shiota bir gece rüyasında kendisini bir resmin içinde görür. Bu her şeyin gri, siyah ve beyaz olduğu bir yağlıboya eserdir. Nefes almakta güçlük çeker. Bu rüya kendisine ‘Becoming Painting’ (Resme Dönüşme) performansı için ilham verir. Sentetik boyayı başından aşağı döker. Tabii bütün vücudu yanar, renklenir. Aylarca kırmızı olan saçlarını sonunda kestirmek zorunda kalır. Bu performansıyla rüyasını yansıtmak ister. Tıpkı rüyasında hissettiği gibi bir sanat eserinin parçası olmaktır amacı.
Sergiye adını veren ‘Dünyalar Arasında’ başlıklı yerleştirmeyi sanatçı Asya ve Avrupa’nın kesişiminde olan İstanbul’un konumundan yola çıkarak yaratmış.