Güncelleme Tarihi:
◊ Bir süredir Amerika’da yaşıyorsunuz. Türkiye’ye tek oyun için geldiniz. Burada iş yapmaya devam edecek misiniz?
Evet. İki sene sonra döndüm Türkiye’ye. Nurcan Karaca’nın prodüktörlüğünde ‘Broadway in İstanbul’ müzikali projesinde yer aldım. Ailemi, arkadaşlarımı, ülkemi çok özlemişim. Ocakta tekrar gelmeyi planlıyorum. Açıkçası Türkiye’deki projelerde de yer almak istiyorum. Teklifler de geliyor. Uzun bir iş olur mu bilmem ama isteğim daha çok dijital bir platformda yer almak. Bakalım, kısmet… Açıkçası hayalim Amerika ve Türkiye arasında bir köprü kurmak. Orada öğrendiklerimi buraya getirmek istiyorum.
◊ Amerika’da neler yapıyorsunuz?
Harvard’dan okul arkadaşım, oyuncu ve müzisyen Samrat Chakrabarti’nin liderliğinde yazarlar, yönetmenler ve çoğunluğu oyunculardan oluşan 30 kişilik yaratıcı bir kolektif topluluğumuz var. İki sene boyunca her pazartesi buluşup oyunlar okuduk, kısa filmler çektik, oyunlar sergiledik. Şimdi de ‘Storylounge’ adıyla bir kısa film festivaline katılacağız. Çok heyecanlıyım.
◊ Amerika’da Broadway müzikallerinde oynuyorsunuz. Kaç müzikalde yer aldınız?
İki müzikalde yer aldım. ‘Swan Lake Rock Opera’ bir rock müzikal, diğeri ‘The Magical Journey ff Arlekina’ bir aile müzikali… İkisi de komedi. Yıl sonuna kadar gösterilerim olacak. Bir de ‘Blood Drive’ adlı kısa filmde oynadım. Birkaç gün önce de Budapeşte Kısa Film Festivali’nden ödül aldık…
◊ Amerika ve Türkiye’de oyunculuk yapmış biri olarak, iki ülke arasındaki çalışma şartlarını nasıl değerlendirirsiniz?
Ortalama 10-12 saat çalışıyor orada oyuncular. Belli bir saat aşıldığında ekstra para ödeniyor. Oyuncuların büyük bir sendikası var. Çok büyük bir grev yapıldı biliyorsun. Grev boyunca sendika üyesi arkadaşlarımın çalışması yasaktı mesela.
◊ Bu grevler sektöre nasıl yansıdı?
Sektör durdu. Bağımsız filmlerin işleri ve ancak sendika kurallarına uyan projeler devam etti.
◊ Amerika’da oyuncu olarak para kazanmak kolay mı?
Amerika’da 160 bin sendika üyesi oyuncu var, bunların sadece yüzde 5’i oyunculuktan para kazanıyor. Üç farklı işte birden çalışıyorlar genelde. Çünkü sadece oyunculuk yaparak hayatlarını devam ettirmeleri mümkün olamıyor orada maddi açıdan.
◊ Nasıl bir ailede büyüdünüz? Anneniz balerinmiş. Sizinki sanatla iç içe bir çocukluk muydu?
Annem Duygu Varlıer 11 sene boyunca Ankara Devlet Konservatuvarı Bale Bölümü’nün başkanlığını yaptı. Bale anlamında Türkiye’ye çok yenilikler getiren bir kadındı. Babam Oktay Varlıer bir işinsanı olmasına rağmen ruhen sanatçı bir adamdır. Gitar, piyano çalardı. Hâlâ çok sportif ve aktiftir. Babamla annem her yönden çok uyumlu bir çifttir. Kız kardeşim Aslı Pelit ve ben böyle bir ailede dünyaya geldik. Sanatın ve müziğin bol olduğu bir evdi. Ben 3-4 yaşında opera, bale provalarına giderdim annemle. Sahnenin tozunu o yaşta zaten yutmuşum.
‘Disiplin ve yılmamak gerek’
◊ Balerin olmak istemediniz mi?
O yaşta tabii ki “Balerin olacağım” diye tutturmuştum. Ama annem kemik yapımın uygun olmadığını söylerdi. Eve ‘point’ler (bale ayakkabısı) gelirdi ama 8 yaşındayken bile olmazdı bana, ayaklarım çok büyüktü.
◊ Oyunculuğa ilginiz nasıl başladı?
10 yaşında tiyatrocu olmak, dans etmek, şarkı söylemek istiyordum. Ortaokulda tiyatro kulübüne yazıldım ve sahneye âşık oldum. Her şeyi bir arada yapmak istediğimi fark ettim ve aradığım her şeyi müzikalde buldum. Ailemle bu alandaki en iyi eğitimi Amerika’da alabileceğime karar verdik. Öğrenci değişim programıyla 16 yaşımda Amerika’ya gittim. Amacım orada liseyi bitirip konservatuvara girmekti. Çok istediğim Hartt School of Music’in müzikal tiyatro bölümüne kabul edildim. Ondan sonra da Harvard Üniversitesi, American Repertory Theatre’da master eğitimimi tamamladım.
◊ O dönemde neden dönmüştünüz?
Eğitim hayatım Amerika’da geçti. Okul bittikten sonra sistem çalışmak için bir sene daha vize veriyor. Fakat 11 Eylül yaşandığı için benim vize durumum biraz karambole gitti. Ağlayarak döndüm Türkiye’ye. Çok da iyi bir iş teklifi almıştım üstelik. 10 yıl orada kalmışım, iş teklifi almışım… Hayallerim yarım kaldı diye düşündüm. Ama şimdi iyi ki dönmüşüm diye düşünüyorum. Dönmemle beraber Fahir Atakoğlu’nun solisti olarak sektöre girdim. Akabinde ‘Batı Yakası Hikâyesi’nde oynadım. Hayatımın rollerinden birisidir ‘Anita’. Onunla beraber de ‘Gümüş’ dizisi oldu.
◊ Bir oyuncu olarak hem sahneyi hem ekranı deneyimlediniz. Hangisini tercih edersiniz?
İkisini de… 18 yıldır kamera oyunculuğu, bununla eşzamanlı olarak tiyatro oyunculuğu yapıyorum. İkisini birbirinden hiç ayırmadım. Sahnede olmak da ekranda olmak da beni çok tatmin ediyor, büyük haz veriyor. Tiyatro kökenliyim evet, ama kamera da benim için çok özel. Mesela kamera anlamında ‘Gümüş’ dizisi benim ilk okulumdur. Türkiye’de ikisini bir arada yapabildiğim için çok şanslıyım. Amerika’da belki bunu yapamayabilirdim.
◊ Son birkaç yıldır Türkiye’de sahnelenen müzikal sayısında artış var. Siz de müzikal yapmayı çok seviyorsunuz. Görür müyüz sizi bir müzikal projede?
Evet ve bu beni çok mutlu ediyor. Bazı teklifler geliyor. Ama şimdilik “Ocak ayına kadar bana müsaade edin” diyorum (gülüyor). Çünkü sözleşmelerim var halen devam eden... Ama sürpriz projelerim de olabilir Türkiye’de daha sonra.
◊ Türkiye’de genelde gençlerin hayalidir oyuncu olmak. Amerika’da nasıl?
Oyunculuk sonuçta bir meslek. Maalesef bir Instagram jenerasyonu yetişiyor. O jenerasyon her şeyi çok kolay bir şekilde elde ettiği ve her şeyi filtreden gördüğü için ekranda olmayı da bu zannediyor. Esasında çok sahte ve başka bir dile doğru gidiyor bu durum. Mesela benim kulvarımdaki oyuncular bile hep kendini geliştirmek için çabalıyor… Çünkü Amerika’da çok büyük bir rekabet var. Biraz geride kalırsan olmuyor. Disiplin ve yılmamak gerekiyor. Gençler böyle bir ortamda yetişiyor ve haliyle çok zorlanıyorlar ama yapan da yapıyor. Üç-dört işte çalışıyor, gündüz spor hocalığı yapıyor, akşam gidiyor, garsonluk yapıyor. Haftanın 2 günü avukatlık bürosunda çalışıyor. Bir yandan da oyunculuk adına kendini geliştirmeye çalışıyor.
‘Tek kişilik bir oyun yazıyorum’
◊ Şimdi sırada ne var?
‘Off Broadway’ için tek kişilik bir oyun yazıyorum. Amerika’da göçmen, daha doğrusu ‘expat’ bir Türk aktris olarak kendi gözümden deneyimlerimi anlatacağım, bol müzikli bir oyun olacak. Amerika’da deneyimlediğim en çarpıcı ve beni üzen nokta film, dizi ve tiyatro senaryolarında bir Türk’ün hikâyesini, bırakın karakterini dahi göremiyoruz. Neredeyse yarım milyona yaklaşan nüfusumuz var. Ama Türk kültürünün temsili neredeyse hiç yok.