Güncelleme Tarihi:
Burcu Kara büyük bir heyecan içinde. Yeni bebeği Can’ı kucağına almasına birkaç hafta kaldı. Anneliğin ışığı yüzüne vurmuş; gözlerinin içi parlıyor. Bir yandan da tüm güzelliğini ve çekiciliğini koruyor. “Geçici bir dönem olduğu için eğleniyorum. Yoksa çok yorucu ve konforunu çok düşüren bir ağırlık” diyen Burcu Kara ile başlıyoruz sohbete...
İkinci kez anne olmana haftalar kaldı. Neler hissediyorsun?
Son 6 haftam. 38’den sonra bekleniyor ama ne zaman gelir bilmiyorum hiç. Mesela Ali 42’nci haftada gelmişti. Bu sefer daha çok heyecanlıyım Hakan.
Neden daha heyecanlısın?
İlki meraktı, bu heyecan. Hastane süreci sürprizlere gebe, planlayabildiğin bir şey değil. Zorlukları, acısı, tatlısı oluyor. Çok değişik bir durum. Ne olacak, nasıl olacak çok merak ediyorum iki çocuklu hayatı.
Nasıl geçti hamilelik?
Aslında güzel geçiyordu. Fakat son iki ay çok yorucu olmaya başladı. Ali okula başlayınca sürekli hastalandı. Ben de onunla hastalık ve kendimi koruma arasında yaşıyorum. Çok bunaldığım anlar oluyor ama genel olarak geçirdiğim süreç için şükrediyorum. Şanslı bir bünyem var, bana hiç zorluk çıkarmıyor, hayatıma devam edebiliyorum.
Aşerdin mi çok?
Sorma, ilk zamanlar deli gibi çiğköfte istiyordum. Her gece iki çiğköfte dürüm ve yanında kavanozla turşu yiyordum. Sonrasında kalmadı bir şey.
Bebeğin cinsiyeti ne?
Bir oğlumuz daha olacak. Adının Can olmasını istiyoruz, en çok da ben.
Neden bu ismi seçtin?
Basit ve kısa isimler seviyorum herhalde. Aklımda hep böyle isimler vardı. Kız da olsa Ayşe, Zeynep falan olurdu. Hiçbir konuda şaşaa, gösterişli şeyler sevmiyorum. İsim konusunda da öyle.
Oğlun Ali artık 5 yaşında. Anneliği nasıl anlatırsın?
Kendin olmakla başka bir canın sorumluluğu arasında sürekli dengede kalmak. Hiç bitmeyen bir mesai. İyi bir anne olmak bu devirde çok daha zor. Ahlaki dengeler, sosyal medya, ünlü olmak... Çok fazla değişken arasında Ali’yi normal ve sıradan bir insan olarak yetiştirmeye çalışıyorum.
Annelik sende neleri değiştirdi?
Boş veriyorum artık birçok şeyi. Hayatımı da çok eledim. Zamanın, enerjin çok kıymetli oluyor. Bir kahvelik vakti bile iki kere düşünüyorsun. Artık kendi vaktimin ve hayatımın kıymetini daha çok bilmeye çalışıyorum. Havailiğim kalmadı. Şimdi hep ‘Bana bir şey olursa Ali ne yapar’ ya da ‘Şunu yapmayayım, ya şu olursa’ var.
Anneliğin en zor yanı ne?
Yetersizlik duygusu. O kadar hızlı büyüyor ve değişiyor ki sen sürekli geri kalmış hissediyorsun.
Oğluna verdiğin en büyük nasihat ne?
İyi biri ol. Herkesi, hayvanları, bitkileri, her şeyi sev.
Bir oyuncu evlenip anne olunca ‘Artık oyunculuğu bırakır’ önyargısıyla karşılaşıyor mu hâlâ?
Bence eskilerde kaldı o. Bir de oyuncunun kendi bağlantıları ve menajerinin iyi çalışmasıyla çok alakalı bu işler. Kendini iyi ifade etmek lazım.
Peki, evlilik ve çocuktan sonra ‘Artık öpüşme-sevişme sahnelerini kabul etmem’ gibi bir kurallar listesi yapılıyor mu?
O herkese göre değişir. Bana çok destek olan bir eşim var. Yani bilirim ki bunu istemediği için ya da sadece kendi egosu için söylemiyor. Evlendikten sonra daha rahat bir kafaya sahip oldum açıkçası, kendimi daha az anlatmaya çalışıyorum artık.
Ne utanılacak ne de teşhir edilecek bir durum
Hamilelikle değişen vücudunu seviyor musun?
Yani geçici bir dönem olduğu için eğleniyorum. Yoksa çok yorucu ve konforunu çok düşüren bir ağırlık.
Bu fotoğraf çekiminde çok seksisin. Yurtdışında bu çekimler oluyor ama burada hâlâ oyuncular çekinebiliyor.
Ne düşünüyorsun?
Nükhet (Çolak, fotoğrafçı) “Biraz fotoğraf çekelim mi” dedi. Ben de hatıra olsun istedim ama karın açmadan ya da karnı tutmadan farklı bir çekim yapabiliriz diye düşündük. Hamile çekimi değil, daha çok hamile bir kadın çekimi oldu.
Kadınların hamilelikte bakım konusunda biraz daha rahat davrandıkları söylenir.
Sen de öyle misin?
Çok kimyasal almamak, doğal yaşamak için olabiliyor. Bakımlı kadın olmaktan uzaklaşıp bu süreçte biraz rahat olayım
diye düşünebiliyor insan.
Ben de çoğu zaman makyajdan uzak durup rahat kıyafetler giyiyorum mesela.
Bu dönemde kendini seksi buluyor musun? Hamilelik seni bu anlamda nasıl etkiledi?
Bence hoş, değişik. Ne utanılacak ne de teşhir edilecek bir durum. Son güne kadar şık ve bakımlı olabilirsin tabii. Bunlar hep seçim ve karakterle alakalı.
Sence güzelliğin ve seksiliğin tanımı nedir?
Zekâ çok çekici ve seksi geliyor bana. Zekânın verdiği özgüven bazı insanların vücut diline yansıyor ve şahane oluyor. Artık güzellik algısı çok değişti zaten. Gerçekten kaş, gözden çok daha önemli bu söylediklerim.
Önümdeki en büyük engel utangaçlığımdı
18 yıldır bu işin içindesin. Nasıl anlatırsın bu sektörü, dünyayı?
Benim başladığım zamanla şimdiki dönem arasında dağlar var. Artık neredeyse her gencin emek vermeden, kafa yormadan bir günde ünlü olabildiği bir dönemdeyiz. Hiç tanımadığım insanların ünlü olduğunu öğreniyorum.
2 milyon takipçisi olan biri birden oyuncu oluyor. Çok hızlı tüketen, çok şeyi unutan bir sektör. Birbirinin aynı işler ya da ‘izleyici bunu istiyor’la televizyon zenginleşmiyordu. Allah’tan dijital kanallar geldi de daha kaliteli yapımlar izleyebiliyoruz. Daha çok iş, daha çok çalışan, daha çok seçenek sevindirici.
Mesleğini yaparken karşındaki en büyük engel neydi?
Yetiştirilme tarzım, korkularım, utangaçlığım.
Hep magazinden uzaktın. Dönüp bakınca bu doğru bir karar mıymış?
Şu an mutlu muyum, hayatımdan memnun muyum? Çok! O zaman her şeyi iyi ki yapmışım ya da yapmamışım. Çok küçük bir yerde büyüdüm, ailemi üzmek istemedim. Bu yüzden kendimi çok kısıtladım, çok şeyden mahrum bıraktım. Ama şu an içim rahat.
Festivallerde gösterilen ‘Uçuş 811’ isimli bir filmin var, bu sezon vizyona girecek. Nasıl bir hikâye bu?
Türünün Türkiye’deki ilk örneği, bir uçağın içinde geçiyor. Canlandırdığım karakter hep oynamak istediğim türden bir kadın, sürprizlerle dolu...
Kan kusup kızılcık şerbeti içtim lafı tam benlik
Seni en iyi tanımlayan kelimeler neler olur?
Sakin, sade, sabırlı.
18 yılda sayısız söyleşi vermişsin. Daha önce hiç söylemediğin bir şey söylemeni istesem…
Seninle çocukken aynı yerde, Armutlu’da büyüdüğümüz (gülüyor)...
Evet, onu öğrenince ben de çok şaşırmıştım. Peki, sen olsan kendine ne sorardın ve cevabın ne olurdu?
Aklıma o kadar çok şey geliyor ki. Seninle her şeyi konuşabileceğimi biliyorum çünkü. Ama cevapları hep “Boş ver, önümüze bakalım”. O yüzden boş ver Hakan, önümüze bakalım.
Son dönemde nelerle dertlerin var?
Sosyal medyayla birlikte tüketim hızı inanılmaz bir boyuta geldi. İlişkiler için de geçerli bu. Kimsenin gizlisi saklısı kalmadı. İnsanın bir mahremiyeti olmalı bence. Bizim jenerasyon yediğini, içtiğini, giydiğini göstererek büyümedi, biliyorsun. Büyüklere saygı, aile değerleri, hepsinde çok eksilme var. Çocuk büyütürken de çok zorlanıyoruz. Ben eski kafalıyım, Ali gerekirse ceza da alabilir, azar da işitebilir, arkadaşlarından farklı hareketler görebilir, sorun değil, benim için. Hayat böyle bir şey çünkü; başına gelenlerle büyüyorsun, ders alıyorsun. Biz çocukken sokakta hangimizin anne-babası gelip oyunumuza karışırdı, “Sen niye benim kızıma böyle diyorsun” derdi? O yüzden biz başının çaresine bakabilen bir nesil olduk. Ama bazı insanlar çocuğunu pamuklarda büyütmek istiyor. Çocuğun için kurduğun ilişkilerde de zorlanıyorsun.
Dışarıdan her şey güzel duruyor sana dair. Ama bu noktaya gelene kadar hayatında yaşadığın zorluklar oldu mu?
Olmaz mı? Hem de ne haksızlıklar, ne saçmalıklar... Maddi-manevi tatsız şeylerle dolu hayatım. Hayatımın karşıdan güzel görünmesinin sebebi de benim hiç konuşmamam. Kan kusup kızılcık şerbeti içtim derler ya, işte o laf tam benlik. Bazen keşke her şeyi anlatsaydım diyorum. Benim ne kadar haksızlığa uğradığımı, kahrolduğumu ve sustuğumu kimse bilmiyor. Konuşmayınca konu kapanıyor, herkes devam ediyor hayatına. Bir taraftan da ‘Bravo, hiçbir diyalogla çirkinleştirmemişsin hayatını’ diyorum, huzuruma şükrediyorum. Dedim ya, zaman herkese hak ettiğini verir. Ben ilahi adalete bırakırım her şeyi ve bunu da görürüm.
Kader beni oyunculuğa itti
-İznik’te dededen yadigâr bir evi onardık, eşim ve çocuğumla yazın orada yaşıyoruz. Atalarım, çocukluğum ve şimdiki hayatımın karması...
-Yalova Armutlu’da, küçük bir yerde büyüdüm. Herkes beni tanırdı. Çok özgür bir çocukluk. Ortaokulda Bursa’ya taşınınca kısıtlamalar, bocalamalar ve zor bir ergenlik yaşandı.
Kanal D’de, Radyo D ve Foreks’te çalışıyordum. Fakat kiramı bile ödeyecek parayı kazanamıyordum. Teklif geliyordu yapımcılardan. Önce ders aldım, sonra ‘Haziran Gecesi’ için deneme çekimi gönderdik.
Biraz kader beni oyunculuğa itti.
Karşı tarafa çok nefes aldıran biriyim
Eşin Fırat Doğu Parlak yapımcı… Nasıl bir ilişkiniz var?
Hareketli, eğlenceli, sevgi dolu.
O yapımcı, sen oyuncu olunca ana gündem hep işler, sanat, film ve diziler mi oluyor?
Tabii, her akşam mutlaka bir gün değerlendirmesi oluyor. Birbirimizle duyduğumuz, gördüğümüz, okuduğumuz her şeyi paylaşırız, fikir alışverişi yaparız. Sohbet etmeyi çok severiz.
Nasıl bir âşıksın?
Karşı tarafa çok nefes aldıran biriyim. Eşimi çok seviyorum, hep düşünürüm, özlerim. Ama aramam çok, sormam, sıkmam. Sadece ne yapacağını, ne zaman geleceğini bana haber vermesini isterim. Asla rahatsız olacağını anladığım konuları uzatmam. Üzüleceği şeyleri anlatmam bazen, kendimce halletmeye çalışırım. Müsaitsem hep yemeği hazırlamaya ve onu karşılamaya çalışırım. Güzel olan bir filmi onunla izlemek için beklerim, yemeği onunla yemek için sabrederim. Zaten çok zaman geçiremiyoruz. Onu da mümkün olduğu kadar verimli geçirmeye çalışıyoruz.