Güncelleme Tarihi:
Milyonlarca hayran... Evinin penceresinden kolunu çıkardığında kopan çığlıklar, özel uçaklar, lüks arabalar, kapısında yatan magazin muhabirleri...
90’lı yılların zirvedeki isimlerinden biriydi Burak Kut. Bir dönem tam bir popstar hayatı yaşadı. Ama 2000’lerin başında hayatının gidişatını değiştiren kararı verdi ve şöhretten uzaklaştı. Şimdilerdeyse kızı Aden’in doğduğu yıl kurduğu ve onun ismini taşıyan müzik şirketinden çıkan yeni teklisi ‘Kafam Leyla’nın heyecanını yaşıyor.
Şarkı sözü yazıp bestelemeye hiç ara verdiniz mi?
90’lardan beri bu benim alışkanlığım, sevdam. Kariyerim boyunca birçok söz yazarı ve besteciyle bir araya geldim. Sezen Aksu, Aysel Gürel gibi... Bu sayede büyük deneyimler kazandım. Aklıma bir söz ya da melodi geldiğinde notlar alırım. Ancak son dönemde farklı bir durum söz konusu oldu.
‘Bilinçsiz bir hareket yok’
Neydi o?
Pandemide kendimi güncelledim, hayal ettiğim tam profesyonel ev stüdyosunu kurdum. Bir yıl disiplinli şekilde çalıştım. Geçmişte yarım bıraktığım, bazı bölümlerini sevmediğim şarkıları bugünkü olgunluk ve bakış açısıyla toparladım. Yaklaşık 60 eser ortaya çıktı.
Biri de ‘Kafam Leyla’. Peki, müzik sektörünün bugünkü kuralları sizi zorladı mı?
Teknolojiyle iç içeyim. ‘Spotify nedir’, ‘Instagram nedir’ gibi bir algım yok. Zaten bunlara hâkimdim. Ama kariyer yönetimiyle ilgili kendimi eleştirdiğim noktalar var.
Nedir onlar?
Baktığınız zaman hayranlarınız velinimetinizdir. Ama ben onları hiçbir zaman bir kazanç kapısı olarak görmedim. Beni gönüllü sevenler oldukları için onlara karşı kendimi hep biraz mahcup hissetmişimdir ‘Bu sevgiyi hak edecek ne yaptım ki’ diye... Kariyerimin başında ürküp geri adım atmamın nedenlerinden biri de beni tanrısallaştırmalarıydı. Bu tabiri kullanırken bile tuhaf oluyor insan... Şöhretin boyutu oralara gelince işler karıştı. Bu yüzden artık ‘şunu yapayım da gündemde kalayım’ gibi bir düşüncem yok. Haliyle magazin gündemim de yok. Yoksa magazini iyi bilirim. Kapısında gazetecilerin yattığı nadir genç şarkıcılardan biriydim... Demek istediğim burada bilinçsiz bir hareket yok. Bir sanatçı olarak kabuğuma çekilip, bir şeyler üretip, hayattan aldıklarımı besteci ve anlatıcı olarak aktararak yaşamıma devam etmek istiyorum.
‘Zirvedeki yalnızlık zorladı’
90’lı yıllarda sosyal medya olsaydı hayatınız kolaylaşır mıydı?
Hayır, içinden çıkılmaz bir psikolojik kaosun ortasına düşebilirdim. O yıllarda aldığım milyonlarca mektubun bir anda DM (direkt mesaj) olarak geldiğini düşünsenize... Ya da işin magazin kısmını... O zamanki teknolojiyle bile komşularım beni kamerayla çekip kayıtları magazin programlarına satmaya çalışıyordu. Etkilenmekten ziyade kontrol etmekte zorlanırdım. Zamanında “Herkes senin gibi olmak istiyor, sen bunları elinin tersiyle itiyorsun” diyen çok ünlü arkadaşım oldu.
2000’lerde kariyerinizde inişe geçtiğinizi düşünenler oldu...
Aslında o iniş olarak görülen şey benim için gelişmeydi. Çünkü giderek özümden uzaklaşıyordum. Size bir kıyafet biçiliyor ve siz de zamanla o kıyafete inanıyorsunuz. 20’li yaşlardasınız. Herkes sizin ışığınızdan, şöhretinizden faydalanmak istiyor. Etrafınız sarıldığı için bu kez dışarıyı göremiyorsunuz.
Sizi en çok neler zorluyordu?
Şakayla karışık zirvedeki yalnızlık durumu vardır ya... Ben teknolojik aletlere meraklıydım. Evim global bir popstarınkinden farksızdı. Dostlarım gelince benim modum şuydu: “Gelin birlikte oynayalım.” Ama gecenin sonunda kapıdan çıkar çıkmaz “Vay görgüsüz” diyenler oluyordu. O zamanki çocuksu duygularla ne kadar üzüldüğümü hatırlıyorum. Bir yanda çığlıklar atanlar, saçınızı koparmaya çalışanlar, sokakta yürüyememek. Aşırı sevgi... Sonra kapatıyorsun kendini, daha gizemli yaşıyorsun ve aklına ‘Neden ben’ gibi sorular geliyor.
Şöhretten vazgeçmenizi sağlayan gücün kaynağı neydi?
İçimdeki manevi güç. Hayat beni bir yere iterse isyan etmem. Benimki müzikten değil, şöhretten vazgeçişti. Müzikten vazgeçemem ki...
‘Sessizliğim çokseslidir’
Şöhretten vazgeçemeyip bununla başa çıkamayan şarkıcılar da var, Britney Spears gibi... Sizin de başınıza gelebilir miydi?
Neden olmasın! Çok şey yaşadım, filmlere konu olacak çok hikâye var. İnanılmaz bir yükseliş, büyük bir parayla karşılaşma, özel uçaklar... Ama sonra metroya da bindim. Sadece ailemin masraflarını karşılayabildiğim zamanlar oldu. Onları da yaşamam gerekiyormuş...
Azı bilince çoğunu kaybetmek pek korkutucu olmuyor sanırım...
Aynen, bir avantaj hatta. Ama ışığınızda pervane olan birçok insanın ortadan kaybolması da beni üzdü. Zirvede olduğum dönemde beni çekmek için birbirini ezenlerin “Bırak, gündemi yok” dediklerine tanık oldum. Sanki ben kendimi göstermeye can atıyormuşum gibi...
Bu değişimden müzikle ilişkiniz nasıl etkilendi?
Benim sessizliğim çokseslidir. Kafamın içinde hep müzik vardır. Ama bir dönem daha az ürettim. Çünkü askerdeyken çok kilo aldım, estetik kaygılarım arttı. Hakkımda çıkan kötü haberlerden etkilendim. Hani sanki kullanım sürem bitmiş gibi... “Arabasını servisten alamıyor” gibi yalan haberler çıktı. “İçki içiyor, kumar oynuyor” dendi. Şimdi bakınca bunları çok da takmamak gerektiğini düşünüyorum.
Ortada olmadığınız dönemde ne yaptınız?
Televizyon programları, filmler, diziler, konserler... İşin içinde sosyal sorumluluk projeleri de vardı.
İlerisi için planlarınız nedir?
Müzikte seri üretime devam edeceğim. Bazı yapmak istediğim düetler var. Daha çok sahnede olacağım. Müzik şirketime ağırlık vereceğim, keşfedeceğim genç isimlerle çalışacağım. Tecrübelerimi yeni yeteneklerle paylaşmak istiyorum. Yapımcı olarak sinema filmi ya da dijital platformlar için birkaç proje üretme fikri de kafamda var.
‘Pavarotti’nin ses etütlerini Amerika’dan fakslatırdım’
Kariyeriniz boyunca sizi rock altyapılı bir şarkı söylerken de dinledik, senfonik bir eser seslendirirken de...
Sesimin potansiyelini ortaya çıkarmayı seviyorum. Ses benim için kıymetli. Sesimin üzerine kafa yordum. Eğitimiyle ilgilendim. Örneğin 20’li yaşlarda Pavarotti’nin ses çalışma etütlerini Amerika’dan fakslatırdım.
Madem söz Pavarotti’ye geldi, şunu merak ediyorum: Klasik bir eğitim aldıktan sonra neden rotayı popa çevirdiniz?
Bu konuda konservatuvardaki hocalarım da bana hep sitem ettiler. “Biz senin dünya çapında bir tenor olarak yetişmeni istiyorduk” diye... Ama sonradan neden bu seçimi yaptığımı anladılar. Babamı o dönem kaybetmem gibi... Aslında ironik bir durum var. Müzikal kraliçesi olarak adlandırılan Sarah Brightman’la verdiğim konser ‘Benimle Oynama’ albümümle kazandığım başarı sayesinde gerçekleşmişti. Sonrasında da hocalarıma özür mahiyetinde böyle işler yapmaya devam ettim.
‘Elini tuttum ve o günden beri beraberiz’
Eşinizle (Cansen Yeni) nasıl tanıştınız?
Birlikte bir televizyon programına katıldık. Orada tanıştık. Bir yıl sonra tekrar karşılaştık. Elini tuttum ve o günden beri de beraberiz.
Kızınız Aden şarkılarınızı seviyor mu?
Seviyor, önce o dinliyor. Ayrıca müziğe çok da yetenekli.
Türkiye şartlarında kız çocuğu yetiştirmek çok da kolay olmasa gerek...
Annesi bir biliminsanı. Çocuk yetiştirme konusunda da çok bilgili. En önemlisi çocuğunuza iyi örnek olmak. Okumaya önem veren bir aileyiz. Onu da okumaya teşvik ediyoruz. Vatana, millete hayırlı bir evlat olması için bilgimizi, birikimimizi ve imkânlarımızı seferber ediyoruz.