Güncelleme Tarihi:
Halit Özgür Sarı son günlerin en popüler ismi. Onu seti olmadığı bir gün yakalıyoruz. Ekrandaki jön kriterlerinin hepsini karşılayacak bir fiziği var; esmer, yakışıklı, uzun boylu... Ama o bunlara takılmıyor; işine kafa yoruyor. Çok enerjik, hiperaktif. “Anne karnından teşhisliyim” diyor. Başlıyoruz muhabbete.
- Son görüşmemizin üzerinden bir yıl geçti. Ve sen star oldun...
Estağfurullah, benim öyle yaklaşmadığımı, düşünmediğimi biliyorsun.
- İşin izleniyor, insanlar seni konuşuyor. Ne hissediyorsun?
Her şeyden önce mutluyum, çok klişe gibi gelebilir ama klişeler en gerçek şeylerdir; benim hayat motivasyonum öncelikle işim. Gerçekten çok çalışan biriyim. Mesela bir sene doğru işi bekledim. Beklemek oyuncu için öncelikle manen zordur. Yarış atı gibi düşün; koşmadıkları zaman depresyona girerler, rehabilite olmaları gerekir. Oyuncu da oynamadığı zaman yıpranır. Ama bu süreçte oynamaya, öğrenmeye devam ettim, eğitimler aldım, durmadım.
- Şimdi olduğun yer hakkında ne düşünüyorsun?
Annem çok mutlu, öyle söyleyeyim... O benim için en büyük eleştirmendir. Dürüsttür, gereksiz pohpohlama yapmaz. O mutluysa benim için tamam demektir. Bu işe başlamadan “Karmamın bir döngüsünü bitirecek” demiştim. Benim için bundan sonra çıraklık bitecek, kalfalık başlayacak.
- Beş senedir ekrandasın. Şimdi nasıl bakıyorsun oyunculuğa?
Yaptığım işe çok derin baktığım bir yerdeyim, pozitif anlamda işin içinde kaybolmuş haldeyim. Ve o kadar güzel kayboluşlar yaşıyorum ki, dik çıkışlar, inişler yok ama düz bir alanda duygularım dalgalanıyor. Bu meslek beni kalben ve beynen başka yerden vurmaya başladı. Hayatımdaki insanlar meslek konusunda beni çok zorluyor, daha ileriye itiyor. Bu baskı bana acayip haz veriyor ve ufacık bir sahne bile kötü olduğu zaman, o gün eve gittiğimde gerçekten kendi kendimi yerken buluyorum artık.
- O kadar mı takıksın?
Psikolojimi kötü etkileyecek kadar değil ama beni daha ileriye götürecek kadar takığım.
- Başrol tedirginliği var mı?
Olmaz olur mu! Eskiden çok baskı hissetmiyordum açıkçası ama reyting arttıkça daha çok baskı hissetmeye başladım. Uykumdan terleyerek uyanmaya başladım. Kısa sürede 8 kilo vermişim.
- Yakışıklılığa takık mısın?
Öyle miyim sence Hakan? Dış görünüşümü önemsemeyi bıraktım. Geçen sene buraya geldiğimde daha önemser bir haldeydim ama olgunlaşıyorum. Hocamızın bize dediği ‘ihmal edilmiş güzellik’ denilen bir şey var.
- Nedir bu?
Güzelliğini bozma ama bazen ihmal et... Benim için ihmal edilmiş güzellik her zaman daha değerli. Mesela bugün siyahlar giydim, yüzümde pudra falan bir şey yok, sadece güzel bir parfüm sıktım senin için, o kadar.
- Ama sosyal medyada karın kaslarını görüyoruz...
Onu da koyayım, çok mesai harcadım. Karakterin bin tane detayını düşünüyorum, bunlardan biri de vücut tipi. Şu an bir sokak çocuğunu oynuyorum, yük taşıyan ve gerçekten yabani bir adam yansıtmaya çalışıyorum. Oynarken çirkinleşmek de
en sevdiğim şeylerden.
- Senin için ‘gerçek Türk erkeği’ gibi yorumlar okudum. Ne hissediyorsun bunları görünce?
Mutlu oluyorum. Geleneksel bir imajım olabilir, şu an öyle bilinebilir ama mesela aslında saçlarım kıvır kıvır. Ben buyum ama sadece bundan da ibaret değilim.
Beklemek oyuncu için manen zordur. Yarış atı gibi düşün; koşmadıkları zaman depresyona girerler.
BENİM KAHRAMANIM ANNEM
-İşinin adından yola çıkıp sorayım, senin yabani bir tarafın var mı?
Yüzde yüz! Zaten ‘Yabani’de canlandırdığım ‘Yaman’ benim içimdeki bir çocuk. Öyle olmasa bu kadar inanmaz, bu kadar âşık olmazdım karaktere.
- Karakterin bir yandan da intikam duygusuyla yanıp tutuşuyor. İntikam duygusu sana ne ifade ediyor?
20‘li yaşların başında takılırdım intikam duygusu gibi şeylere ama artık öyle değilim. 30 yaşına girdim ve birçok şey değişti.
- Neler değişti?
30 yaş beni insan olarak çok yumuşattı. Bu kadar kırılgan değildim, şimdi hemen kırılıyorum, gözüm doluyor.
- Aşka, kadınlara veya ilişkilere dair beklentilerin değişti mi?
Aşktan beklentimi söyleyeyim mi gerçekten? Bazı insanlar aile babası olmak için doğar, ben öyle biriyim. İleride evlenmek istiyorum. Şöyle söyleyeyim, aşktan beklentim kalp temizliği, evlilikten beklentim o kalp temizliğiyle birlikte gelen sevgi ve saygıyla sağlıklı yetiştirilen çocuklar.
- Sen sevgi dolu bir ortamda mı büyüdün?
Benim kahramanım annem.
- Peki ya baban?
Babam ben 18 yaşındayken bir rahatsızlıktan dolayı vefat etti.
- Çocukluk denince aklına ilk gelen görüntü ne?
Okulum yürüme mesafesindeydi. Annemin sırtında benim çantam, o kadar sevgi dolu yürüyoruz ki... Rüzgâr esiyor, beni etkilenmeyeyim diye arkasına alıyor, annemle ilişkimin özeti bu.
- Bilgi Üniversitesi’nde ekonomi okurken okulu yarıda bırakıp oyunculuğa başlamışsın...
Benim analitik bir yeteneğim var. Sosyal hayatımda da öyleyim, her şeye matematiksel yaklaşıyorum. Ama şunu da söyleyeyim; matematik, hesaplamalar, analitik her zaman doğruyu söylemiyor. Önemli olan kalp. Gerçekten inanmışlık, kalp yoksa yokum ben. Ekonomi okumak da tam benlik bir şeydi ama aidiyetim yoktu. Craft’ta oyunculuk eğitimi almaya başladım.
KALBİMİ TEMİZLEDİM
- Çapkın mısın?
Son bir yılım evde geçti. Kendimi kapattım.
- Neden?
Kendime “Bir dakika; hayatımda ve oyunculuğa bakış açımda bir yanlışlık oluşmaya başladı” dedim, durdum ve annemin yanına gittim. Onunla vakit geçirmek bana çok iyi geldi, annem yeniden ayağa kaldırdı beni. Ailenin önemini ve kıymetini tekrar anlamış oldum. Kalbimi temizledim ve şu an içinde olduğum bu iş de bana bir hediye oldu.
- Ne yaşadın da böyle hissettin?
Spesifik şeylerden bahsetmiyorum; bir bakış, bir felsefeden bahsediyorum: Felsefem yanlıştı, onu toparladım.
- Şöhretin sana getirileri ve götürüleri neler oldu?
Bu dediğinin karşılığı tanınmışlık olabilir. Şöhret çok başka bir şey. Ben ekmek de alırım, yürürüm de, basketbol da oynarım... Ama bunları yapamayan, gerçekten şöhret olanlar var. Hele kendini kaybetmeden onu yönetebilen insanlara çok saygı duyuyorum. Kendi adıma, tanınmak güzel diyebilirim. Beni tanıyan biriyle iki elim kanda olsa fotoğraf çektirmeye çalışıyorum. Çünkü eskiden, ismini vermeyeceğim, sevdiğim bir sanatçı vardı. Onu görünce heyecanlanmış, fotoğraf çektirmek istemiştim. Beni öyle kötü bir tepkiyle reddetmişti ki... Herhalde oradan travmatik bir yara var bende. Götürüsüne gelirsek; öyle bir şey yaşamadım gerçekten.
- Ya kadınlar bu tanınırlığın neresinde?
Setten eve, evden sete gittiğim, onun dışında annemi gördüğüm bir hayatım var. Ayrıca kadınlarla alakalı herhangi bir olgunun şöhretle gelebileceğine de inanmıyorum.
BAZI KONULARDA ANALOG BİR ADAMIM
- Dışarıdan sert bir havan var, maço bir adam mısın?
Maçolukla alakası yok ama ben bazı konularda analog bir adamım.
- O nasıl oluyor?
Bir dijital, bir analog vardır ya... Gencim ama bazı konularda dijital olamıyorum. Mesela cep telefonunu yaşıtlarımın kullandığı kadar optimize bir halde kullanamıyorum ya da dostluk çerçevesindeki bazı kurallarımda bazıları kadar modern değilim. Aileme bağım da hâlâ analog. Modern taraflarım da çok moderndir. Bazen insanların kabul etmeyeceği şeyleri çok rahat kabul edip başkasının basit gördüğü bir şeye takılabiliyorum.
- Zor bir adam mısın biraz?
Eskiden belki ama artık değilim. Kimsenin hayatı güllük gülistanlık değil, hepimizin defoları, yanlışları var. Doğrusunu öğrenmek kaydıyla hatalar yapacaksın, doğrusunu öğrenebiliyorsan, yolunu oraya evirebiliyorsan tamamdır...
- Takıntılarına gelelim. Kral tacına takıntın varmış...
Evet. Sebebini bilmiyorum. Odamda tavandan yere doğru sarkan ışığa bile bir kral tacı taktık. Odamda kral taçlı iki tane tablo var... Hayalim, bir gün bir odayı dünyanın farklı farklı yerlerinden topladığım kral taçlarıyla donatmak.
KARA BİR KIŞ GEÇİRDİM
- Seni hiç tanımayan birine Halit’i nasıl anlatırsın?
Hiperaktif. Zaten anne karnından teşhisli bu. Enerjimi durdurmak için küçükken gitar, piyano, resim, yüzme dersleri almış, voleybol, basketbol oynamışım. Şu an bile çok hareketliyim ama artık biraz daha kontrol altında.
- Kendin hakkında ne söylesen şaşırırız?
Duygusallık konusunda çok fenayım. Hemen gözlerim doluyor.
- En son neye ağladın?
Sette, iki gün önce rol gereği hüngür şakır ağladım.
- Sen gazeteci olsan Halit’e ne sorarsın?
“Kendini, yolunu kaybetmiş, kendini iyi hissetmeyen insanlara söylemek istediğin bir şey var mı” derdim. Kara bir kış geçirdim, o yüzden empati kurabiliyorum o insanlarla.
- O zaman ben sorayım sana...
Benim yaşadığım kendini bulma yolculuğuydu. Ama hayatta istediğiniz kadar yerin dibinde, istediğiniz kadar mahvolmuş olun, inancınız gerçekten en büyük duvarın, en büyük kapının anahtarıdır, inanmaktan vazgeçmeyin. Domates topluyorsan “Ben iyi bir domates toplayıcısı olacağım”, oyunculuk yapıyorsan “İyi bir oyuncu olacağım”, iş bulamıyorsan “Doğru zamanda olacak” demekten asla vazgeçmeyin. Şunu da unutmayın; paylaşmak, konuşmak, kendini anlatabilmek çok büyük bir hediyedir. İnsanlara anlatmaktan korkmayın.