Güncelleme Tarihi:
Yeni dizinizin adı ‘Yasak Elma’. Yasaklar günümüzde ne kadar cezbedici?
- Yasaklar bir şeyi daha provokatif hale getiriyor. Bakacak olursan, yasakların çok olduğu toplumlar, aslında o yasakların en çok kırıldığı toplumlar... Yasakları kaldır, bazı şeyler insanlar için ilgi çekici olmaktan çıkıyor.
Özgürlük son dönemde çok tartışılıyor. Bir oyuncu “Çok özgürüz” derken diğeri “Tiyatro oyunlarının yasaklandığı bir ülkede özgürlükten bahsedemeyiz” diyor. Sizce?
- Hayatımdaki en büyük hassasiyetim, bağımsızlık. Özellikle kadınlar için özgürlük meselesi ütopya haline dönüşmüş vaziyette. Türkiye’de bir kadın olarak bağımsız yaşayabilen az sayıda kadından biri olduğumu düşünüyorum. Özgür bir toplum olduğumuzu söyleyemem. Biz muhafazakâr bir toplumuz. Aslında buraları aşmamız mümkündü ama şu an daha da muhafazakârlaşmış durumdayız.
Neden?
- İnsanlar farklı yaşamların, algıların, kimliklerin ve parmak izlerinin olduğunu hem biliyor hem kabul etmek istemiyor. Burada toplumsal ego devreye giriyor. Kendini beğenen insanlar, diğerleri de kendi gibi düşünsün istiyor. Böylece bütün özgürlükler daha mahalle boyutunda kısıtlanıyor.
‘Lemanne’nin kızı olduğum
için çok şanslıyım
Annenizin (Leman Sam) şöhreti nedeniyle siz de insanların gözü önünde büyüdünüz. Bu sizin özgürlüğünüzü kısıtladı mı?
- Şöhret benim için hiçbir zaman çok özel bir anlam taşımadı. Kendimi hep kocaman bir mahallede yaşıyor gibi hissettim. Ben ‘Lemanne’nin kızı olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Anlamadım?
- Anneme ‘Lemanne’ deriz (gülüyor).
Sizinki nasıl bir hayattı?
- Annem baskıcı değildi. Bizi özgür yetiştirmesinde onun baskı altında geçen çocukluğunun etkisi vardır. Bunun yanında bir ‘hayata tutunma süreci’miz oldu. En büyük ağırlığı annem taşıdı.
Neydi zor olan?
- Bizi tek başına büyüttü. İki güzel ve yetenekli kız çocuğu yetiştirmek kolay değildi. Üçümüzün de başına buyruk tarafları vardı. Hep burnumuzun dikine gittik. Evrensel değerlerimiz ve barışçı tutumumuz sayesinde şöhret ve para gibi dünyevi bazı unsurlar hayatımızda belirleyici olmadı. Başta annem olmak üzere tek başına birey olmayı becermiş üç güçlü kadın, hatta cinsiyetin de ötesinde üç güçlü yapı olduk.
Botoks kadını değilim, bende belli oluyor
Son görüştüğümüzden bu yana çok değişmişsiniz.
Karşımda daha seksi ve daha çekici bir kadın var...
- İçimdeki dişi enerjiyi keşfettim.
Ne oldu?
- Geçmişte daha maskülendim. Ama onun bir savunma mekanizması olduğunu, hayatta güçlenmeye başladıkça böyle mekanizmalara ihtiyaç duymadığımı gördüm. Ait olduğum dişi enerjiye yaklaştım.
Bunlar iyi hoş da botoks ve estetik müdahale?
- Mesela evin boyası dökülüyor, boyatıyorsun. Ben de kendimi doğal halimden uzaklaştırmayacak manipülasyonlar yaptım; vitaminler, bakımlar... Ama cerrahi müdahale ve botoks yaptırmadım. Zaten botoks kadını değilim. Bende belli oluyor.
Son dönemde sizin için sık sık söylenen ‘Seksi Şevval’ tanımına siz ne kadar katılıyorsunuz?
- Kadınlara ilgi duymadığım için bilemiyorum. Ama erkek olsaydım doğallığı daha seksi bulurdum. Yapaylık bana seksi gelmiyor.
Duygusal şiddete maruz kaldım
İlk kez ekranda kötü karakteri canlandırıyorsunuz...
- Oyunculuk bir laboratuvar çalışması gibi. Bir karaktere odaklanmaya başladıktan sonra içinde insana dair bir keşif süreci başlıyor. Ben de kabuğumu kırmak, içimde yeni bir yer keşfetmek istedim. Hiç kimse mutlak iyi ya da kötü değil.
m Canlandırdığınız karakter hem aldatıyor hem aldatılıyor. Siz hiç bunları yaşadınız mı?
- Hepsini yaşadım. Hayatta her şey var! İlişkilerde hayal edilen hiçbir zaman olmuyor. İnsan hatalara, zaaflara düşebiliyor. Zaman içinde nefsin ne olduğunu, farkındalıkla hayatın nereye dönüşebileceğini anladım. Ne kadar farkındaysanız o tuzaklara o kadar düşmüyorsunuz. Benim gözümde aldatan aslında, aldanan oldu.
Karakteriniz duygusal şiddete maruz kalan bir kadın. Siz hiç şiddet gördünüz mü?
- Fiziksel değil ama duygusal şiddete maruz kaldım. Bunlar da beni Şevval yapan deneyimlerdi. O zamanlar ölecek kadar üzüldüğüm oldu ama ölmedim, güçlendim. Yaşadığımın duygusal bir şiddet olduğunu anlayana kadar durdum. Limit dolduğunda arkamı dönüp gider ve karşımdakine yakışıklı bir final yaparım.
Aktivite olarak birbirimize sarılıyoruz
Daha önce aşkı “Bir yaban hayvanıdır” diye tanımlamıştınız. Şimdiki aşk tanımınız ne?
- Aşk tek kişilik bir olma hali. İnsan suçluyu da mucizeyi de aşkı da dışarda arıyor ama aslında cennet de cehennem de aşk da insanın içinde.
Bir evlilik yaşadınız ve ayrıldınız. 10 yıldır da müzisyen Sarp Maden’le birliktesiniz. Yeniden evlenir misiniz?
- Hayır, evliliği deneyimledim. Birilerine kâğıt üstünde bir şey onaylatmaya ihtiyaç duymuyorum. Bu da aşkı her zaman taze tutan bir şey. Enteresan şekilde evlilik insanların psikolojisini değiştiriyor.
Neden sizi hiç sevgilinizle görmüyoruz?
- Çok sosyal yaşamıyoruz. Sarp’la aktivite olarak birbirimize sarılıyoruz. Birbirimize iyi geliyor ve iyileştiriyoruz.
Bir çağ değişimine şahitlik ediyoruz
Müzeyyen Senar’ı anlattığımız ‘Müzeyyen’ projesi benim için yeni bir deneyim. Sahnede oynuyor, şarkı söylüyor, kostümler değiştiriyor ve kendimde yeni bir yeri keşfediyorum. Şimdi o günlere bakıyorum da... Bir daha öyle bir dönem gelmeyecek, bitti. Hayat bu kadar hızlı ilerlerken o dönemleri de unutmamamız ve o zamanlardaki hassasiyete dikkat çekmemiz gerekiyor.
Bir çağ değişimine şahitlik ediyoruz. Bizler televizyonun bile olmadığı dönemlerden geldik. Artık insanlar kuantum fiziğini konuşuyor. İnsanoğlunun tarihinde o kadar hızlı bir süreç var ki buna adapte olmak kolay olmayabilir. “Toplum çığırından çıktı” gibi cümleler kurmaktansa bunu anlayıp analiz etmeyi seçiyorum.
Oğlum benden daha marjinal. Kendini ifade etme biçimleri benden daha renkli, daha dışa dönük... O da oyuncu. Oxford’da okudu. Derin sohbetlerimiz oluyor. Sert bir ergenlik geçirdi. Biz de hırpalandık. Ama mayası iyi. Sular durulmaya, ayakları yere sağlam basmaya başladı.