Güncelleme Tarihi:
Dizi daha başlamadan dayak yedi. Yönetmen Serdar Gözelekli, Episode isimli dergiye verdiği röportajda, o çok tartışılan “Türkiye’de ‘Shameless’ olur mu?” sorusunu yanıtlamaya çalıştı. “Biz bu üstten bakışı da anlayamıyoruz açıkçası. Ne yani ‘Shameless’ izleyicisi sevişme sahnesi için mi yedi sezondur ‘Shameless’ı izliyor? Bu mudur yani?” diye sitemli bir röportaj.
Bunu açıklamak zorunda kalması bile büyük saçmalık aslında. Çünkü ‘Bizim Hikâye’, ‘Shameless’ değil. Olması mümkün değil. Sevişme sahnesiz, steril ‘Shameless’ da değil. Bu bir yoksul mahallede hayata tutunma hikâyesi. Daha önce onlarca çeşidini izlediğimiz, ailenin sorumluluğunu üstlenen aklı başında kızın parçaları bir arada tutma savaşının öyküsü. Daha yeni ‘Kara Yazı’da gördüğümüz, daha da yeni ‘Kanatsız Kuşlar’da içimizi sıkan, çok daha önce ‘Benim Adım Gültepe’de müthiş bir versiyonu çekilen, ‘bizim’, adımız gibi bildiğimiz bir format.
GÖNÜL RAHATLIĞIYLA HAZAL KAYA SEYRETTİRMEDİLER
Bu ‘Shameless’ tantanası olmasa, müthiş kadrosuyla tıkır tıkır yola koyulacaktı. Herkesin kafası rahat, gönül rahatlığıyla Hazal Kaya’ya doyacaktı. Peki neden ‘Shameless’a göz koydu bu yapımcılar? Mesela Gözelekli’nin dediği gibi, senaryosunu değil hikâyesini Türkiyelileştiriyorlarsa, bu hikâyeden bizde milyarlarca, tonlarca, her köşe başında varken neden telif haklarına tonlarca para döktüler?
MedYapım ‘Umutsuz Ev Kadınları’ uyarlamasının başarısından umutla, ikinci kez kült dizi işini kıvırabileceğini düşündü herhalde. Ama bu perşembe izleyeceğimiz şey ‘Shameless’ olmayacak. Şafak Sezer’in Tony Soprano olmaya çalıştığı, içler acısı ‘Altındağlı’nın ‘Sopranos’ olamadığı gibi. Çünkü ‘Shameless’, bir ‘Gossip Girl’ ya da ‘Umutsuz Ev Kadınları’ değil. Mesele, seks, alkol, uyuşturucu, homoseksüel ilişki, küfür de değil.
Dizinin uyarlandığı Amerikan versiyonunda Frank ve Fiona Gallagher (hatta Sheila), Chicago’nun dip tabakasında sıkışmış İrlanda kökenli Amerikalı alt sınıfı temsil eder. Sistem onları zorla kenara iter, onlar da itildikleri yerden sistemin dayattığı tüm değerlere çomak sokarlar. ‘Bizim Hikâye’nin uyarladığını iddia ettiği güçlü dramatik yapı, işte bunun üzerine kurulu. Her şey sınıf çatışmasının dinamikleri üzerinde yükselir, ırkçılığa kafa tutar, bağımlılığı kurcalar, ucube gettolarının yanında saf tutar.
‘Bizim Hikâye’ elbette bunu yapmayacak. Aile değerlerinin, sistemin yanında saf tutacak. Devlete, hükümete, sağlık, eğitim, hukuk sistemine laf sokmayacak. ‘Namusuyla’ yaşayacak bizim Gallagher’lar.
Yani mesele seksten çok daha öte. Aylardır olmayacak duaya amin dememiz için uğraşmasalar, tertemiz bir sayfa açarak başlardık ‘Bizim Hikâye’mize.