Güncelleme Tarihi:
Bir önceki işinden sonra sosyal medyada çok kitlen oldu. Ne kadar takipçin var?
1 milyonu aşkın.
Bu kadar kişi tarafından gözleniyor olmak nasıl bir his?
Sosyal medya kullanımımı azalttım mesela. Önceden arkadaşlarımla keyif aldığım şeyleri, yaptığım aktiviteleri paylaşırdım, şimdi onları yapamıyorum.
Eğer bir arkadaşımı paylaşırsam ona bir şeyler yazılabiliyor. Ya da paylaştığım yerde birisi gelip beni bulabiliyor. Evimi bulanlar oldu.
Bunlar seni korkutuyor mu?
‘Duy Beni’den sonra biraz korktum açıkçası. Şöhretin ya da oyunculuğun böyle bir şey olduğunu hiç düşünmüyordum. Takipçi kitlem genişledi. Dışarıda tanınmaya başladım. Babama kadar ulaştılar. O noktada nereye kadar gidecek diye korktuğum oldu. Şimdi biraz sakinleşti. Ben de biraz daha sosyalleşmeye başladım.
Kanal D’de başlayan yeni dizin ‘Dönence’ bir sevgi hikâyesi olarak tanıtıldı. Sevgiyi sen nasıl anlatırsın?
Sevgi körü körüne bağlanmaktır. Canlandırdığım Özgür karakterinde gördüğüm de bu. Sevdiğin kişiye elinden geldiğince bir şekilde yardımcı olmak, aidiyet, bağlılık... Benim için de böyle, Yengeç burcuyum.
Henüz izlemeyenler için bu diziyi nasıl anlatırsın?
‘Dönence’ bir dönüşüm hikâyesi. Klasik yaz işlerinden değil, gerçek bir hayat hikâyesi izleyeceğiz. Aşk da var, dram da. m Seni nasıl bir karakterde izliyoruz? Özgür, sörf okulunda rehber öğretmen. Çok güçlü, ismi gibi özgür ruhlu. Hayali kaptan olmak. İki yıl cruise gemisinde çalışıyor. Anne-babasının vefatıyla Foça’ya dönüyor. Otizmli bir kardeşi var, ona bakmak zorunda. Bütün fedakârlığını kardeşi Rüzgar’a veriyor.
Sümeyye Aydoğan ile ikinci projeniz. Yeniden birlikte olmak nasıl?
Sümeyye ile çok yakın arkadaşız. İlk işimizden sonra yeniden beraber oynamayı istiyorduk. O benim canım ciğerim. O yüzden çok mutluyum, umarım işimiz de çok güzel olur.
Diziyi bir dönüşüm hikâyesi olarak anlattın. Senin hayatında dönüşümler oldu mu?
Oyunculuk sektörüne girmem aslında bir dönüşümdü. Çünkü önceden tiyatro yapıyordum ama boş vakitlerimde de çok farklı meslek gruplarında çalıştım.
Neler yaptın?
Garsonluk, kuryelik, spor eğitmenliği... Sonuçta hayata karşı sürekli mücadele etmek zorundasın, benim de mücadeleci ruhum her zaman vardı.
O işleri yaparken bugünleri hayal eder miydin?
İçimden hep oyuncu olacağım diyordum. 20, 30 ya da 40 yaşında, bir gün oyuncu olacağıma inanıyordum. Lise ve üniversitede lojistik okudum. Staj yaparken yılbaşında piyango almıştık, “Sana çıkarsa ne yaparsın” demişlerdi. “Film çeker, kendim oynarım” demiştim.
Çok şımarık bir çocuktum
Kastamonulusun... Nasıl bir evde büyüdün?
Üç kardeşiz, ben de ortancayım. Annem ev hanımı, babam mobilyacı. Çok şımarık bir çocuktum. Ailem sağ olsun, her istediğimi yapardı. Lisede meslek lisesine girdim, lojistik okudum, sonra üniversiteye direkt geçiş hakkı olarak lojistikle devam ettim.
Oyunculuk nereden çıktı?
Lise 1’inci sınıftayken Sancaktepe’de bir tiyatro kursu açıldığını öğrendim. Kurs sayesinde haftada bir gün okula gitmiyordum. Ama zamanla hobim oldu. Sonra mesleğe dönüştü.
Nasıl keşfedildin?
Tiyatro yaparken 5’inci senesinde dedim ki: ‘Artık kamera önüne çıkmak istiyorum.’ Kamera önü eğitimi aldım, menajerimle tanıştım, onun sayesinde sektöre dahil oldum.
Caner’i hiç tanımayan birine nasıl anlatırsın?
Tanışmamız lazım aslında. Çok takıntılıyım. Her şeye takılabilirim. Onun dışında samimi
ve sıcakkanlıyımdır. İnsanları da hayvanları da çok severim.
Takıntılı olmanın zorlukları oluyor mu?
Mesleki açıdan çok oluyor. Sürekli sahnelerime odaklanıyorum. ‘Şunu yapmasa mıydım, bunu böyle oynayabilirdim’ diye içim içimi kemiriyor.
Hayattaki dertlerin neler?
Artık telefon hayatımızın bir parçası oldu. Sosyal medyada çok vakit geçiriyoruz. Orada dertlenecek çok şey görebiliyorum.
Totemlerin var mıdır?
Var. ‘Başka Türlü Aşk’ diye bir filmde oynadım. Vizyona girecek. Fenerbahçeli bir taraftarı canlandırdım. Ben fanatik Galatasaraylıyım. FB-GS derbisinde çekimimiz olacaktı. Fenerli tarafların arasında maçı izleyip çekim yapacaktık. O gün her yerim, üstüm başım sarı-lacivert. Nasıl totem yapayım, bir yerimde kırmızı lazım derken, kırmızı boxer
aklıma geldi. Onu giydim ve o gün yendik. En enteresan totemim oydu. Tabii gol
attıkça da içimden bağırıyordum.
Değilim.
Birini tavlama hareketin nedir?
Ses tonum. Özellikle tiyatro zamanında daha teatral konuşuyordum.
En son sevgilinden ne öğrendin?
Tablo yapmayı öğrendim. En son alçıyla çok güzel bir kelebek tablosu yaptım. Alçıların
içini boyadım. Çok da hoşuma gitti.
İlk randevuda en dikkat ettiğin şey...
Üslubu diyeyim.
Bir kadında ilk neye bakarsın?
Saçlara bakarım.
Sevgilinin odasında bir obje olsan ne olurdun?
Ayna olmak isterdim.
Ne tür müzik dinlersin, ne tür kitap okursun?
Shakespeare’e taktım. ‘Romeo ve Jüliet’i okuyorum şu sıra. Yeni gitar çalmaya başladım. Arabesk de dinlerim, rap de, pop da...
İspanya’da bir şeyler yapmak istiyorum
Dizide aşk da var, peki senin hayatında biri var mı?
Evet.
Kadınlar sana bayılıyor. Hep ilgi gören adam mıydın?
Çocukluk zamanlarımda ilgi gösteriyorlardı ama ergenlik dönemi erkeklerde enteresan, bir burun büyümesi falan oluyor...
Sempatik misin, seksi misin?
Sürekli kendime seksiyim diyemem ama arada baktığım zaman “İyi be” diyorum. Ama sempatik tarafım daha çok.
Yakışıklılık senin başarı hikâyenin neresinde duruyor?
10 yıl önce ekranda daha çok yakışıklı erkekler ve güzel kadınlar vardı. Sanki bu artık kırılıyor. Bu güzel bir şey. “Güzelsin, oyunculuk yapabilirsin...” Bu böyle bir şey değil, bence yetenekli olan herkes yapabilir.
Kendimi aşırı yakışıklı bulmuyorum ama çocukluğumdan beri de “Caner ne kadar tatlısın” derlerdi. Tiyatro yaptığımda 5 yıl boyunca oynadığım tüm oyunlarda sürekli başrolü bana verirdi hocam. “Neden sürekli ben” dediğimde de “Boş ver” derdi. Ben konservatuvar okumadım, isterdim. Şimdi her iş için oyuncu koçuyla çalışıyorum, üzerine katmak için elimden geleni yapıyorum, donanımımı arttırıyorum, sonu yok oyunculuğun.
Bu kadar çok oyuncunun hayatımıza girdiği bir dönemde fark yaratma stratejin ne?
Güzel işlerin içinde bulunmak, İspanyolca öğrenip İspanya’da bir şeyler yapmak istiyorum. Türk kültürüne yakın gibi geliyor. En büyük farkı orada yaratırım.
Sen jön müsün?
Jön olarak değil de yaptığım işlerle, aldığım ödüllerle, kariyerimle adlandırılmayı daha çok isterim. Jönlük nedense tuhaf geliyor bana.
Canlandırmak istediğin bir karakter var mı?
Çok var... ‘Alacakaranlık’ serisini biliyorsunuzdur. Oradaki Edward’ı oynamak isterdim.
Dişlerin de vampir dişlerini andırıyor...
Evet, tuhaf bir yapısı var dişlerimin. Bu konuda farklı iltifatlar alıyordum.