Güncelleme Tarihi:
Biz onun ekranda görünen sert havasına aldanmayın. Buluştuğumuzda bizi güler yüzlü ve çok sakin bir adam karşılıyor. Zaten o da kendisini yufka yürekli olarak tanımlıyor ki, bu hali de yüzünden okunuyor. Karşısındakini etkileyen bir ses tonu var, başlıyor anlatmaya…
Muhsİn Akgün/MASTÜDYO
◊ Çok sert bir havan var…
Evet, benimle tanışanlar ilk etapta çekiniyor. Tanıdıkça ne kadar cana yakın, mütevazı biri olduğumu söylüyorlar.
◊ Seni hiç tanımayan birine kendini üç kelimeyle nasıl
anlatırsın?
Yufka yürekli, mütevazı ve çocuksu saflığı olan biri. Bir de herkesi kendim gibi görüyorum. Maalesef bununla ilgili kötü şeyler yaşadım. Pek sevmediğim bir özelliğim.
◊ Ne yaşadın?
Büyük hevesle bir tiyatro kurdum, maddi manevi yatırımla, birçok sanatçı arkadaşımla birlikte düşünerek. Ama elini kimse taşın altına koymadı, tek kaldım. Tanıdığım insanlar diye sözleşme yapmadıklarım turnelere gelmedi, başka oyun hazırlamak zorunda kaldım gibi şeyler. Hayatın sillesini yedim yani.
◊ Güven duygun zedelendi mi?
Evet, söz konusu arkadaşın bile olsa her şeyin sözleşmesini yapmamız gerekiyor, bunu anladım. Herkesi kendin gibi zannediyorsun ama maalesef başka türlü şeyler oluyor.
Takipçiye göre cast
◊ Uzun yıllar tiyatroya emek verdin, ‘Karadayı’ dizisiyle de ekranda tanındın. Ve bu sayede daha çok kişiye ulaştın. Bu tiyatro oyuncularının kaderi midir? Yıllarca sahnedesin ama bir diziyle tanınıp sonra da başarılı olarak adlandırılıyorsun…
Maalesef kader. Ülkemizde tiyatroya gönül vermiş çok büyük oyuncular var. Usta-çırak ilişkisi çok önemli biliyorsun, ben çok şanslıydım, çok iyi ekiplerle, ustalarla beraber sahne aldım. Ve tiyatrodan tanınmak başka bir duygu. Televizyon işleri başladıktan sonra tabii bir anda milyonlara ulaşıyorsun. Sevilen bir karakter canlandırdığında da sanki yakından tanıdıkları biri gibi kabul ediyorlar seni.
◊ Şöhret olmak için geç kaldığını düşündün mü?
Yok, her şeyin zamanında olduğunu düşünüyorum. Bulunduğum yeri sevdim. Büyük bir şöhret peşinde olmadım asla. Sadece işimi iyi yapmaya, işimle konuşulmaya çalıştım. 26 yaşımda televizyonda başladım, ilk ‘Aşk Oyunu’, sonra ‘Köprü’yle tanındım. ‘Karadayı’ da bayağı etkili oldu. Karakterlerin derinleşmesine özen gösterdim. Belki onların faydasını görüyorum şu anda.
◊ Tiyatrodan gelen oyuncuların bazıları yan rollerdeyken daha önce hiç sahne deneyimi olmayan yakışıklı ve güzel oyuncuları başrollerde izleyebiliyoruz. Buna gücendiğin oluyor mu?
Eskiden mankenlere, şarkıcılara dizi çekiliyordu. Ardından best model’lere çekildi. Şimdi sosyal medyada tanınan isimlere doğru gidiyor. Sosyal medyanın bu kadar çok hayatımıza girmesiyle birlikte algı da değişti; oyuncunun ne kadar takipçisi var, ona göre cast yapmaya başladılar. Bu doğal bir süreç ama o isimler ne kadar kalıcı olacak, ne kadar etki yaratacak, o tartışılır. Çünkü her şeyi çok hızlı tüketmeye başladık. Eskiden beş dakikalık videoları izlerken şimdi tahammülümüz yok, 15 saniyenin üzerinde bir şeyi seyredemiyor hale geldik. Bu nereye varacak bilmiyorum ama sonuçta öz olan insan, bunu araştıran, arayan oyuncular kalıcı olacak bence.
◊ Bu konuda haksızlık yapıldığını düşünüyor musun?
Eğer bir pasta varsa paylar biraz daha dengeli dağıtılmalı. O dengeyi tutturamadığımız zaman, evet, gerçekten bir haksızlık oluyor. Mesela dünyanın her yerinde bizim seviyemizdeki oyuncular her yıl çalışmakzorunda kalmıyor.
Buzdolabında kapalı kaldım!
◊ Ordulu bir memur çocuğusun…
Evet, Laz-Gürcü karışımı bir ailenin çocuğuyum.
◊ Karadeniz’in hırçın dalgaları gibi bir yapın var mı?
İnsan yaşadığı yere benzer derler. Gerçekten öyle. Karadeniz’de insanlar hareketli, tez canlı ve çok canhıraş. Çünkü hava öyle, bir anda yağmur yağıyor, bir anda güneş açıyor. Dağlık bölge, denize paralel ama bir şekilde dik bir yerleşim var. Yağmur yağdı, hemen gidelim, ürünü kapatalım; güneş açtı, üstünü açalım; denizde fırtına koptu, sel oldu, odunlar denize gitti, toplayalım. Özellikle Karadeniz kadınları çok cefakâr.
◊ Siz kaç kardeşsiniz?
Bir kız, bir erkek kardeşim var. Rahmetli babam memurdu, annem ev hanımıydı. Babamın mesleğinden dolayı, genelde Karadeniz Bölgesi’nde olmak üzere, çok yer gezdik. Birçok anıyı ve dostu bırakıp yenileriyle tanışıyorsun. Bu da insanı biraz daha hayata alıştırıyor. Bugün baktığımda; oyunculuğu seçmemi, vizyonumun bu kadar geniş olmasını o yaşanmışlıklara bağlıyorum. Çünkü her kesimden insanla bir şekilde bağ kurduğum için gözlem yeteneğim gelişti.
◊ Turizm okumuşsun… Ne alaka?
Güzel soru (gülüyor). Aslında işletme okumak istiyordum. İlk tercihimi az bir puanla kaçırıp yüksek bir puanla Antalya’da turizmi kazandım. Sektörü sevdim ama kendimi iyi ifade edeceğimi düşünmüyordum. Zaten beni bir staja verdiler Antalya’da, görme…
◊ İlginç şeyler yaşadın mı?
Komi gibi çalıştık. Yazın sıcağında otelin kostümü olan şalvarları giydirip masaları falan taşıyorduk. İki günde bir otel değiştiriyor, kaçıyorduk. Bir gün buzdolabının içinde kapalı kaldığım bile oldu. O gün “Bu işi yapamayacağım” dedim. Üniversitede arkadaşlarımla birtakım sanat sohbetleri yapmaya başladık. Sonra sahneyle tanıştım. Ve “Ben burada olacağım” dedim... Ankara Devlet Konservatuvarı’nı kazandım.
“Ayakların ne kadar güzel, kaç numara ayakkabı giyiyorsun”
◊ Bir mutluluk tablosu çizsen içine ne koyarsın?
Deniz, uğurböceği, gonca.
◊ Hayatta en büyük derdin neyle?
Kendimle. Ama çözmeye yaklaşamadım bile, çözeceğiz inşallah.
◊ Çok aşk acısı çektin mi?
Lisede çok çektim, konservatuvardan mezun olduğum dönemde iki tane çok büyük aşk acısı yaşadım.
◊ Şimdiye kadar aldığın en ilginç iltifat neydi?
“Ayakların ne kadar güzel, küçük, kaç numara ayakkabı giyiyorsun” gibi şeyler.
◊ Kaç numara giyiyorsun?
41.
◊ Görünce gözlerini alamadığın bir şey söyle...
Bana mutluluk veren güzel şeyler oluyor. Bazen bir çiçek oluyor, bazen bir hayvan, bazen bir insan...
Kardeşim operasyona yürüyerek girdi, yürüyerek çıkamadı
◊ ‘Yargı’da canlandırdığın karakteri nasıl anlatırsın?
‘Yargı’da yine bir savcıyı oynuyorum. Biraz cepten yedim aslında. Çünkü savcılık bana çok yakıştırdıkları bir unvandı.
42’nci bölümde konuk oyuncu olarak geldim. Sonra devam ettim. İşin öyle bir yapısı var ki her an her şey değişebiliyor. O yüzden hep diri kalıyor senaryo.
◊ Oturmuş bir işe sonradan dahil olmak daha mı zor, daha mı konforlu?
Bir anlamda konforlu, bir anlamda zor. Gerçekten oturmuş bir ekip olduğu için kendini bırakıyorsun, başka bir şey düşünmene gerek kalmıyor. Sadece karakterini düşünüyorsun. Zorlukları da var tabii, bu kadar oturmuş bir işin içinde karakterini sevdirmek, kabul ettirmek çok daha zor.
Önyargı hepimizin kırması gereken bir şey, hiçbir şey göründüğü gibi değil. At gözlükleriyle bakmamalıyız.
◊ Pınar Deniz ve Kaan Urgancıoğlu ile oynuyorsunuz. Onlarla çalışmak nasıl?
Müthiş bir uyumları var. Kaan sektöre ilk girdiği zamanlardan beri arkadaşım, müthiş bir ivme kazandı. Şu an karakteri çok iyi taşıyor. Pınar da çok özel bir yetenek, o da ilk işinden itibaren dikkatimi çekmişti. Çok iyi, çok başarılılar. Bunun da ötesinde enerjileri çok tutmuş. Belki de bu işin bu kadar izleniyor olmasının en önemli nedenlerinden biri, iki başrol oyuncusunun gerçekten çok uyumlu olması.
◊ Yargı sözü sana ne ifade ediyor. Sen önyargılı mısın, hayatında karşılaştın mı yargılarla?
Önyargı hepimizin kırması gereken bir şey, hiçbir şey göründüğü gibi değil hayatta. At gözlükleriyle bakmayı bırakmamız lazım. Bu işte adalet denilen kavramı yeniden işliyor olmak, adalet kavramına başka bir gözle bakıyor olmak da çok enteresan. Yargı da bazen şaşırabilir, bazen vicdani olarak verilen birtakım kararlar doğruyu yansıtmayabilir. Hayatta değişik örnekleri var bunun. Biz de bunu yaşadık.
◊ Ne yaşadınız?
Erkek kardeşim beş yıldır tekerlekli sandalyede. Bir hastalığı vardı, omurilik tarafında. Daha önce yapılan bir işlemi olmuştu. Sonra kontrolde doktor “Orada ufak bir damar gördüm, gel bunu da hemen kapatalım” falan dedi. Biz de güveniyoruz tabii, “Kapatalım” dedik. Yürüyerek girdiği operasyondan maalesef yürüyerek çıkamadı. Ne olduğunu da bilmiyoruz, beş yıldır devam ediyor.
◊ Çok geçmiş olsun, iyileşecek bir rahatsızlık mı?
Bize psikolojik dendi, taburcu ettiler hastaneden. Üç ay boyunca psikiyatrileri dolaştık ama yok böyle bir şey. Ne olduğunu sorduk, cevap da gelmedi. Biz de mahkemeye verdik, bilirkişi söylesin bize ne olduğunu dedik. Beş yıldır devam ediyor, bekliyoruz bakalım. Şunu demeye çalışıyorum; tıbbi bir komplikasyon gelişmiş olabilir, sonuçta ne olduğunu birilerinin bize söylemesi lazım, bu insani hak. Şimdi yargı deyince aklıma bu geldi.
‘Sakin! Hortlamadım ben oyuncuyum’
◊ İzleyiciler ekranda gördükleri karakterlere çok inanıyor…
Evet, mesela ben bir dizide ölmüştüm, Bahariye’de yürürken bir hanımefendiyle karşılaştık, beni gördü ve çığlık attı. “Sakin! Hortlamadım, ben oyuncuyum” demiştim.
◊ Bir de kötü karakterleri canlandırdığın bir dönem oldu. Bu rolleri özellikle mi tercih ettin?
Seçim önemli ama yapımcılar da çok riske girmek istemiyor. Tutmuş bir karakter varsa onun devamını istiyorlar. Ben sahnede komedi oynamayı da severim, hatta öyle bir oyunum da var. Ama bir türlü öyle bir iş gelmedi.
◊ Peki, her defasında farklılaşmayı nasıl sağlıyorsun?
Daha küçük alanlarda daha ince oyunculuklar sergileyerek o farkı ortaya koyuyorsunuz. Bu beni geliştirdi, daha detaycı bir oyuncu yaptı.
◊ Kötü karakterler ekranda fenomen oluyor. Neden seviyoruz?
Aslında bu doğanın yaradılışından itibaren olan bir şey. Ne kadar iyi varsa o kadar da kötü var. Yani iyiyi iyi yapan şey aslında kötünün varlığı. Şu anda da dünya oraya doğru gidiyor, gerçekten erdemlilerle gerçekten şeytani olanların mücadelesi var gibi.
Evleneceğin kişiye ruhun karar veriyor, aklın değil
◊ 2011’de Dilara Yalçın ile evlendiniz. O da oyuncu…
Evet. Bakırköy Belediye Tiyatrosu’ndaydı ama kızımız olunca bıraktı.
◊ İlk görüşte aşk mı?
Aynı dönem Ankara’da okuduk, ortak arkadaşlarımız vardı. Ama hiç karşılaşmadık. Bir gün Ankara’da yine ortak arkadaşımızın turnesine gitmiştik, orada tanıştık. Gördüm ve direkt evleneceğiz diye hissettim.
◊ İnsan nasıl anlıyor karşısındakinin evleneceği kişi olduğunu?
Evleneceğin kişiye ruhun karar veriyor, aklın değil. İçinden bir ses “Bu kişi ileride senin eşin olacak” diyor. Ama ben o sesi duyduktan sonra neredeyse iki yıl hiç görüşmedik. Herkes kendi hayatına döndü.
◊ Ama kader sizi yeniden buluşturdu…
İnsan çok enteresan bir varlık, her şey insanın elinde, insan gerçekten kaderine belirli bir düzeyde karar verebiliyor.
◊ Kızınız Suzi 11 yaşında. Suzi ismini neden koydunuz?
Suzi Nar kızımızın adı. Suzan’ın köküdür Suzi, Farsçada sızı anlamına gelir, yakıcıdır. Önce Nar’ı bulduk. Ama ‘Nar Okur’ çok kısa kaldı. Bir ön ad düşünelim dedik. Nar’ın bir anlamı da ateş, Suzi ile birleştirince hoş tınladı.