Güncelleme Tarihi:
Seray Kaya ile Kahramanmaraş depremleri yaşanmadan önce buluşmuştuk söyleşimiz için. Tıpkı ekrandaki gibi, güzel ve nahif olduğunu gördüm. Hayatı ve kendi yaşamını sorgulayanlardan. “Hâlâ bir yolculuğum var, kendimi daha kolay bağışlıyorum artık, kızgınlıklarım çoktu, kendimi artık daha çok seviyorum” demişti. Depremlerden sonraysa telefonlaştık, afetle ilgili dertleştik, deprem döneminde neler yaşadığını, hissettiğini konuştuk. Seray Kaya ile sohbetimize buyurun...
FOTOĞRAFLAR: Muhsİn Akgün/MASTÜDYO
◊ Zor bir dönemden geçiyoruz. Sen bu günleri nasıl yaşıyorsun, yaşadın?
Öncelikle hepimize çok geçmiş olsun ve başımız sağ olsun. Şu an için hepimizin kalbinde bir yara var ve bunun çok kolay iyileşebileceğini düşünmüyorum. Zamana ihtiyaç duyacağız ama bu yaranın daha da büyümesini önlemek bizlerin elinde. Dövüşmeyi bırakıp birlik olma zamanı. Çoğumuz bu birliğin içindeyiz ve bu beni çok mutlu ediyor. Bundan sonrasında ciddi önlemlerin alınması ve en hızlı iyileştirmelerin yapılması gerekiyor. Öyle güzel bir milletiz ki birbirimizin yaralarını birlikte sarabiliyoruz. Umarım bu zor günleri en kısa zamanda atlatırız.
◊ İlk deprem haberini aldığında ne hissettin?
Herkes gibi kahroldum. Çaresizlik kelimesini en derinlerde hissettim, hissettik. Bireysel desteklerimizin hiçbiri gönlümüzü rahatlatmadı. Böyle bir durum karşısında yetememek çok kötü bir duyguymuş.
◊ Bir yandan da setler devam ediyor. Çalışmak iyi geliyor mu?
Bir süre setlere ara verdik ama şimdi devam ediyoruz. Çalışmak insana iyi geliyor, o yüzden çalışırken daha iyi hissediyorum.
◊ İddialı rollerde oynadın ama söyleşilerinde genelde canlandırdığın karakterleri ve işlerini anlatmışsın. Ben seni merak ediyorum. İstanbul’da doğmuşsun. Ama bu hikâye nerede başladı?
Babam Giresunlu, annem Samsunlu bir Çerkes. Ben İstanbul’da doğdum, büyüdüm. Ama biraz Karadenizli damarım da var.
◊ Ebeveynin ne iş yapıyordu?
Annem ev kadını, eskiden çalışıyordu. Babam en son özel şoförlük yapıyordu. Ailede sanatla ilgilenen kimse yok. Aslında benim çocukluk hayalim de oyunculuk değil, veteriner hekim olmaktı.
◊ Neden fikrin değişti?
Okul hayatım istediğim gibi gitmedi. Makyaj artistliği yapıyordum. O dönem müşterilerim “Televizyona çok yakışırsın” diye beni teşvik ediyorlardı. Ama ben yazmayı seviyordum. Nasıl yazacağımı da bilmediğim için bir hayal dünyasına kapılıp düşlerimi kaleme döküyordum. Yazdıkça o kişilerin hayatını canlandırma şevki yaşıyordum. Sonra “Neden bu işi gerçekten yapmayayım, bir denemeliyim” dedim ama kimseyi tanımıyordum sektörden. Ailem de izin vermiyordu.
‘Gittim ve dolandırıldım’
◊ E, ne yaptın bu durumda?
Bir ajans buldum, yakın bir arkadaşım çalışıyordu orada, fotoğrafımı göstermiş, gittim ve dolandırıldım.
◊ Eyvah… Paranı mı aldılar?
Para vermedim, başka şeyler yaşadım. 17 yaşındaydım, dediğim gibi ailem izin vermiyor diye ben de gizli gizli gittim. Sonrasında ajansın sahibi bana çok garip tekliflerde bulundu.
◊ Ne gibi teklifler?
Fotoğraf çekimi yaptı, “Seni üniversite mezunu göstereceğim”, “İsmini değiştirebilirsin”, “Seni ünlü biriyle görüntületeceğiz, sonra sana teklifler yağacak” gibi şeyler söyledi. Benim niyetim oyuncu olmaktı, hayal ettiğim yolculuk kesinlikle bu değildi. Ama sözleşme imzalamıştım. Neyse ki o zamanki aklımla ‘Ailem kabul etmezse feshedilecektir’ diye yazdırmıştım. “Ailem öğrendi ve kıyamet koptu. Anlaşmayı iptal ediyoruz” dedim. Sonra ailem gerçekten haklı olmalı ve ben bu işi yapamayacağım galiba diye düşünmeye başladım.
◊ Neden ailen istemiyordu oyuncu olmanı?
Çok büyük önyargıları vardı. İçeride neler döndüğüyle ilgili korkuyorlardı.
◊ İşler nasıl değişti?
Bir süre sonra içim içimi kemirmeye başladı. 19 yaşlarında tekrar bir ajans buldum. Sonra bir arkadaşın gittiği, Sadri Alışık Eğitim Merkezi’ne kaydoldum. Dört ay kadar hem eğitim aldım hem çalıştım. Bu sürede hâlâ ailem ne yaptığımı bilmiyordu. Dizi, film görüşmelerine gidiyordum, olmuyordu. Her görüşmeden sonra ‘Daha iyisini yapabilirdim’ diye ağlıyordum. İki yılın sonunda ‘Huzur Sokağı’ projesi geldi ama bu süreç gerçekten çok zor geçti benim için. Ailemden gizlemek; bu sektörde iyi ve doğru insanlarla karşılaşmak çok zordu.
‘Bunu yıkamayacağımı sandım’
◊ İlk işini kabul ettikten sonra ailen ne dedi?
İmzayı attıktan sonra babamla annemi aldım karşıma. Dedim ki: “Ben oyuncu olma isteğimden vazgeçmedim, gizlice eğitim aldım. Diziye seçilip imzayı attım. Artık buradan geri dönüş yok, bana onay vermeniz lazım.” En sonunda babam “Tamam. Başta bunun senin için bir heves olduğunu düşündük, arkandayım” dedi.
◊ Büyük patlamanı 2017’de ‘Kadın’ dizisiyle yaptın. Oradaki kötü karakter olarak hafızalara kazındın…
Evet, o işle çok geniş bir kitleye hitap edildi. Birçok kişi o karakterin tarihe geçen rollerden biri olduğundan bahsediyor.
◊ İzleyenleri çok inandırdın. Ben de bir dönem gerçekten kötü biri gibi görüyordum seni. Sahi ne kadar kötüsün?
Çok iyi bir insan mıyım bilemem ama kötü bir insan olmadığımı biliyorum.
◊ Sence neden kötü karakterler bu kadar hafızalara kazınıyor. Kötünün cazibesi nedir?
Beklenmedik şekilde davrandıkları için olabilir. Aslında hayatta her şeyi tahmin ediyoruz ama sanırım kötü karakterleri izlerken neler yapacaklarını tahmin edememek bizi çok heyecanlandırıyor. İnsanlar bir de kendi hayatlarındaki kötüleri ekranda görüp empati yapıyorlar. O karakterlerin cezalandırıldıklarını izlediklerinde bence bu onları mutlu ediyor. Kötü duruma düşmelerine ister istemez seviniyorlar.
◊ İnsanların kafalarındaki o Seray imajını kırman zor oldu mu?
Açıkçası korktum, bu imajı yıkamayacağımı sandım. Biraz ara verdikten sonra ‘Mahkum’da Cemre’yi oynadım. İyi bir karakterle izleyici karşısına çıkmak, o köprüyü kurdu ve ‘Bir Küçük Gün Işığı’ dizisindeki Elif’e ısındılar. Tabii “Hâlâ öfkemiz çok yoğun” diyenler oluyor.
◊ Şimdi de işin ekranda devam ediyor… Masum bir karakteri canlandırıyorsun. Senin gözünden nasıl biri?
‘Bir Küçük Gün Işığı’ndaki Elif çok masum ve bu yüzden de başına birçok şey geliyor. Baba bırakmış gitmiş, annesi ölmüş, sevdiği adam onu aldatmış. Masumiyetin güçlü bir kadına dönüşme yolculuğu.
◊ Sanki senin hikâyen gibi…
Evet, Elif’in mücadelesi benziyor benim yaşadıklarıma ve oynarken de beni çok etkiliyor.
◊ Bir mutluluk tablon olsa içine ne koyarsın?
Sevgi.
İnsanın insandan ne istediğini anlamıyorum. Bunun adı narsistlik midir, bencillik midir bilmiyorum.
Ben hiç babama ‘Seni seviyorum’ diyemedim
◊ ‘Baba’ diye bir şarkın var. Sen 2019’da babanı mı kaybettin?
Evet. Ani bir kalp krizi. Beklenmedik bir şekilde oldu. Bir sabah uyandığımda, hastaneye kaldırıldığını duydum. Oraya gittiğimde, annemin bana doğru yürüyüşünden babamın öldüğünü anladım. Hayatımın en zor günüydü. Başka birine dönüştüğüm, Seray’ı bulduğum bir zamandı. Baba benim içimde bir yara şu an. İki yılımı aldı ama ölüme daha farklı bakıyorum artık.
◊ “Dönüştüm” dedin. Nasıl bir dönüşüm yaşadın?
Doğum günümde kaybettim onu. O kabulleniş çok ciddiydi. 15 kilo aldım, psikolojik olarak kullandığım ilaçlar, ruh halim her şeye yansıdı. Birçok kişi sebebini sormadan beni yargıladı, “Çok kilolusun” dediler. Bütün arkadaşlarımdan, ailemden uzaklaştım, kendimle kaldım, durumu kabul etmedim. İki yıl terapiste gittim, destek aldım. Ama şunu öğrendim: O zaman-
lar babamla ilgili ‘neden’ ve ‘keşkem’ çoktu. Babama âşıktım ama onunla bir mücadelem vardı. Onu kaybedince bütün erkekleri affettim. Kalpteki o boşluk da savaş da bitti. Durdum, hayatım da durdu.
◊ Neydi davan babanla?
Her kız çocuğunun verdiği bir savaş. O, sevgisini gösterebilen biri değildi, beni çok sevdiğini biliyordum ve ısrarla bunu bana söylemesini istiyordum, yapmıyordu. Ben de ona söylemedim. Ben hiç babama “Seni seviyorum” diyemedim. O da bana diyemedi.O yüzden en büyük pişmanlığım bu oldu. Artık dönüştüğüm şeylerden biri de keşke dememek için insanlara, anneme, abime; öfkem bile olsa “Seni seviyorum” demek. Babamın beni sevdiğini hep biliyordum ama onun eşyalarını topladığımız gün, bunu gözlerimle görüp hayrete düştüğüm an oldu.
◊ Ne buldun eşyalar arasında?
Babamın eşyalarını dağıtacaktık, ajanda çantası vardı. Onu çıkardım. İçini açtığımda oyunculuk kariyerimde bu zamana kadar yaptığım röportajlar, hakkımda çıkan tüm haberler, dergiler vardı. İşim hakkında konuşmazdık pek ama benden gizli hepsini almış, saklamış ve ben bunu hiç görmemiştim. Bilmiyordum.
◊ Şimdi nasıl birisin?
32 yaşındayım. 30’lu yaşlar bana çok iyi geldi. Daha kendi iç yolculuğuma döndüm. Kendimi buldum, eskiden ne istediğimi biliyordum ama ne istemediğime karar veremiyordum. Şimdi ne istemediğimi de biliyorum. Hâlâ bir yolculuğum var, kendimi daha kolay bağışlıyorum artık, kendime kızgınlıklarım çoktu, kendimi artık daha çok seviyorum. İnsanları değiştirmek için çok çaba sarf etmiyorum. “Ben böyleyim” demiyorum. Eskiden bu kelimeleri çok kullanırdım. Hayır, değişebilirim, ben herkesten birazım, ben her rengim, neden kendimi küçük bir kalıba sokayım?
‘Çok yıprandım ama sevgiye inancım bitmedi’
◊ Röportajdan önce sohbet ederken ilişkilerden konuştuk. Sence erkekler, kadınlardan ne istiyor?
Hayatımın belli bir dönemini mahveden bir erkek olmuştu. O yüzden hâlâ anlayamıyorum neden olduğunu.
◊ Bir ilişki içinde mi bunu yaşadın?
Evet, bir ilişkiydi, isim vermeyeyim ama insanın insandan ne istediğini anlamıyorum. Bunun adı narsistlik midir, bencillik midir bilmiyorum. İlişki yaşadığım kişinin neden böyle bir insana dönüştüğünü de kavrayamıyorum. Sana âşık oluyor, sonra seni istediği kişiye dönüştürmeye çalışıyor. Sen o kişiye dönüştüğünde seni sevmemeye başlıyor, aldatıyor ya da başka bir şey oluyor. Kadının kendine en büyük hatası da bu oluyor. Çok yıprandığım bir dönemdi ve bununla ilgili psikolojik destek almam gerekti. Ama aşka, sevgiye inancım bitmedi; sonrasında çok mutlu olduğum, mutlu edildiğim bir ilişki de yaşadım.
◊ Şimdi âşık mısın?
Âşığım. Ama aşk dediğin sadece birine duyulan bir his değil. Bir erkeğe duyulan bir aşksa kastettiğin şu an kalbimde biri yok. Ben merhametli ve gerçekten insan olan birini istiyorum artık. Tipolojiye de bakmıyorum. Yakışıklı olsun, çirkin olsun önemli değil.