Güncelleme Tarihi:
'Belleğin Alfabesi', Ahmet Güneştekin’in dilin renk algısı, mekân algısı ve düşünüşe etkisi üzerine yoğunlaşarak bellek ve ölümsüzlük arayışı içinde çalıştığı işlerini kapsıyor. Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de, Haydar Aliyev Kültür Merkezi’nde açılan sergi 30 Mart 2020’ye kadar devam edecek.
Açılış nedeniyle Haydar Aliyev Kültür Merkezi’nde özel bir davet verildi. Azerbaycan tarihinin en önemli şairlerinden Nesimi Festivali’nin kapanış etkinliğiyle de birleşen serginin açılış konuşmalarını Haydar Aliyev Kültür Merkezi Direktörü Anar Alakbarov ve sanatçı Ahmet Güneştekin yaptı.
Serginin açılışınıysa, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in eşi ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Mihriban Aliyev ile kızları Arzu ve Leyla Aliyev, Daax Corporation Yönetim Kurulu Başkanı Hassan Gozal, Kültür Bakanı Ebülfez Garayev ve sanatçı Ahmet Güneştekin gerçekleştirdi.
Bir dil idam ediliyor
Sergiye Bakü Büyükelçisi Erkan Özoral ve devlet erkânından önemli isimlerin yanı sıra, Feryal Gülman, Elif Dürüst, Levent Kızıl, Murat Pilevneli gibi iş, sanat ve medya dünyasının önde gelen isimleri katıldı.
Sergide sanatçının dile olan derin ilgisini gösteren Azeri romantik şairi Nesimi’ye adadığı ‘Nesimi’ye Recm’, aynı anda hem korkunç ve grotesk hem de hipnotize edici ve güzel olarak yorumlanan ‘Ölümsüzlük Odası’, uzaktan bakıldığında dönüyormuş hissi veren birbirine geçmiş bisikletlerden oluşan ‘Dilek Ağacı’, deşifre edilmesi gereken devasa bir bulmacaya benzeyen ‘Yüzleşme’ yer alıyor. Sergide ayrıca sanatçının ‘Tanrının Arka Bahçesi’ gibi cennet bahçesi hikâyesini, insanlığın kısa bir süre için eriştiği fakat kaybetmesi kaçınılmaz olan ölümsüzlüğü bir şans hikâyesi olarak yorumladığı son dönem işleri yer alıyor.
‘Nesimi’ye Recm’ içinde siyah harflerin yer aldığı bir kafesten oluşuyor; harfler kafeste rastgele atılmış gibi dağınık bir şekilde duruyor, bir kısmı kafesten dışarıya sızıyor. Benzer şekilde, kafesin etrafında da dağınık halde harfler bulunuyor. Bunlardan birkaçı siyahtan farklı renklerde. ‘Recm’ Arapça bir kelime, anlamıysa ‘taşlama’. Suçluların taşlanarak işkenceyle öldürüldüğü bir ceza olan recm, uluslararası hukukta yasaklanmış bir eylem. Güneştekin’in işinin yarattığı çağrışımlar çok açık. Bir dil idam ediliyor ve bir şey yok oluyor: Sadece etnik ve dilsel kökler değil, toplumsal bilinç de.
‘Ölümsüzlük Odası’ düşüncesi Güneştekin’in Göbeklitepe kazı alanının fotoğraflarını görmesiyle oluştu. Göbeklitepe dünyanın en eski tapınak kompleksi, Mısır piramitlerinden bile eski. Kompleks ağırlıklı olarak, merkezde bulunan soyutlaştırılmış tanrılar oldukları tahmin edilen ‘t’ şeklindeki sütunların önünde koruma görevi gören uzun dairesel duvarlardan oluşuyor. Sanatçı konsept olarak bu basit şekli alıyor ve onu; Gılgamış, Utnapiştim ve Zülkarneyn ile ilgili mitler ve efsaneleri İncil’deki Nuh hikâyeleriyle karşılaştırarak ve bunların derin bir bağ ve yakınlık hissettiği Ezidi halkının öyküleriyle olan çarpıcı benzerliklerine atıfta bulunarak işliyor.
‘Ölümsüzlük Odası’nın etrafında sayısız kafatasıyla bezenmiş, gökkuşağının farklı renklerindeki yatay ve dikey olarak düzenlenmiş duvarlar yer alıyor. Küçük kafataslarıyla yapılmış olan büyük gümüş kafatası, merkezi konumuyla bu enstalasyonun konusunu açıkça işaret ediyor: Gerçek sonsuz hayat olarak ölüm, iki boynuzlu Zülkarneyn’in bulmak için yola koyulduğu fakat başarılı olamadığı ölümsüzlük arayışı. İç duvarlardaki boynuzların hepsi yılanlar gibi kıvrılıyor. Ortadaki kafatasının içinden çıkan boynuz bile yılana benzer bir karaktere sahip. Bu düşsel devinim, kafataslarının rigor mortis’inin (ölüm soğukluğuna) aksine, yaşamı vurguluyor.
Kültürel mirasa saygı
‘Dilek Ağacı’, vurucu bir görüntüye sahip. Uzaktan bakıldığında dönüyormuş hissi veren, sarmala benzer bir metal kütle, sanki bir şey bir şafta dolanıyor. Heykel kırmızı rengiyle, bir kâsenin içinde yanan, alevleri yukarıya doğru titreyerek yanan bir ateş gibi parlıyor. Heykelin adı, çalışmanın konusunun bir ağaç olduğunu söylüyor. Dilek ağacı birçok kültürde bulunan ve değiştirilmiş biçimleri Noel ağacı veya mayıs direği olarak da bilinen bir ağaç. Anadolu’daysa dileklerin bir ağaca emanet edildiği bu ritüele ‘nahıl’ deniyor.
Anıtsal bir duvar rölyefi şeklinde olan ‘Yüzleşme’, Anadolu ve Mezopotamya halklarının kaderini yansıtıyor. Ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı bir şehir olan Halepçe’de meydana gelen ve binlerce insanın öldüğü katliamın anısı, sanatçıyı bu ansiklopedik eseri yaratmaya itti.
‘Belleğin Alfabesi’ sunduğu seçkiyle bugüne kadar insanlığı şekillendiren kelime kültürünün kurucularına bakmanın zorunlu olduğunu ve kültürel mirasa saygı duyulması gerektiğini gösteriyor. Kültürel mirasın mecazi olarak ‘taşlanarak’ yok edilmemesi için ahlaki bir çağrıyı temsil ediyor. Ayrıca sanatçının çocukluğunda anadilinden dinlediği şiirlerin, masalların ve şarkıların ritmlerinin sanatının yapısını ve biçimini nasıl etkilediğini gösteriyor.