Güncelleme Tarihi:
*Dünyasızlar’ın ilk baskısı 50 bin adetle yapıldı. Bu hatırı sayılır bir okur kitlesine sahip olduğunuzun bir göstergesi mi?
Edebiyat yolculuğuma bir şiir kitabıyla başladım. Bu kitaptan önce bile aslında roman üzerine çalışıyordum. Okur beni ‘Butimar’ romanımla tanıdı. Satış rakamı yüksek rakamlara ulaşmıştı ilk romanımda da. Ödüller de aldı. Sanırım bu ödüllerle ve ikinci romanım ‘Uzakların Şarkısı’yla bir okur kitlesi yaratmayı başardım. Kemik bir kitle...
* Şiirden öyküye, daha sonra romana uzanan bir yazın yolculuğunuz var. Şiir ve öykü sizin için romana uzanan bir basamak mıydı?
Bence muasır medeniyetlere ulaşmanın şiirden çok romanla bağlantısı var. Toplum ne kadar roman okursa muasır medeniyet seviyesine daha da yaklaşılıyor. Şiirle yapabilecekleriniz sınırlıdır. Romandaysa sınır yoktur. Avrupa, ortaçağın karanlığıyla hep roman üzerinden hesaplaştı örneğin. Rusya da keza... Ben, ülkemizde romanın geride olduğunu düşünüyorum. Üstelik roman toplumu dönüştürme gücüne de sahip.
Geçmiş bugüne şifa verebilir
* Hazırlık ve yazım sürecini bir hayli uzun tutuyorsunuz. Bir önceki romanınızla ‘Dünyasızlar’ arasında 2.5 yıl var...
Altı ayda roman yazamam. Bazıları üç ayda da yazabilir. Benim üretim sürecim şöyle: İlk önce kafamda olgunlaştırmam lazım fikirleri. Ardından seyahatler yapıyorum. Mesela bu roman için II. Dünya Savaşı’nın tüm ağırlığını hisseden ülkeleri ziyaret ettim. Araştırmalar yaptım. Bu, işin zevkli kısmı. Ardından Türkiye’ye gelip bir yere kapandım. Zorlu olan bu kısım. Çünkü karakterlerin streslerini de göğüslemek zorunda kalıyorsunuz. Sabah siz uyanıyorsunuz, yazmaya hazırsınız. Ancak karakteriniz henüz uyanmamış oluyor. Onu uyandırmak istiyorsunuz ama uyanmıyor. Süreç tıkanıyor. Üstelik benim bağışıklık sistemim de zayıf. Bazı komplikasyonlar bile yaşıyorum.
* Genç bir yazar sayılırsınız. Sizce nitelikli bir eser için gereken yaşanmışlık mıdır yoksa geniş bir hayal gücü mü?
Roman sanatının ortaya çıktığı günden beri yazılmış romanlara ve onların yazarlarına baktığımızda birçoğunun en iyi eserlerini genç yaşlarda ortaya çıkardıklarını görürüz. Yazar yaşayamadıklarını da anlamlandırmak ister. Başkalarının hayatını da gözlemlerim ben. Ne konuşuyorlar, ne giyiyorlar, nasıl konuşuyorlar... Bunlar karakterlerimiz için prototip.
◊ Söz karakterlere gelmişken Nergis’in hikâyesini sormak isterim. Şiddete uğrayan bir kadın... ‘Dünyasızlar’da Nergis’in hikâyesine yer açarak kadına şiddet meselesine ışık mı tutmak istediniz?
Benim romanlarımda hikâye güncel tarihte başlasa da mutlaka geçmişe gider. Günümüz sorunlarıyla geçmiş arasında bir bağ olduğunu, bazen de dünün bugüne şifa verebileceğini gösteriyorum.
***Benim romanlarımda hikâye güncel tarihte başlasa da mutlaka geçmişe gider.***
Nitelikli okuma yapanlar örgütleniyor
* Sosyal medyanın okurları nitelikli eserlere yönlendirmediği konuşuluyor. Sizin bu anlamda bir şikâyetiniz var mı?
Sosyal medya ilk başta edebiyata büyük bir zarar verdi. Bir ilkokul çocuğunun bile yazabileceği, aforizmaların alt alta sıralanmasından oluşan kâğıt yığınları kitap olarak sunuldu. Böylece halkla ilişkilere yapılan yatırımın okur ve kazanç olarak size döneceği gösterildi. Bence, edebiyat eleştirilerinin ortadan kalkması nitelikli eserlerin gözden kaçmasına neden oldu. Ancak artık nitelikli okuma yapanlar örgütleniyor.
* Eleştiri, iyi edebiyat için elzem midir? Söylediklerinizden bunu anlıyorum.
Evet. Eskiden eleştiri, okurları değerli eserlere yönlendiriyordu. Şimdi, ben de ödüllü bir yazar olsam da, ödüllerin bile bunu sağlayamadığını düşünüyorum. İşin içine ideoloji ve halkla ilişkiler giriyor. Bugün muhteşem eserler çıkarıp kaybolan yazarlar var. Sosyal medya bu açıdan bir fayda sağlayabilir.
1923’ün öncesi de sonrası da benim!
* Azerilerin II. Dünya Savaşı’ndaki mücadelesi pek bilinmiyor. Sizin de kökleriniz Azerbaycan’a uzanıyor. II. Dünya Savaşı’ndaki mücadeleyi görünür mü kılmak istediniz ‘Dünyasızlar’ ile?
İlk romanım 1905’in Erivan’ında geçiyordu. Azerbaycan Türklerinin nasıl yurtlarından edildiğini anlatıyordum. ‘Dünyasızlar’da ise o yıllarda Sovyetler Birliği toprakları içinde yer alan Azerbaycan coğrafyasında 15-45 yaş arasındaki erkeklerin yüzde 60’ının cepheye gittiğini ve bunların yüzde 80’inin geri dönemediğinin altını çiziyorum.
* Tarihle ilgili bir derdiniz var gibi...
Bazı yazarlar 1923’ten önceki tarihi benimsemiyor, ‘Benim değil’ diyor. Bazıları da 1923 sonrasını elinin tersiyle itiyor. Ben ikisinin de benim olduğunun bilincindeyim. Dünya edebiyatıyla da ilgiliyim. Batı dünyasının oryantalist metinlerini bile okuyorum.