Güncelleme Tarihi:
İlker Kızmaz’la röportaj için karşı karşıya oturduğumuzda keskin mavi gözlerine bakınca Mustafa Kemal’e gerçekten çok benzediğini düşünüyorum. Birer sade kahve söyleyip sohbete koyuluyoruz. Tane tane konuşuyor. Onu en iyi tanımlayacak kelime herhalde ‘sakinlik’ olurdu. İş hayatını da özel hayatını da konuşurken asla heyecanlanıp kendini aşırı açıklama gafletine düşmüyor. Konu geçmişe gelince yüzünü hafif bir gülümseme kaplıyor: “Uçarı bir hayatım vardı. Bir yere bağlı kalamıyor, uzun ilişki sürdüremiyordum. Saman altından su yürüten bir tiptim diyelim.”
m İlk kez yedi yıl önce ‘Çanakkale 1915’ filminde Mustafa Kemal’i canlandırdınız. Şimdi de ‘Ya İstiklal Ya Ölüm’ dizisindesiniz. Sizi hep benzetirler miydi?
Sadece sakal bıraktığımda Mustafa Kemal’in Trablusgarp’taki haline benzetenler oluyordu. Bir gün yardımcı yönetmenlik yapan arkadaşım ‘Çanakkale’ filmi için görüşmeye çağırdı. Görüşmede, “Yoksa Mustafa Kemal’i ben mi oynayacağım” dedim. “Evet” dediler, şoke oldum.
Teklif gelmez diye düşünüyordum
* Bir röportajınızda, “Ben aslında çocukken oyuncu olmak değil, Atatürk olmak isterdim” demişsiniz...
Çocukken önemli biri olacağımı düşünüyor ama ne olacağımı kestiremiyordum. Çocuk aklımla işte, “Atatürk mü olacağım acaba” derdim.
* TRT’nin bu projesinde önce Kıvanç Tatlıtuğ’un olacağı konuşuluyordu. Sonra siz seçildiniz. Teklif geldiğinde ne hissettiniz?
Gazetede Kıvanç’a teklif gittiğini görmüştüm. Sonra ABD’ye gideceğini açıkladı. Ben daha önce Mustafa Kemal’i canlandırdığım için bana teklif gelmez diye düşünüyordum. Ama geldi. Çok heyecanlandım.
* Mustafa Kemal Atatürk’ü oynamak bir oyuncu için nasıl bir sorumluluk?
Benim için büyük sorumluluk. Ama bir de çevre faktörü var. Her duyan, “Herkese nasip olmaz, çok büyük sorumluluk” diyor. Sette de, dışarıda da, sağ olsunlar, kimse bana çok büyük bir sorumluluk olduğunu unutturmuyor ve o algı üzerime oturuyor. Bu stres
ve bakış açısı bazen sahnelerde işime yarıyor.
* Çekimler için plastik makyaj yapıldı mı?
Hayır. Ama dört kilo verdim. Peynir ekmekle beslenen adamlar, hepsi zayıf. Mustafa Kemal de zayıf ve fit. Sonra sadece biraz fondötenle yüzümdeki yara izim kapatıldı. En meşakkatlisi saç boyatmak oldu. Saçlarım artık sarı...
* Çok mu zordu?
Çoook... Kuaförümüz İbrahim Zengin’le doğru tonu bulmamız yaklaşık 14 saat sürdü ve o sırada gerçekten kadınları anladım. O saç rengini açan maddenin kokusunu asla unutmayacağım. Gözlerimi açamıyor, nefes alamıyordum. İki kişi yanımda fön makineleriyle kokuyu dağıtmaya çalışıyordu. Saçlarım güçlüymüş ki yanmadılar.
* Dipleriniz sık çıkıyor mu?
Sorma! Saçlarım hızlı uzuyor. Bir haftada dibim geliyor ve hemen boyaya gidiyorum.
* Peki role hazırlık döneminde neler size yol gösterdi?
Bu dizide Mustafa Kemal’in hem insani hem kumandan yönlerine odaklanıyoruz. O yüzden çok yönlü bir çalışma yaptım. Vurgulamalar, tonlamalar ve konuşma şekli için oyuncu koçlarıyla ilerledim. En başta ‘Nutuk’u sonra İlber Ortaylı ve Yılmaz Özdil’in ‘Atatürk’ kitaplarını okudum. Atatürk’ün etrafındaki insanların onunla ilgili hatıralarını yazdığı kitaplara yoğunlaştım.
Bir kumaş mağazasında dört yıl tezgâhtarlık yaptım
* İzmirlisiniz. Meslek lisesinde torna tesfiye okumuşsunuz...
Evet, nereden duydunuz? Babam Bayındırlık Müdürlüğü’nde işçiydi. Annem mobilyacılar çarşısında temizlik ve çay işlerine bakıyordu. Hâlâ İzmir’de yaşıyorlar. Liseyi bitirdiğimin ertesi günü mobilyacılar çarşısındaki bir kumaş mağazasında tezgâhtar olarak çalışmaya başladım. Dört yılım öyle geçti.
* İstanbul’a nasıl geldiniz?
O sırada bir dönem evden ayrıldım, kendi paramı kazanıp karavanda yaşadım. Ama tiyatrodan da hiç kopmadım. Beş kuruş para kazanmasam da işten çıkıp hemen tiyatroya gidiyordum. Çünkü hayalim hep tiyatro yapmaktı. Sonra bir arkadaşımın bağlantısıyla İstanbul’a geldim ve ‘Yeter Anne’ dizisiyle televizyona geçtim. Şimdi kendime baktığımda, böyle bir adamın Rutkay Aziz, Suna Pekuysal gibi önemli isimlerle sohbet edip iş yapıyor olması bile beni çok iyi hissettiriyor.
Devam ettiğimizde evleneceğimizi biliyordum
* ‘Nefes: Vatan Sağolsun’ filminin çekimlerinde eşiniz Aslı Kızmaz’la tanıştınız...
Aslı, o projedeki yardımcı yönetmenimiz Hande’nin kardeşi. Çekimlerden sonra verilen bir partide tanışıp âşık olduk.
* Hemen ardından ‘Aşkı Memnu’ dizisiyle popüler oldunuz. Evlilik kararını almak için hızlı davrandığınızı hiç düşündünüz mü?
Hayır, biz o dönem ayrıydık, iki sene ayrı kaldık.
* Şöhret yüzünden mi?
Yok canım, benim aymazlığım yüzünden... Uçarı bir hayatım vardı. Uzun ilişki sürdüremiyordum. Aslı’yla devam ettiğimizde de evleneceğimizi biliyordum.
Ezberlerimi ormanda bağıra bağıra yapıyorum
* 20 dizide ve sekiz sinema filminde oynamışsınız. Bu kadar çok projede yer aldıktan sonra hak ettiğiniz noktada olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Başkalarının baktığı yerden ne görünüyor bilemem ama ben olduğum yerde çok mutluyum. Ortalarda görünmeyen, kendi dünyasında zaman geçirmeyi seven bir adamım. Çocuğumla ve eşimle vakit geçiriyorum. Boş zamanlarımda dağlara çıkıyorum; odun toplayıp ateş yakıyor, ezberlerimi ormanda, kimsenin olmadığı yerlerde, bağıra bağıra yapıyorum.
* Modellik yarışmasından geldiği ya da sadece kaslı olduğu için başrolde olanları görünce ne hissediyorsunuz?
‘Nefes’ filminde oynadığım zamanlar Gümüşsuyu’nda bir çatı katında üç arkadaş kalıyorduk. Sonra Ortaköy’de 1.5 odalı bir evde arkadaşlarımla iki sene yaşadık. Çok zorluklar çektik. Ama o an çektiğim zorluklar umurumda değildi. Çünkü ben yapmak istediklerime odaklanıyor, öyle mutlu oluyordum. E o kaslı arkadaşların da neler yaşadığını bilemeyiz! Belki onlar da hep bunu istiyorlardı ve kendilerince kim bilir nasıl uğraşlar verdiler.
Hayata bakışım değişti
“Baba olmadan babalığın ne demek olduğunu anlayamazsın” derlerdi. Gerçekten de öyleymiş. Kızım Naz 3.5 yaşında. O dünyaya geldikten sonra anladım ki tek aş kınız ve hayatınızın merkezi o oluyor. Benim de hayata bakışım değişti. Duygusallaştım.