Güncelleme Tarihi:
Hande Subaşı ile buluştuğumuzda yılların fiziğini hiç etkilemediğini görüyorum. “Bugün biraz şişkinliğim var” derken ağzım açık kalıyor çünkü incecik. Zaten 1.80 boyunda, bir de çekim için topukluları giyince vay halime, fotoğraf çektirmek için objektifin önüne geçtiğimizde, yanında mecburen takoz desteği almak zorunda kalıyorum. Buraya kadar dışarıdan ilk görünüş. Ya ‘içeriden’? “Eksik, zayıf taraflarım ya da yanlışlarımla yüzleşiyorum ve artık bunları kabulleniyorum” diye anlatıyor. Ne kadar mesafeli dursa da yüzü hep gülüyor, Alican Ulusoy’la yaşadığı aşk gözlerini parlatıyor. Başlıyoruz sohbete.
Oyuncular arasında son dönemde bir şarkı söyleme modası var. Sen de o rüzgâra mı kapıldın?
Oyunculuk, modellik ve müzik aslında çocukluktan beri dönem dönem içimde var olan şeylerdi. Ailem de müziksever. Dedem eski saz üstatlarından. Ben de ilkokulda dört yıl ‘TRT Türk Sanat Müziği Çocuk Korosu’ndaydım. Sonra ‘Şarkı Söylemek Lazım’ isimli bir programa katıldım. İzleyenler performanslarımı beğendi. O programdan sonra 10 seneyi aşkındır hep şarkı söylemem konusunda talep geliyordu. Proje albümlerinde, tiyatro oyunlarında, oynadığım dizilerde şarkı söylemiştim. Canlı sahne performansları yaptım. Ve şimdi de ilk şarkıyı çıkardım.
‘Unutamadım’ eski bir şarkı. Nasıl seçtin?
Mustafa Ceceli’yle yazın sohbet ederken tesadüfen bossa nova (Brezilya kökenli bir müzik türü) tarzında cover’lardan oluşan bir müzik listesi açtı, dinlemeye başladık. “Sana, bossa nova altyapılarında bir şarkı yapalım, sesine yakışır ve ters köşe bir şey olur” dedi. Arkadaş ortamında çaldığımız, söylediğimiz şarkıları düşündük. ‘Unutamadım’ arabesk türde söylediğim bir şarkıydı. Latin düzenlemeyle denemek istedik. Samsun Demir’e yolladık, o da desteğini esirgemedi ve sayesinde proje gelişti.
Arabesk bir yanın var mı?
Arabesk bir tavrım, ruhum yok; hayatımı da arabesk yaşamıyorum ama o melodileri yeri geldiğinde dinlemekten keyif alıyorum. Yıllardır da arabesk söylemeyi seven bir karakter oldum.
Bu single senin için bir kerelik bir macera mı yoksa bu yolda devam edecek misin?
Evet, devam etmek istiyorum. Aslında hayal ettiğim şey, yeni şarkıların yanı sıra herkesin yıllardır bildiği şarkıları Latin düzenlemelerle, daha sakin bir şekilde söylemek ve herkesin arka arkaya dinleyeceği bir müzik listesi oluşturmak... Bir yandan da tiyatro sahnesinde müzikal işlerle devam edeceğim.
Oyunculuktan müziğe geçince zaten tanınan bir figür olduğun için işler daha mı kolay ilerliyor, yoksa tam tersi, önyargılarla mı karşılaşılıyor?
Önyargı her zaman var. Bu, modellikten oyunculuğa geçildiğinde de oluyor. Kendi alanında uzman kişilerin eleştirilerini de yanlış bulmuyorum. Ama ben her ne kadar son dönemde müzikle daha yoğun ilgilensem de aslında oyunculuğun içinde de genelde müziği kullanırdım ve bu benim için oyunculuğumu renklendiren, katkı sağlayan bir taraf oldu.
Televizyona dizi çeksem daha çok kazanabilirdim
Bir buçuk sene orkestrayla canlı söyledin. Sahneye çıkıp şarkı söylemek mi kamera önünde rol yapmak mı daha zor?
İkisi de zor. Sahnede şarkı söylerken tek ilgi odağı sensin. Seyirciyle karşı karşıyasın, ne yaşarsan yaşa unutmak zorundasın. Kamera önünde ve tiyatro sahnesinde daha kolektif bir şey yapıyorsun. Tek dikkat odağı değilsin. Bu da oyunculuğun avantajı.
Oyunculuk mu yoksa şarkıcılık mı daha çok kazandırıyor?
Bu işe kazanç için değil, şarkı söylemek bana keyif verdiği için başladım. İstanbul’da bir mekânda sahne alarak sanıldığı gibi büyük paralar kazanmıyorsun. Televizyona dizi çeksem daha fazla kazanabilirdim. Tabii bunu yıllardır müzik yapan, büyük isimleri dışında tutarak söylüyorum.
Senden popstar olur mu?
Sahnede bir star görebiliriz ama o algımızdaki popstarlar gibi olmam. 20’li yaşlarımın başında bir genç değilim. Öyle hırslarım yok.
Bir kartvizit hazırlasan isminin başına öncelikli oyuncu mu şarkıcı mı yazarsın?
Öncelikle oyuncu yazılmasını isterim. Kendimi oyuncu-şarkıcı diye tanımlayabilirim.
Bizim yaşadığımız, aşkın çok ötesinde
Aşk sana ne ifade ediyor?
Aşk, benim olmazsa olmazım. Ufak yaşlarda aşka melankolik bakardım ama yaşım ilerleyip hayatı deneyimledikçe, şu an kafamda olumlu şeyler canlanıyor. Aşk konusunda eski melankolik Hande değilim. Aşkın acıtan, imkânsız tarafını değil de güzel tarafını yaşamayı tercih edip artık onu yaşıyorum.
Aşkın sendeki etkisi nasıl?
Eskiden dürtüsel davranıyordum, yaş aldıkça daha tutarlı yaşadığımı düşünüyorum.
Yaklaşık iki senedir işinsanı Alican Ulusoy’la birliktesiniz. Alican Bey’de seni çarpan ne oldu?
Bir insan olarak ona hayranlık duyuyorum ve ondan öğrendiğim çok şey var, bu yüzden ona “Güzel adam” dedim. Şükür çok mutlu ve huzurluyum. Genelde aşk dediğimizde herkes bunun geçici ve hormonal bir durum olduğunu söyler ya. Ben de sırf aşka bel bağlamadan, mutlu ve huzurlu bir hayat geçirebilmek için aşkın üstünde bir şeyler olması gerektiğine inanıyorum. Benim için bizim yaşadığımız öyle bir şey. Yaşadığımız, aşkın çok ötesinde; dostluğumuzla, ona hayranlığımla, paylaşımlarımızla daha derinlik kazandı.
Sahneye çıkman gibi şeyler kıskançlıklara sebep oluyor mu?
Alican’ın hakkını yiyemem, o en büyük destekçilerimden ve asla böyle bir bakış açısı yok. Ben de onun hayat görüşlerinden ve deneyimlerinden faydalanıyorum. Bunun yanında iki kişi bir hayat paylaşıyorsa tarafların birbirlerini huzurlu kılması gerektiğine de inanıyorum. Hayatı paylaşmayı seviyorum ve bir ilişkide bunun da gereklilikleri olduğuna inanıyorum.
Çocukluk yıllarımda da ince, uzun, hoş bir kızdım
2005’te Türkiye Güzeli seçildin. Tescilli güzel olmak nasıl bir his?
Benim için bu hiçbir zaman büyük bir mevzu olmadı. Ben o sene yarışmaya katılan kızlar içinden seçildim ama yarışmaya katılmamış benden daha güzel kızlar da olabilirdi. O yüzden bu durum Hande olmamı ve varoluşumu çok değiştirmedi.
Katılma sebebin yarışmayı kazanmak mıydı yoksa bir şeyler için basamak mıydı?
Güzellik yarışması eskiden evlerde keyifle takip edilirdi. Bizde de izlenirdi ve çocukluğum öyle geçti. Çocukluk yıllarımda da ince, uzun ve hoş bir kızdım. Ve küçük yaşımdan itibaren etrafımdakiler hep “Katılmalısın” derdi. Modellik yapmaya başlamıştım ve o yarışma da aykırı bir dünya değildi. Tabii güzel bir basamak da oldu.
Güzelliği nasıl tanımlıyorsun?
Bunun boyla posla kaşla gözle çerçevelenemeyeceğini düşünüyorum. Güzelliğin, enerjinin sevilip beğenilmesiyle alakalı olduğuna inanıyorum. Bir şeyini itici bulduğunuz biri, dünya güzeli de olsa size bir şey ifade etmeyebilir. Ama huyunu sevdiğim bir arkadaşım benim gözüme pekâlâ dünya güzeli görünebilir.
Hakkında şaşırtıcı ne söylersin?
Yemek yemeyi çok seviyorum. Güzel yemek yemeyi ekstra seviyorum. Bir kadına göre fazla yiyorum. Beni tanıyanlar tipime bakınca şaşırıyor. Zayıf kalmamın sebebi hem genetik hem de sporu hayatımdan hiç çıkarmıyorum.
Beni soğuk bulurlar, aksine cana yakın ve uyumluyumdur
Hep çok pozitif duruyorsun. Madalyonun diğer tarafında ne var?
Kendimi son yıllarda keşfediyorum. Eksik, zayıf taraflarım ya da yanlışlarımla yüzleşiyorum ve artık bunları kabulleniyorum.
Nedir onlar?
Eskiden kaygı duyan biriydim. Her şeyi olumsuz tarafından görüp kötü olacakmış gibi bir endişeyle yaşarken farkında olmadan çevrenizdekilerin enerjisini de düşürüyorsunuz. Bunu törpülemeye başladım. Bir de beni dışarıdan soğuk bulurlar. Aslında tam tersi, cana yakın ve uyumluyumdur. Şimdi de bunun üzerine çalışıyorum.
Ciddi bir atıcı adayıyım
- Temizlik konusunda takıntılıyım. Gece kalkıp temizlik yaptığımı bilirim.
- Su sporlarına meraklıyım. ‘Diriliş’te oynarken at binme, kılıç ve atış dersleri aldım. Şimdi de Alican’ın hobisine dahil oldum, ciddi bir atıcı adayıyım. Boks ve dövüş sporları da yapıyorum.
- Tarz olarak bilimkurgu ve fantastik işleri seviyorum. Christopher Nolan işleri bana çekici geliyor. ’Bourne’ filmlerini izlemekten sıkılmıyorum. ‘Hayat Güzeldir’ beni en etkileyen filmlerden. ‘Tatil’ filmi de yıllardır arada açıp izlediğim bir film.
Çekirdek aile eksikliği yaşamışım
2003’te Ankara’dan İstanbul’a geçmişsin. Öncesinde nasıl bir hayatın vardı?
Tek çocuğum. Babam Tunalı’da esnaf ve hâlâ da devam ediyor. Annem ev hanımı. Ama babamla boşandıktan sonra çalışmaya başladı.
Ne zaman ayrıldılar?
Ben 11 yaşındayken ayrıldılar. Ben annemle yaşadım. Ama babamla da görüşüyorduk.
Bu ayrılık hayatını nasıl etkiledi?
Yaşanan bazı tatsızlıklardan çok etkilenmediğime, olgun bir çocuk olduğuma inandım. Ama fark ettim ki aslında öyle değil. Çekirdek aile eksikliği yaşamışım. Boşanmamış bir anne-babanın, uyum içinde yaşadığı bir evde büyümeyi isterdim.
İstanbul Üniversitesi Fransızca Mütercim Tercümanlık bölümünde okumuşsun… Neden konservatuvar değil?
Tevfik Fikret Lisesi’nde Fransızca okumuştum. Ailem “Devlet üniversitesi kazanırsan İstanbul’a gideriz” dedi. Ben de İstanbul Üniversitesi’ni kazandım. İki yıl gittim, diziler başlayınca bıraktım.