Güncelleme Tarihi:
Kanal D’de yayımlanan ‘Dönence’ dizisinin çekimleri Foça’da devam ediyor. Oyuncular orada kendilerine bir hayat kurmuşlar. Atakan Hoşgören’le de bir günlük İstanbul ziyaretinde buluşuyoruz. Genç, yakışıklı ve yetenekli. Ekranda canlandırdığı karakterin karanlık yanları olsa da Atakan çok sempatik. Mankenleri aratmayan bir fiziği ve kıvır kıvır saçları var: “Gerçekten böyleler. İki-üç sene işlerden dolayı düzleştirmiştik. Sonra saç daha çok dalgalanmaya başladı.” Onunla başlıyoruz muhabbete...
Genç ve yakışıklı oyuncuları dizilerde genellikle iyi, jön, kusursuz erkek rollerinde izliyoruz. Ama senin ‘Dönence’de canlandırdığın Miro kötüye yakın, biraz daha karanlık bir karakter...
Kötü olarak tanımladığımız karakterler genelde bize oyun kapısı açar. Doğru kullanılabilirse bir oyuncu için çok büyük bir nimettir. Miro’yu ilk okuduğumda ‘Bu benim için doğru bir kapı ve Miro’yla bağdaştığım bir nokta var’ dedim.
Bağdaştığın noktalar mı var? Oysa birçok kişiye göre bu kötü bir adam...
Bana benzeyen yanı hırslı olması. O bir şeyleri elde edebilmek için her şeyi yapabilecek biri. Benim hırsımın limitleri var. Kötü mevzusuna gelirsek... Miro için bazıları kötü karakter diyebilir ama bence belki biraz gıcık, aynı zamanda da tatlı biri. Kötü olmamasının sebebi, vicdana sahip olması. Bütün hayatını, her şeyi riske atıp, hapse girmeyi bile göze alıp çocukları kurtarabilecek biri aynı zamanda. Bunca şeyi yaparken haklı sebepleri de var. Kız arkadaşı elinden alınıyor. Onun için İzmir’e geliyor, sonrasında olaylar altüst oluyor. Dünyası kararıyor, başından bir kaza geçiyor ve onun stresiyle yaşıyor. Ortaya çıkan davranışlarının sebebi bunlar. Sevgisiz de büyümüş. Anne ve babası onunla hiç ilgilenmemiş. Ne isteniyorsa alınmış, sevgi boşluğunu öyle doldurmaya çalışmışlar. O yüzden ufacık ilgi gördüğünde hemen aklı oraya gidebiliyor.
Miro çok delidolu bir âşık. Sen ne kadar öylesin?
O her şeyi çok yüksek yaşıyor, ben daha sakinim. Ama aşkı yüksek yaşamayı severim. Aşkım için gidebildiğim kadar ileriye, sınır noktama kadar giderim.
Sınır noktan nedir?
Onu bilmiyorum. O duygu ve duruma göre değişebilir ama oldukça ileri giderim.
Sokakta nasıl tepkiler geliyor Miro’ya?
Aslında olumlu ya da olumsuz tepkiler biraz da son bölüme göre şekillenebiliyor. Bazen “Çok kızıyoruz”, bazen “Çok seviyoruz” diyen oluyor.
Bütün ekip Foça’da yaşıyorsunuz. Orada nasıl bir hayat kurdun?
Foça’da küçük bir dünyamız var, çok fazla yerleşim yeri yok. Otelimiz büyük ve orada da imkânlarımız var. Sabahları kalkıp spora vakit ayırıyoruz, ufak ufak çizim yapmaya başladım. Günümüz boşsa sahil, güneşlenme... İstanbul’u belli noktalarda özlüyorum ama gelince de çok kaotik geliyor. Bir tık uzaklaştım.
Dizinin sosyal sorumluluk ayağı da var. İki oyuncu asperger sendromlu gençleri canlandırıyor. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Aspergerli bireylerle ilgili bilgi sahibi olanlar illaki var ama toplumun büyük kısmı farkında değil. Önemli bir konu, çok özel insanlar, bence hepimizden daha zekiler. Dizimiz onları anlamamız için çok güzel önayak oldu. Doğa (Karakaş) ve Ülkü (Hilal Çiftçi) karakterleri çok güzel canlandırıyorlar.
Çapkındım. İlişkim yokken flörtöz bir insandım. Şimdiyse görünce gözlerimi alamadığım şey kız arkadaşım.
EVDE ANSİKLOPEDİLERİM VAR, ORADAN AÇAR, OKUR, ÖĞRENİRİM
Sen kimsin?
24 yaşındayım. Arnavut’um, Kosovalıyım. İstanbul doğumluyum.
Canlandırdığın Miro karakteri ailesinden sevgi görememiş. Senin ailenle ilişkin nasıldı?
Çok iyidir. Dört kardeşiz ama abimle ayrı bir ilişkimiz vardır.
Ailede başka oyuncu var mıydı?
Hayır, babam araba tamircisiydi, annem de ev hanımı. Sanatla ilgilenen yoktu. Benim de hayalim basketbolcu olmaktı.
7 yaşımda başladım oynamaya. Çok iyiydim, atiktim, hızlıydım. Ama sakatlandım. Hayat bazen sizi hiç beklemediğiniz noktalara itebiliyor. Bırakmak zorunda kaldım. Moralim bozuktu, annem de beni o dönemde bir ajansa yazdırdı. Lisede de tiyatroyla tanıştım. Reklamlarda rol aldım.
Bu işe başlarken amacın para kazanmak mı, şöhret olmak mı, yoksa kadınların ilgisini çekmek miydi?
Gerçekten üçü de değildi. Bir şeyi denerken iş gibi hissetmezsin, ben oyunculuğu iş gibi hissetmiyordum. Sete koşarak giderdim. O noktada ‘Evet, ben tiyatro yapmalıyım’ dedim.
İngilizce işletme okumuşsun. O halde neden oyunculuk seçmedin?
Ailem oyunculukla ilgili fikirlerime saygı duyuyordu ama daha somut bir şeyler istiyorlardı. Onlar için, geleceğimin emin ellerde olması gerekiyordu. “Oyuncu olmak istiyorsan ve hayat seni o yöne iterse o zaman eğitimini alırsın” demişlerdi.
İşletme bitti mi?
Doğuş Üniversitesi’nde okuyordum, bıraktım. Çünkü artık hayatımın o yönde gitmeyeceğine emindim. Ardından Bahçeşehir Üniversitesi’nde sosyoloji okuyacaktım ama o da bir şekilde olmadı. Şu an İstanbul Üniversitesi’nde yeni medya okuyorum. Son sınıftayım.
Biraz ‘inek’ tabir edilen, çok çalışkan öğrencilerden misin?
Yok, bilmediklerimi öğrenmek istediğim için kitap okumayı çok severim. Ama bir şeyler dayatılınca kafama girmiyor. Öğretmenim bir ödev verdiğinde hayatta yapamazdım çünkü bana dayatılıyordu. Evde ansiklopedilerim vardır. Hep oradan açar, okur, öğrenirim mesela.
Yaşıtların cep telefonunu tercih ediyor...
Google aslında çok şey öğretiyor ama bir bilgi kirliliği de var. Doğru düzgün bir şey öğrenemiyorsun, öğrendiğin de yanlış olabiliyor. O yüzden kitaplar en doğrusu.
Oyuncu olarak nasıl keşfedildin?
Dediğim gibi reklamlarda oynuyordum, ufak tefek deneyimlerim de vardı ama oyuncu olarak sosyal medya üzerinden keşfedildim. Menajerimle tanıştık ve serüvenimiz başladı.
Ünlü olmanın getirdiği sorumluluklardan korkuyor musun?
Tanınırlık, ün, şöhret gibi şeylerin getirdiği sorumlulukları kabul etmek durumundayız. Korkmuyorum çünkü ben biraz daha izole yaşayan bir adamım zaten.
BENİM TEK RAKİBİM, KENDİMİM
Birçok yeni oyuncu var. Nasıl onlardan ayrışıyorsun?
Yaşım genç ama altı senedir bu işin içindeyim ve uzun süredir her şeyimi kendimi geliştirmeye adadım. Mütevazı olamayacağım, yıllar geçtikçe kendimde de o değişimi görüyorum.
Yetenek olarak mı?
Evet. Tabii oyunculuk görecelidir ama ben genel anlamda ekran karşısındakilere her türlü duyguyu geçirebileceğime inanıyorum. Bunun için de kendimi sürekli geliştirmeye çabalıyorum.
Peki, neden seni izleyelim?
Bir karakteri izlerken temelindeki duyguyu alabilmeyi isterim, ben bunu yapabileceğime inanıyorum. O yüzden Atakan Hoşgören adını gördüklerinde izleyenlerin duygusal olarak pişman olacaklarını düşünmüyorum.
Sen jön müsün?
Kendimi bir sınıfa koymak istemem, her karakteri canlandırmak isterim, o noktada hiçbir sınırım yok. Eğer alışılagelmiş jönden bahsediyorsak, yani inanılmaz iyi vücutlu, iyi görünen, sürekli gülümseyen, ben o adam değilim. Ben daha çok her role, her kişiliğe girebilecek biriyim. Ama şu an için yeni nesilde bana jön diyenler olacaktır herhalde.
Diğer oyuncularla nasıl bir rekabet içindesin?
Ben bir rekabet görmüyorum. Benim tek rakibim, kendimim. Bu benim en büyük şansım galiba, hiçbir durumda birini kendime rakip görüp “Aa, bu bunu yapmış” demem.
Gelecek hayallerin neler?
Yabancı dilimi doğru geliştirdikten sonra uluslararası bir işte oynamak ve dünya çapında bilinen bir iş yapmak.
‘Dönence’ yeni bölümleriyle her çarşamba saat 20.00’de Kanal D’de.
SAMİMİYETİMİ, BAKIŞLARIMI KULLANIRIM
Seni hiç tanımayan birine kendini üç kelimeyle nasıl anlatırsın?
Çalışkan, cesur, fedakâr.
Sosyal medyada 1 milyona yakın takipçin var. Oradan biriyle tanışıp randevuya çıktın mı hiç?
Evet, sosyal medyada biriyle tanışıp randevulaştığım oldu. Yaşım küçüktü tabii. Ama oradaki fotoğraflarda kullanılan efektler büyük risk. Sosyal medyada gördüğümle gerçekte olan kişi hiç aynı değildi (gülüyor).
Sahte hesabın var mı?
Var. Bazen birilerine oradan bakarım.
Çapkın mısındır?
Çapkındım, evet. İlişkim yokken flörtöz bir insandım, o konuda yalan söyleyemem.
Aşkı nasıl anlatırsın?
Aşk, tanımlayamadığın sürece aşktır. Onun için her şeyi yapabilme potansiyelinin olması, sürekli onu özlemek, düşünmek...
Sevgilinde neye tahammül edemezsin?
Fazla kıskançlığa tahammül edemem.
Görünce gözlerini alamadığın şey?
Kız arkadaşım.
Peki, tavlar mısın tavlanır mısın?
Tavlarım.
Tavlama yöntemin nedir?
Samimiyetimi, bakışlarımı kullanırım.
Sevgilinin odasında bir obje olsan ne olurdun?
Yatak odasındaki tablo olurdum.
Sence seksi misin sevimli mi?
İkisi de.
TEREDDÜDÜNÜZ VARSA MASABAŞI İŞ YAPIN
Senin kuşağını nasıl anlatırsın?
99 doğumluyum. Daha sakin ve tekdüze yaşıyoruz gibi geliyor.
Kendi yaş grubunun ideal mesleklerinden birini yapıyorsun. Bu işi yapmak isteyen yaşıtlarına ne söylersin?
Oyunculuk mesleğinin kolay olduğunu söyleyemem. Doğru düzgün tatil planları yapamazsınız, çok az uyuyabilirsiniz, birden bir iş gelir ve bütün düzeniniz bozulabilir... Bazı insanlar ‘Özel hayatım ayrı olsun, belirli saatlerde çalışayım ve bitsin’ ister. Bu iş böyle değil. Naçizane şunu da söyleyebilirim herhangi bir tereddüdünüz varsa masabaşı iş yapın. Çünkü bu iş tereddütte kalacağınız bir iş değil. Çok net bir karar vermeniz ve sonuna kadar arkasında durmanız gerek.