Güncelleme Tarihi:
* Yeni diziniz ‘Yüzleşme’ başlıyor. Nedir ‘Yüzleşme’nin ana meselesi?
- Bugüne kadar, yıllar sonra intikam almak için geri dönen karakterlerin hikâyelerini çok izledik, okuduk. ‘Yüzleşme’nin en büyük farkı, bunu bir kadın üzerinden anlatması. ‘Gonca’nın yıllar önce yaşadığı bir olay sonucunda ortadan kaybolmasıyla onun ve onunla beraber acı çekmiş karakterlerin öyküsünü izleyeceğiz. Hepsinin tek tek gerçeklerle yüzleşmesine şahit olacağız. ‘Yüzleşme’, çektiği acılarla güçlenmiş ve kendinden çalınan hayatını geri almak için yıllarca plan yapan bir kadının, gerçek duygularıyla yüzleşmesini anlatacak.
* Sizin de hayatınızda yüzleşmeleriniz oldu mu?
- En büyük yüzleşmem kendimle oldu. Çünkü bazen hayatta kabul edemeyeceğin şeyler yaşarsın, haksızlık olarak gördüğün, hazmedemediğin... Ne zaman ki kendinle ve tüm olanlara verdiğin tepkilerle yüzleşirsin, en zoru başarmış olursun. En azından benim için hep böyleydi, o yüzden en zor yüzleşmem hep kendimle oldu.
Çok ağladım ve hatta duramadım
* Karakteriniz ‘Masal’, intikam almak için 15 yıl sonra kasabasına geri dönüyor. İntikam duygusunun sizdeki karşılığı ne?
- Çok büyük bir yük. Kendimde öfke, intikam, nefret gibi güçlü ve negatif duyguları taşımamaya karar verdim. Affetmeyi, bu nefretten özgürleşmeyi öğrenince çok hafifledim. Enerjimin değiştiğini, hayatın daha güzel hale geldiğini, işlerin daha yolunda gittiğini, her şeyin parladığını gördüm.
* Peki aldığınız en büyük intikam neydi?
- İntikam almak gibi bir duygum yok. Benim hayatım, zamanım, enerjim çok kıymetli. Böyle bir şey için harcayamam. En güzel intikamın ilahi adaletten geleceğine inanıyorum. Tüm iyi niyetinizle, yaşadığınız her şeyi kabullenip evrene bıraktığınızda, hayat sizin için en güzel planı yapıyor. Şu anki huzurumu ve mutluluğumu buna borçluyum.
* ‘Masal’dan sonra erkek egemen dünyaya karşı neleri sorguladınız?
- ‘Masal’, 15 yaşındayken babasının düşmanları tarafından kaçırılmış ve kötü şeyler yaşamış bir kadın. Ben ‘Masal’la beraber çok fazla şey sorguladım, içselleştirdim, dolayısıyla benim için sette ağır geçen günler oldu. Hikâyesi kalbimi çok acıttı, duygusal olarak kontrolü kaybettiğim zamanlar oldu. Ruhsal olarak çok zorlandığım ve o psikolojiden çıkamadığım zamanlar... Çok ağladım ve hatta duramadım. İçimde bir yere çok dokundu. Hayatta bazen ne kadar çaresiz bırakıldığımızı fark ettim. Ama aynı zamanda içimizdeki gücü fark edip doğru kullanmanın ne kadar kıymetli olduğunu...
* Dizide Uğur Yücel ile baba-kızı oynuyorsunuz. Yücel’in klişeler dışında bilinmeyen yönlerine dair ne söylersiniz?
- Gerçekten çok şanslıyım. Kendisiyle baba-kızı oynuyoruz ve çok duygusal sahnelerimiz var. Bazen akşamları, yaşadıklarını, anılarını anlatıyor bize; onu büyük bir keyifle dinliyoruz..
Alanya’da bir hayat kurduk kimse İstanbul’a dönmüyor
* Dizinin çekimleri Alanya’da yapılıyor. Orada kendinize nasıl bir hayat kurdunuz?
- Gerçekten bir hayat kurduk kendimize. Kimse boş günlerinde İstanbul’a dönmeyi tercih etmiyor, burada vakit geçiriyor, dinleniyor. Boş zamanlarımda film, dizi izliyor, yürüyüşe gidiyor, spor yapıyorum. Hayatımda ilk defa bu kadar iyi, hafiflemiş ve üretken hissediyorum.
Müthiş bir acımasızlık ve kötülük görüyorum
* Ankara Üniversitesi sosyoloji mezunusunuz. Bir sosyolog olarak dünyada ve Türkiye’de toplumun ruh haline dair ne düşünüyorsunuz?
- Bana maalesef kocaman bir depresyonun içindeymişiz gibi geliyor. Teknolojinin hayatımıza bu kadar hâkim olmasıyla çok yalnızlaştık.
* Sosyal medya şiddetini nasıl yorumluyorsunuz?
- Toplumsal olarak üstüne çok düşündüğüm bir konu çünkü müthiş bir acımasızlık ve kötülük görüyorum. O kadar acımasızca eleştiriler okuyorum ki hem kendime hem meslektaşlarıma üzülüyorum. İnsanlar empatiden, sevgiden, anlayıştan yoksun... Üretilen hiçbir şeye saygısı olmayan, sadece kendi mutsuzluğunu ve çaresizliğini bulaştırmaya çalışan, oturduğu yerden ahkâm kesen, ahlak dersi veren bir topluluk.... Bu şiddete karşı ne yapabiliriz, gerçekten bilmiyorum.
* 8 Mart Kadınlar Günü yaklaşıyor. Kadının toplumdaki yeri hakkında neler düşünüyorsunuz?
- Kadınlara tek bir gün üzerinden değer biçme durumunu çok sevmiyorum. Kadının toplumdaki yerini değiştirecek algıyı yaratma konusunda da zorlanıyoruz. Çünkü çok güçlüyüz, zekiyiz, üretkeniz; önemli olan bunun farkına varabilmek. Maalesef bu durum sadece bize özel değil. Mesela Oscar kazanmış filmlerde kadınların diyalog süresi erkeklere oranla çok daha az.
Bilgi sahibi olmadan çok konuşanlara tahammülüm yok
*Defolarınız var mı?
- Olmaz mı? Sabırsızlık, saflık, aşırı hassas ve düşünceli olmak...
*En büyük pişmanlığınız?
- Hak etmeyen insanlara fazla değer vermek.
* Peki neye tahammülünüz yok?
- Bilgi sahibi olmadan çok konuşanlara.
* En son ne okudunuz?
- Chuck Palahniuk’tan ‘Uydurma Bir Şeyler’.
* En son ne izlediniz?
- Oscar adayı tüm filmleri...
* En sevdiğiniz yönetmenler?
- Inárritu, Yorgos Lanthimos... Türkiye’den Emin Alper. Bu isimlerin yarattıkları dünyaları keşfetmek hoşuma gidiyor.
Tam bir memur çocuğuyum
* Ankaralısınız. Anneniz bir kamu kurumundan, babanız bankadan emekli. Ailede hiç yokken oyunculuk sizin kanınıza nasıl girdi?
- Gerçekten tam bir memur çocuğuyum ama çocukluğumdan beri hep sahnede oldum. Dans ettim, gösterilerde yer aldım, şarkı söyledim, resim yaptım... Belki de o noktada memur çocuğu olmak baskındı. Sonra kırdım zincirlerimi ve tek başıma karar verdim. Ailem de her zaman arkamda oldu.
* Neden konservatuvar yerine sosyoloji okumayı seçtiniz?
- Sosyoloji benim için çok bilinçli bir tercihti, çok severek okudum, hayatta her ne yapacaksam bana yol göstereceğini biliyordum.
* İstanbul maceranız nasıl başladı?
- Üniversite son sınıfta Erasmus programıyla Fransa’ya gittim; altı ay orada yaşadım. Döndüğümde ‘1980 dönemi Türk sinemasında kadının cinsel istismarı’ üzerine tez yazıyordum. Televizyonun toplum üzerindeki etkisi ilgimi çekiyordu ve bu sebeple televizyonda staj yapmak istedim. Bir anda karar verdim, İstanbul’a geldim. Sonra editörlük yaptım ve devamında oyunculuk eğitimine başladım.
* Yıldızınız ‘Güneşi Beklerken’ ile parladı, ciddi bir fan kitleniz oluştu. Birden gelen şöhret sizi nasıl etkiledi?
- Bu kadar ilgi gören bir şeyin parçası olduğum için çok şaşırmıştım. İnsanın tabii bocaladığı, ne yapacağını bilemediği zamanlar oluyor ama hayatımda neyi değiştirdiğini soruyorsan, hiçbir şeyi.
Manipüle edilen her şey beni çok etkiliyor
* Maddi ve manevi olarak...
- Maddi olarak yaşam standardım değişti tabii. Manevi olaraksa daha güçlü, daha sabırlı, daha hoşgörülü olmayı ve daha çok çalışmak gerektiğini öğretti.
* Magazinle ilişkiniz nasıl?
- Yaptıkları işe saygısızlık etmeden, işlerini yapmalarına fırsat vererek ama aynı zamanda kendi özel alanımı korumaya çalışarak... Ama maalesef hakkımda neredeyse yüzde 90’ı doğru olmayan birçok haber çıktı. Benim dışımda gelişen, manipüle edilen her şey beni çok etkiliyor. Üzülüyorum çünkü ben işin bu tarafında olmak istemiyorum, sadece işimi yapmak istiyorum.
Aşk sizi sömürülebilir, kandırılabilir bir hale getiriyor
* Aşk size ne ifade ediyor?
- Aşk konusunda eskisi kadar romantik değilim. Artık öyle ayaklarımı yerden kesen, her şeyi unutturan müthiş bir duyguymuş gibi gelmiyor. Evet çok kıymetli bir duygu ama geçince ve geriye genellikle hayal kırıklığı kalıyor.
* Bu, yaşla mı ilgili?
- Aşkın hayalini kurduğunuz duygu olmadığını görüyorsunuz. Çünkü sizi sömürülebilir, kandırılabilir bir hale getiriyor. Olmadığınız, asla istemediğiniz birine dönüşebiliyorsunuz. Ben kendimi bundan sonra böyle görmek istemiyorum. Hayatımda aşktan ziyade saygının, hoşgörünün, beraber üretmenin, el ele tutuşup beraber ilerlemenin başrolde olduğu bir ilişkiyi tercih ediyorum. Bu da maalesef aşkla aynı şey değil. Ayrıca aşksız da yaşayabilirim. Mutlu ve huzurlu olmak için birine veya o duyguya ihtiyacım yok.
MART ETKİNLİKLERİ SOKAĞA ÇIKARIYOR!