Güncelleme Tarihi:
Şimdiye dek şiir ve öykülerini okuduğumuz Sinem Sal’ın ilk romanı ‘Bizim Zamanımız’, Karakarga Yayınları tarafından yayımlandı. ‘Anlatıcı’ Mihrap, sadece kavga ederken sesi çıkan babasını az da olsa onun arkadaşlarıyla konuştuğunda tanımış, 30 yaşında bir kadın. Çok kısa süren bir evlilik yaşamış. Şimdiye kadar her şeyi annesinin istediği gibi yapmış. Annesi, “Yeminle seni ağlarken görmek istemiyorum” dediğinde “Anne, ben güçlü olmak istemiyorum, mutlu olmak istiyorum” diyen, sessiz kaldığında sevilen, güçlü olduğunda takdir gören bir kadın olmaya karşı... Sal’la Mihrap’ı ve romanı konuştuk...
‘Bizim Zamanımız’ nasıl düştü aklınıza, kaleminizi Hasköy’deki bu mahalleye ne sürükledi?
Çocukluğumun bir kısmı Hasköy’de geçti. Yıllar sonra romanı yazmak için yeniden Hasköy’e gittiğimde 5.5 yaşındayken kaybettiğim babamı tanıdım. Hakkında neredeyse hiçbir kanlı canlı hikâye bilmiyormuşum. Biri dedi ki: “Faşistlerle aramızda bir kavga çıktığında, baban yanımızdaysa sayımıza bakmazdık.” Bir gün bir kavga sırasında babam cinsiyetçi küfürler ediyormuş. Arkadaşı “Abi böyle düz küfretme Allah aşkına, politik küfret biraz” deyince babam bu defa “Oportünist çocukları, revizyonist çocukları...” diye bağırmış. Hani şimdi siyasi olarak ‘aynı mahalleden’ diyoruz ya... Bu da ‘aynı mahalle’nin çocuklarının hikâyesi.
Mihrap, annesi Asiye, Jüli, Tülay Abla ve Ayten Abla her durumda, her koşulda birbirinin yanında. “Kadınların birbirine destek olması şart” der gibisiniz...
Televizyondakiler dışında “Bugün nasılsınız?” diyeni olmayan ve sadece gülerek acıyla baş edebilen, hüzne karşı neşesine davranan, aşksızlıktan kırılırken evlenen, evlenince aşksızlıktan kırılmaya devam eden, yine de aşkın peşine düşen kadınlar onlar. Başlarına gelen tüm felaketleri birbirlerinin dizlerine kahkahalarla vurarak anlatıyorlar. Altın günü organize eder gibi “Hadi” diyorlar: “Bu ay Ayten’in derdine koşuyoruz, öteki ay sıra Tülay’da.”
Bir tek saldırganlara tahammülüm yok
Evlisi, bekârı, boşanmışı; hepsi aşksız ve romanda meseleler bunun etrafında dönüyor. Bugünün sorunu bu mu diyorsunuz?
Kesinlikle. Âşık olanların sorunu bile aşksızlık. Kırılan kalpler düzelmezken yine de “Sen mutlu ol ne olur” diyen tek kişi Ajda Pekkan olamaz değil mi? Kendini sevemeyen, bir başkasını sevemeyen, farklı olanı kabul edemeyen, elindeki tüm gücü kıymak, insanları birbirine kıydırmak için kullanan, mutlu olanlara haset duyan insanlar oldukça sürekli tetikte yaşıyoruz. Sadece aşksızlar saldırgandır. Ben de kişisel olarak üzgünüm ama bir tek saldırganlara tahammülsüzüm.
Mihrap ve annesi Asiye birbirinin en yakın arkadaşı aynı zamanda. Sizin annenizle ilişkiniz nasıl?
Annemin korkularıyla kendi korkularımı birbirinden ayırarak yaşamaya başladığımdan beri aramız iyi. Aile, çoğu zaman otosansüre sebep. İlk kitabım henüz yayımlanmıştı. Annem aradı, “Hiç utanmıyorsun değil mi bu yazdıklarına? Zerrin Teyzenler burada, senin internet siteni açayım, kızımın şiirlerini okutayım dedim, yerin dibine girdim, onlar ne öyle?” deyip kapattı. Siteye girdim, süresi dolmuş ve otomatik reklam almış. ‘Pornografik bir ürün’ reklamı... Edebi kariyerim için çok üzücü çünkü annem o reklam metnini benim şiirim sanıyor. Anneme karşı isyan bayraklarını çekmeden önce her zaman isyan bayrağını çekeceğimi tane tane ve tatlı tatlı, yıllarca süren bir sabırla anlattım.
Taciz bir felaketse ifşa bir cesarettir
Geçen yıla damga vuran şeylerden biri, kadınların edebiyat dünyasındaki tacizleri açıkladığı #metoo hareketiydi. Siz nasıl yorumluyorsunuz?
Kadın ve LGBTİ+ hareketinden güç bulan ama kendi doğalında büyüyen bu sesi çok kıymetli buluyorum. Taciz bir felaketse ifşa bir cesarettir. Bu cesareti gösteren ve henüz gösteremeyen herkesin yanında olunmalı. Yalnız yürümediğimizin en büyük kanıtı.