Güncelleme Tarihi:
Pek bir şeye konsantre olamama, huzursuzluk ya da uykusuzluktan kaynaklı yorgunluk hissetme...
Bir kitabın kapağını kapattıktan sonra böyle hissettiğiniz oldu mu hiç? Ya da zihninizden sürekli son okuduğunuz kitaptaki sahnelerin geçtiği, okuduklarınızın sizde uyandırdığı duyguların tekrar tekrar canlanmaya devam ettiği? Biraz özlem, biraz da bir boşluk hissiyle boğuştuğunuz... Bir kitabı okuduktan sonra biraz akşamdan kalma gibi hissettiniz mi hiç? İşte ‘book hangover’ yani direkt çevirdiğimizde ‘kitaptan kalma’ durumunda olanlar bunları yaşıyor. Geç saatlere kadar eğlenilen ve çok içki içilen gecelerin sabahında hissedilen ‘akşamdan kalma’ (hangover) tabirinden türetilmiş bir kelime bu. İki yıllık pandemi arasında sonra bugün yeniden kapılarını açan 39. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın yolunu tutan pek çok kişi bu etkiyi yaratacak kitapları bulmaya gayret edecek. Büyükçekmece’deki TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde 11 Aralık’a kadar sürecek fuara gidecek olanlara ilham vermesi için okuduğu kitabın etkisiyle altüst olma hissini yaşayanlara onları ‘serseme çeviren’ kitapları sorduk.
‘İnsana, sevgiye, ilgiye dair ne varsa o kitabın sayfalarındadır’
Doğan Hızlan, Hürriyet yazarı
“Beni derinden etkileyen, okuduktan sonra altüst eden kitap hangisi?” Bu soru hayatında çok az kitap okuyan biri için geçerlidir. Ama ömrü kitap okuyarak, yazarak geçen biri için böyle bir seçim pek doğruyu içermez.
Dün okuduğum kitabın etkisi bir gün sürer, ertesi gün başka bir etki alanına girerim. Gene de iki kitaptan söz edebilirim: Biri defalarca okuma isteği duyduğum Antoine de Saint-Exupery’nin ‘Küçük Prens’idir. İnsana, sevgiye dair ne varsa o hepsi kitabın sayfalarındadır. Kendinizi tanımak için bir kitabı daha salık vereceğim: Dostoyevski’nin ‘Yeraltından Notlar’ı. Kişilik analizini, itiraf yolunu açan bir kitap.
‘Yeni başlayacak olanları delice kıskanıyorum’
Bahar Çuhadar, Hürriyet
Kitap Sanat editörü, tiyatro yazarı
◊ ‘Napoli Romanları’ (Elena Ferrante): Hâlâ etkisindeyim, hâlâ biri ‘Elen...’ diye söze girse yerimde zıplıyorum, yeni başlayacak olanları delice kıskanıyorum.
◊ ‘Yeşil Peri Gecesi’ ve ‘Osman’ (Ayfer Tunç): İki kitabın da etkisinden günlerce, haftalarca, aylarca çıkamadım. Özellikle ‘Yeşil Peri Gecesi’ özgün karakteri Şebnem’le, Şebnem’in kalbine, beynine giden damarlarda bizi çıkardığı yolculukla, yaşadığı dönemi aktarışıyla kusursuza yakın bir roman.
◊ ‘Körburun’ (Hikmet Hükümenoğlu): Türkçe edebiyata son 10 yılda armağan edilmiş en büyük yapıtlardan biridir.
‘Oblomov’un miskinliğinde kendimi gördüm’
Şenay Aydemir,
Posta Kitap Eki editörü
◊ ‘Kuyucaklı Yusuf’ (Sabahattin Ali): Ortaokulda romanı okuduğumda bir süre etkisinden çıkamadım. Aynı zamanda hızla başka hikâyeleri okumak, yeni hayatlara dahil olma isteğimi ateşleyen bir romandı.
◊ ‘Oblomov’ (Ivan Gonçarov): Hayatta yapmak istediğim şeyler için harekete geçmekte zorlandığım bir dönemde okumuştum ve Oblomov’un miskinliğinde kendimi görüp dehşete kapılmıştım.
◊ ‘Bir Gün Tek Başına’ (Vedat Türkali): Üniversite yıllarımda, geleceğime yön
veren kararları almamda Günsel
karakterinin hayata karşı duruşu bana
yol göstermiştir.
‘Âşık olmuş gibiydim; günlerce kitabı düşündüm’
Aslı Perker, gazeteci-yazar
◊ ‘Robinson Crusoe’ (Daniel Defoe):
İlk ‘hangover’ımı 9 yaşımda yaşadım.
Nasıl oldu, bilmiyorum, biri ‘Robinson Cruseo’yu elime verdi. Kapağı kapattığımda ben artık eski ben değildim. Günlerce her yerde, her an kitabı düşündüm. Âşık olmuş gibiydim...
◊ ‘Moby Dick’ (Herman Melville):
O kadar etkilendim ki yıllarca başucumda tuttum, yattığım yerden rastgele bir sayfasını açıp bakmayı huy edindim.
◊ ‘Cutting for Stone’ (Abraham Verghese): Bitirdikten sonra da kimsenin dediklerine konsantre olamaz bir halde dolaşmıştım.
◊ ‘Çavdar Tarlasında Çocuklar’
(J.D. Salinger) Holden Caulfield hepimizin tam olmak istediği gençti.
‘Arkasında yazan içten hikâye sabırsızlandırıyor’
Duygu Özdemir, dijital içerik üreticisi @1kitap.1mekan
◊ ‘İle’ (Oruç Aruoba): Kelimelerin gücüne sığınarak bir ilişkinin her evresini duygularımıza dokunarak anlatır.
◊ ‘Günlerin Köpüğü’ (Boris Vian): Hikâyenin saçmalığıyla gerçekliğin kesiştiği noktada başlıyor aslında her şey. İçinde yoğun bir ironi barındıran oldukça nahif bir aşk hikâyesi benim için. Boris Vian’ın patafiziğe inancı da bu romanı benim için oldukça özel kılan nedenlerden biri.
◊ ‘İklimler’ (Andre Maurois):
Fransız edebiyatındaki aşkın farklı bir yeri vardır benim için. Helikopter Yayınları’nın kendine has tarzına da o kadar
uymuş ki! Arkasında yatan içten hikâye kitaba başlamak için sabırsızlandırıyor.
‘Üzerime bir büyü yapılmış etkisi bırakmıştı’
Eylül Görmüş, dijital içerik üreticisi, @1kitap1film.us
◊ ‘İskenderiye Dörtlüsü’ (Lawrence Durrell): Yazarın kusursuz mekân yaratma becerisi, eşsiz karakter tahlilleriyle birleşince bu kitap bende üzerime bir büyü yapılmış etkisi bırakmıştı.
◊ ‘Yarınki Yüzün’ üçlemesi (Javier Marias): İspanyol yazar Marias’ın detaycı bakışı, küçük şeylere yüklediği anlamlar, bunları anlatışı... Ben Marias okurken dünyayla ilişkimin dönüştüğünü hissediyorum, kendi ellerimin hareket ediş biçimine bile başka türlü bakıyorum. .
◊ ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ (Gabriel Garcia Marquez): Büyülü gerçekçiliğin kült kitabı. İnsan bittikten sonra sarı kelebeklerle sarmalanıp dünyaya Ursula’yla beraber gökyüzünden baktığını hissediyor.
‘Suçu ve cezayı sorgulamak galiba bende onunla başladı’
Derya Alabora, oyuncu
◊ ‘Suç ve Ceza’ (Dostoyevski): Çok etkisinde kaldığım bir kitaptır. Raskolnikov yazılmış en iyi karakterlerden biridir bana göre. Hayatı sorgulamaya başlar. Başka insanların hak bilerek yaptığı şeyleri neden kendisinin yapamadığı, savaşta öldürdüğün zaman kahraman olunduğunu ama hayatta neden böyle olmadığı gibi... Ve bu sorgulamaların sonucu tefeci kadını öldürür, bu adalettir ona göre. Ama sonuç düşündüğü gibi olmaz. İlk okuduğum kitaplardan biridir lisede. Suçu ve cezayı sorgulamak, hayatın adaletsizliğini düşünmek galiba bende Raskolnikov’la başladı. O yüzden çok önemlidir.
‘Hayata daha sıkı ve üreten biri olarak asılmamı sağladı’
Nejat Yavaşoğulları, müzisyen
◊ ‘Bu Dünyadan Nâzım Geçti’ (Vâlâ Nureddin): Ellerinde şiir dolu bir bavulla her yere yürüyerek gidiyor iki genç arkadaş. Yıllar sonra tekrar okuduğumda çok etkilendim. Ayrıntılar muhteşemdi..
◊ ‘Ela Gözlü Pars Celile’ (Osman Balcıgil): İmparatorluğun son dönemi, erken Cumhuriyet yılları ve bir annenin oğlu için çırpınması... Çok etkileyiciydi.
◊ ‘Özgürlük Yolları 1: Akıl Çağı’ (Jean Paul Sartre): Sarılık olup evde yatarken üniversite yıllarında okuduğum kitap... Aynen bizlerin yaşadıkları bir başka felsefik bakışla karşımdaydı. Hayata daha sıkı ve üreten biri olarak asılmamı sağladı sanki.
‘Çocuk kitabı kılığında edebiyat harikası’
Melikşah Altuntaş- Sinema yazarı
◊ ‘Dul’ (Jean Louis Fournier): Bu eşsiz anlatı, geride kalanın yarattığı boşluğu anlamlandırabilme ihtiyacından doğmuş, uzun süre insanın zihninden çıkmayan, muazzam bir okuma deneyimi yaratıyor.
◊ ‘Tilki 8’ (George Saunders): İnsanoğlunun yıkıma dair tutkusu, parçalama ve yok etmekle ilgili vahşi güdülerini mercek altına alan bu harika öykü, çocuk kitabı kılığına girmiş gerçek bir edebiyat harikası.
◊ ‘Ateş Sönene Kadar’(Aylin Balboa): Yazarın birbirini takip eden nefessiz kalma öykülerini içeren kitabı, umutla umutsuzluğun el ele verip insanın canına nasıl okuduğunu kulağınıza üflüyor.
‘Kadınlar için her zaman daha zor’
Elçin Yahşi, gazeteci, Oksijen yazarı
◊ ‘Anna Karenina’ (Tolstoy): ‘Kitaptan kalma deyimi’ icat edilmeden çok önce, liseden hemen sonra okuduğum romanın hâlâ etkisindeyim. Hayatın da, aşkın da kadınlar için her zaman daha zor olduğunu kafama kazıyan bir kitaptı.