Aslı BARIŞ Fotoğraf: Emre YUNUSOĞLU
Oluşturulma Tarihi: Nisan 06, 2018 18:17
Davranışsal ekonomi ve oyun teorisi uzmanı Prof. Eyal Winter, yeni kitabı ‘Akıllı Hissetmek’i tanıtmak için İstanbul’daydı. Santralİstanbul’da bir söyleşi gerçekleştiren Winter’a göre iyi bir hayatın şifresi, insanın mantığının ve kalbinin işbirliği içinde olması.
Kalbinin sesini dinle’ ya da ‘Mantıklı ol’. Bu günlük hayatımızda sıklıkla duyduğumuz iki cümle. Ancak siz bu zıt kutupların aslında anlaştığını açıklıyorsunuz...
- Mantık ve duygu karar almada işbirliği içinde olmalı. Duyguların, insanların karar alma süreçlerine etkileriyle ilgili bilinen iki yanlış var. İlki, aklın ve kalbin birbirleriyle çatışma içinde olması. İnsanlar, stratejik ya da günlük kararları alırken mutlaka mantıklarıyla hareket etmeleri gerektiğini düşünür. Ama aldığımız en mantıklı kararlarda duygular da rol oynar. Mantık ve duygu, işbirliği içinde çalışır. İkinci bilinen yanlış ise, duyguların karar alma süreçlerinde olumsuz etkilerinin olduğu yönünde. Halbuki duygular, mantıklı kararlara varmamızda yardımcı olur. Mesela, öfke, salgılanan adrenalini artırdığından kişilerin daha fazla odaklanmasına ve finansal konularda daha doğru kararlar vermelerine yardımcı olabilir. Örnek vereyim: Patronunuz size hak ettiğiniz ücreti vermiyor. İki yol var: Duygusal ve rasyonel. Rasyonel taraf, ‘işimi kaybetmeyeyim’ korkusuyla bu öfkeyi bastırıp, onunla konuşmamayı seçtirir. Duygusal taraf ise karşısına geçip, aşırı sinirli bir tavırla konuşmayı... Sinirli bir üslupla karşılaşan işveren, size daha sinirli davranabilir. Ama içinize atarsanız, zam alamazsınız. Ancak kararında bir öfke göstermek tüm bu süreçten başarıyla çıkmanızı sağlayabilir.
Sadece kalbinizin sesini dinlerseniz mahvolabilirsiniz ‘Kararında’ anahtar kelime sanırım...- Kesinlikle. Bu karar verme mekanizmasının her adımında geçerli olmalı. Öfke de, sevgi de kararında olmak durumunda. Yoksa sizin için yıpratıcı bir hal alabilir. Aşktan örnek vermek gerekirse, birine aşırı derecede bağlanırsanız, bir noktadan sonra ona duygusal yük olur, kendinizden soğutabilirsiniz. O yüzden hem mantıklı hem duygusal olmalısınız. Sadece kalbinizin sesini dinlerseniz, mahvolabilirsiniz.
Hislerimizi nasıl kontrol edebiliriz ki?- İnsan mantığı ve kalbini işbirliği içinde tutmayı öğrenebilir. Akılcı duygusallık mümkün. Bunun yöntemleri var: Yazmak örneğin, iyi bir yöntemdir. Sadece aşk için değil; hayatın her alanında. Hisleriniz aklınızla çatışma halinde olduğunda kâğıt kalem alıp olasılıkları listeleyin. Ne yaparsanız, nasıl sonuç alırsınız, o durum karşısında neler hissedersiniz... Bunu yazarak kendi kendinize zaman içerisinde telkin edebilirsiniz.
Kitapta aşk ve cinsellik hakkında ‘klişeler’ ve gerçekler üzerine uzun bir bölüm var. Oradan yola çıkarak soruyorum: Bir insanı kendinize aşık etmek mümkün mü?- Olabilir. Amerika’da bir araştırma yapıldı:. Yapılan bir deneyle, birbirini tanımayan birkaç insan eşleştirildi. Bazı çiftler sohbet konusunda özgür bırakıldı. Ancak birkaçında farklı bir yöntem uygulandı: O çiftler birbirlerine 36 soru sordu. Bir süre de konuşmadan birbirinin gözlerinin içine baktılar. Bu yöntemi izleyenler, 45 dakikada âşık oldu.
Nasıl sorular bunlar?- Oldukça şahsi... ‘Annene ilk ne zaman kızdın?’ ya da ‘En berbat anın nedir?’ gibi... İşin sırrı kendinden bir şey vermek. Kendinizle ilgili kimsenin bilmediği bir şey anlattığınızda, karşınızdaki ona yatırım yaptığınızı düşünüyor. Bir parçanızı ona vermişsiniz gibi hissediyor. O da buna karşı size yakınlık, güven hissetmeye başlıyor. Ve kendini ister istemez yakınlaşır halde buluyor.
Var olsun güçlü kadınlar
“Benim hikâyem de 30 Nisan gece yarısı başladı. Hayatımın değişeceği dakikalara girmişim meğer. Çocuklarımın babası yine bir iş yemeğindeydi o gece. İki çocuklu, mutlu, kendi halinde yaşayan, sırada evlik yaşayan bir aileydik. Gece çocukları yatırmıştım, ben de yeterince günün yorgunuydum zaten. Işıkları kapattım, yatağıma uzandım. Amacım uyumaktı ama bir türlü uyku benimle değildi. Biraz oyalandım yatakta ama olmadı, bir türlü uyuyamadım. Kalktım, neden bilmiyorum, ışıkları yakmadan mutfağa doğru yürüdüm gecenin karanlığında. Camın önünde bir sigara yaktım ve bir şey, bana kafamı kaldırarak dışarı bakmamı söyledi adeta. Kafamı kaldırdım ve camdan dışarı baktım. İşte, o an! İşte, tam o an, hayatımın altüst olduğu andı çünkü çocuklarımın babası ve arkadaşım dediğim, hemen her gün evime girip çıkan kadın karşı binaya giriyordu.”
Bu satırlar, Tuba Ezici’nin ilk kitabı ‘#otuzundansonra’dan. Olimpos Yayınları’ndan çıkan kitap için Ezici, “Kadın dünyadaki tüm acıları, tecrübeleri, zevkleri bu yaşa kadar deneyimlediği ve adına ‘erkek’ denilen fakat birçoğunun ‘adam’ diye bile tanımlanamayacağı o sözde kalp ve beyin taşıyan fakat bu ikisi arasındaki dengeyi kurmakta oldukça zorlanan varlıklar olmadan da hayata devam edilebileceğini, kendi ayakları üzerinde durabileceğini otuzundan sonra anladı” diyor ve ekliyor: “Var olsun kadınlık, var olsun güçlü kadınlar, var olsun bu kitap sayesinde kendinden emin, hayatına devam edecek olanlar...”