Güncelleme Tarihi:
Geçen hafta bir e-posta geldi, Akmerkez’deçocuk müzayedesi yapılacakmış. Merak ettim. Hayatımda hiç müzayedeye katılmamıştım. İkizlerle gideyim dedim ama ‘Çocuk bu, yanlışlıkla bir esere 20 bin dolar verse kaç yıl çalışmam gerekecek’ diye de düşündüm hani...
Velhasıl bir pazar, tuttuk Akmerkez’in yolunu, benim kafamda deli sorular, cebimde limiti düşük bir kredi kartıyla! Müzayede alanına varınca önce tabloları inceledik. Çoğu, çocukların ilgisini çekebilecek, renkli eserlerdi ama son derece başarılı sanatçıların imzalı, gerçek tablolarıydı yani.
Her birine 250 lira açılış fiyatı belirlenmişti. “Peki biz beğendiğimiz tabloyu nasıl alacağız anne” sorusu geldi. Bir formül bulmam gerekiyordu. Dedim ki “Sadece 1 tane alacağız. En fazla 400 lira bütçeniz var. Şimdi en beğendiğiniz tabloyu seçin. O tablolar çıktığında 400 liraya kadar arttırabilirsiniz. Birinciyi aldığınızda duracağız.”
Vah benim iyimser başım! Tabii ki işler öyle kolay yürümedi. Önce bayrağı kim tutacak kavgası çıktı. Mehmet, Deniz’i itti. Deniz de onun koluna yumruk attı. Herkes bize bakıyor. Bir de yani koskoca Hürriyet gazetesinin anne-çocuk yazarı sıfatıyla oradayım. “Yapmayın evladım, bakın şöyle yapalım” derken bağrışları yükselince “Yeteeer, vallahi paralarım” gibi yanlış bir cümle çıkmış olabilir ağzımdan!
Vee, büyük an geldi. Alanda herkes yerini aldı. Müzayede yöneticisi Rahmi Çöğendez müthiş deneyimli ve babacan biriydi. Her seferinde o tablonun sanatçısı hakkında çocukların anlayacağı sadelikte bilgiler verdi ve öyle satışa başladı. Zaten bu organizasyonu sadece çocuklara sanat sevgisi aşılamak için organize ediyormuş. Çocukların heyecanlarını onlarla birlikte yaşadı ve onları çok iyi kontrol altında tuttu. Hatta altı tane tablo alan bir çocuğa tatlı tatlı “Sen altı tablo aldın ve çok mutlusun değil mi? Bak bu arkadaş hiç almadı, o da mutlu olsun mu” dedi.
Başta bayrak Memo’da duruyordu. İlk resimlerde sakince beklemeye çalıştı ama ortamda müthiş bir heyecan vardı. O da kendini kaptırıverdi. “Anne ben aslında bunu sevmiştiiiim” diye her esere bayrağı kaldırmaya başladı. Fakat eser 400’ü geçince bana bakıyordu, hayır anlamında başımı sallayınca duruyordu. Bunu gören Rahmi Bey ona “Aferin kontrollü olduğun için” dedi. “İşte” dedim “pedagojik eğitim hayatın içinde”. Sonunda alandaki herkes olayın heyecanına kapılmıştık. Mehmet deli gibi resim almaya çalışıyor. Ama her birinde fiyat 400’ün üzerine çıkınca hayal kırıklığı yaşıyor. “Oğlum beğenmediğin resimlere kaldırma, boş yere sevmeyeceğin bir şeyi alma” diye uyarıyorum. Sırf o başarma duygusunu yaşamak için “Hepsini çook beğeniyorum anneeee” diyor. Ben artık gülmeye başladım. Saldım çayıra Mevlam kayıra...
Bir ara bir tablo yine 400’ün üzerine çıktı. Memo durdu ama heyecandan içi içine sığmıyor. Bayrağı sağa sola sallarken Rahmi Bey “Küçük beyden 500 lira” dedi. Mehmet bir anda dehşet içinde bana döndü. Çocuğumun gözlerini hiç o kadar büyük görmemiştim! Tam “Satıyoruuuumm, saaaattt…” derken başka bir çocuk 520’ye çıkardı ve Mehmet “Ooohh” diyerek sandalyesinden eriyerek aktı resmen. Ve müzayededeki hepimiz o an kahkahalarla gülmeye başladık…
Sonra fark ettim ki 400 lira limitinde kalırsam bir tablo alma şansımız bayağı az. Kıyamadım, eve hayal kırıklığıyla dönmesinler istedim. Ama istikrarlı da olmam lazım. Malum, iyi ebeveynliğin olmazsa olmazı. Dedim ki: “Şartlar değişti, 500 liraya çıkabilirsiniz.” Ve sevinç çığlıkları...
Sonunda Memo 500 liraya bir tablo aldı. Bu sefer de Deniz o kadar üzüldü ki o deneyimi yaşayamadığı için… Bunu hiç hesap etmemiştim. Parasında değilim ama sözümden dönmek istemiyorum. Bizimle birlikte gelen yakınım dedi ki: “Deniz’inkini ben alacağım.” Deniz aldı bayrağı. Normalde duygularını pek göstermez ama ortamın heyecanına o da kaptırdı kendini. Çok sevindim buna. Fakat o da heyecanla ilk beğendiği tabloyu unutup başka bir tablo aldı. Gözlerinden sicim gibi yaş aktı. “Seni anlıyorum, yanlış karar verdin ve üzülüyorsun. Sabretseydin istediğin tabloyu alabilecektin belki. Ama belki de alamayacaktın” dedim. Ve o tablo 750’ye satıldı zaten. Bunların hepsi tecrübe oldu onlara. Tabloları alıp evimize mutlu döndük. Yolda yine tartıştılar, o ayrı. İkiz çocuklu hayatta rekabet asla bitmez!