Güncelleme Tarihi:
Derya Bengi, ‘Türkiye’nin şansı’ olarak kabul edebileceğimiz müzik yazarlarından. Elini attığı her işte, insanı kıskançlığa sürükleyecek kadar titiz bir arşivciliği var. Çoğunluğun detay göreceği şeylere takılıyor; onları kurcalamaktan, açmaktan büyük haz duyuyor. Yazmaya değer bulduğu minicik bir bilgi bile o kadar ilgi çekici oluyor ki, hem okurken büyük zevk alıyorsunuz hem de gerçek bir başvuru kaynağına dönüşüyor.
2012’de küratörlüğünü üstlendiği ‘Uzayda Bir Elektrik Hasıl Oldu: 1960’larda Müzikli Türkiye’ sergisini gördüyseniz, 2014’te yine küratörü olduğu unutulmaz ‘İşte Benim Zeki Müren’ sergisini gezip kataloğunu aldıysanız, 2016’da çıkan ‘50’li Yıllarda Türkiye: Sazlı Cazlı Sözlük-Şimdiki Zaman Beledir’i gördüyseniz, ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.
Jim Morrison’ın kehaneti
Gelelim son kitap ‘60’lı Yıllarda Türkiye: Sazlı Cazlı Sözlük-Dünya Durmadan Dönüyor’a... Önce Bengi anlatsın: “A’dan Z’ye, Ajda’dan Zorba’ya uzanıyor; 60’lı yılların Türkiye’sinin ritmi üzerinde şarkılar, türküler mırıldanıyor. Bu sazlı cazlı sözlüğün efendisi de müzik, hizmetçisi de. Müzikten yola çıkarak, nice on yıla bedel bu kısacık ama karmaşık on yılda geziniyor, anılar ve öyküler derliyor, 1960’larda yaşanan olayların siyasi ve kültürel boyutlarına eğiliyor.”
60’larda değişimin hızı baş döndürücü Bengi’ye göre. Önsözde şöyle anlatıyor: “40’lı yıllarda, II. Dünya Savaşı’nda veya hemen savaş sonrası yeniden toparlanma evresinde doğan bebekler şimdi dünyayı değiştirmek istiyordu. Jim Morrison, ‘Gelecekte insanlara çok güzel görüneceğiz’ derken bir kâhindi sanki. Daha o günlerde 60’ların etrafında bir sihir halesi belirdi, kazasız belasız bugünlere kadar geldi. 60’ların müziği, sineması, modası, estetiği, idealizmi, ruhu sonraki kuşakların da benliğine kazındı. 60’larda yaşamayı kim istemezdi ki?”
Sultanahmet hippileri epey uğraştırdı
Bu seri ne kadar devam edecek, günümüze kadar uzanacak mı?
- 70’lere çalışmaya, kaşınmaya başlamış durumdayım. Zaten 70’ler bir bakıma 60’ların problemli küçük kardeşi gibi. Doğrusu 80’ler de şimdilik gayet çekici geliyor.
Malzeme çeşitliliği açısından hangi kitabı daha ‘bereketli’ buluyorsunuz?
- 60’ların başlıbaşına bir yüzyıla bedel olduğunu düşünüyorum. Sonraki onyıllar da hep 60’lara referansla, onunla hesaplaşa hesaplaşa kendi serüvenlerini yaşıyor.
En şaşırdığınız bilgi hangisi oldu?
- Kıbrıs krizlerine bağlı olarak Yunan müziğine gösterilen tepkinin hikâyesi şaşırtıcı ayrıntılarla dolu. Sokak lambasına kırmızı krapon kâğıdı bağlayarak gitar çalan bir grup gencin, kırmızı ceket giyen Mesut Aytunca’nın komünizm propagandası zannıyla gözaltına alınması şaşırtıcı olmasa da komik.
Peki en uğraştıran madde?
- Sultanahmet hippileriyle ilgili maddede, zengin malzemeyi eleyerek ideal dengeyi tutturmak için epey uğraştım.
Mazhar ile Fuat’ı tanıştıran şarkı
Fuat, Kalamış’ta yolda giderken, koltuğunun altında ‘Rubber Soul’la yürüyen birini görür. Aşağı yukarı aynı yaştadırlar. Fuat hemen yanaşır, “Kardeş, ben bu plağı dinlemezsem hasta olurum” der, “n’olur bir yere gidip beraber dinleyelim”. Mazhar ile Fuat böylece tanışırlar. Fuat’ın baterist bir arkadaşının evine giderler, pikabı çalıştırırlar. Bir yandan plak çalarken, Fuat telleri kopuk bir gitarla akorları çıkarmaya çalışır, Mazhar şarkıları mırıldanır. Fuat bakar ki Mazhar ‘John Lennon gibi söylüyor’, hemen teklifi yapar: “Sen neymişsin yaa, bizim gruba girer misin?” Bizim grup dediği, Semih Oksay’la kurdukları Kaygısızlar’dır...