Güncelleme Tarihi:
Bazı klişe tanımlara, gerçekten öyle hissedildiği için değil artık dile pelesenk olduğu için, başka türlü söylenmesi yakışmayacağı düşünüldüğünden başvurulur. Tecrübeli bir gazeteciyi anarken ‘usta’ sıfatını yapıştırmak da böyledir. Ama şimdi sarf edeceğim ‘usta’ sözcüğü bence yerli yerine oturuyor.
1968 neydi? Cevabı zor, üstelik karmaşık da ama kitabı baştan sona okuyunca tatmin oluyorsunuz. Neden zor bir soru olduğunu, o dönemde ODTÜ’de öğrenci hareketinde yer alan yazar, çevirmen Müfit Özdeş’in 68’i ‘körün fili tarifi’ne benzetmesinden anlayın: “Çok sayıda körün kendi tuttuğu yerden, Kemalistlik, komünistlik, özgürlükçülük diye tarif ettiği bir file. Ve bu körlerin hepsi bir ölçüde haklıydı, çünkü biz ‘körler’ 68’i birbirinden çok farklı ve çelişkili bir biçimde yaşamıştık.”
Alev Er’in en önemsediği tarifin, 1968’i, hareketin içinden gözlemleyen Fransız sosyolog Alain Touraine’den geldiğini not edelim (üstelik bu tarif, 68’de yaşananların dumanı tütüyorken yapılmış): “(...) Mayıs 68, endüstri toplumunun son, bilgi teknolojisine dayalı endüstri sonrası toplumun ilk sınıf mücadelesi eylemiydi; 68, her iki toplumun kavşağında yaşandı. Biri bitip öteki başlarken. Mücadele de eski toplumdaki gibi burjuvazi ile proletarya arasında değil, teknokratlarla kamu hizmetinden yararlananlar arasındaydı. Gelecekte toplumsal mücadelenin artık böyle seyredeceğini müjdeleyen bir şimşekti 68.”
Touraine’in bir makalesini de içeren kitapta, 1968’in Türkiye’deki en önemli aktörleri konuşuyor. Öğrenci liderleri, sendikacılar, yayıncılar... Ertuğrul Kürkçü, Atıl Ant, Fahri Aral (Bir ara not: Kitapta Türkiye’deki 1968’in problemleri arasında kadınların azlığına dikkat çekiliyor, haliyle kitapta konuşulan kadın sayısı çok az, sadece üç. Sendikacı Çimen Keskin Turan’ın o dönemde devrimci isimlerin arasında bile kadınların nasıl ikinci plana itildiği yönündeki sözleri dikkat çekici)...
Bu isimlerin çoğu 1968 için bedel ödemiş, hapis yatmış, kaçak yaşamış. Sonra da ülkenin önemli aydınları, akademisyenleri, siyasetçileri, gazetecileri (kimi zaman da işadamları) arasına girmişler. Türkiye’yi şekillendirmeye devam etmişler. Kimileri değişmiş, kimileri dönüşmüş... Alev Er, “Hiçbir şeyi kendi zamanınla yargılama, her şeyi kendi zamanıyla yargıla” diyor bu kitap için yazdığı sunumda. Bu röportajları, bu sözün ışığında okumak gerek.
Çoğuna Özer’in imza attığı yeni röportajlar, Alev Er’in 30 yıl önce yaptıklarıyla sırıtmadan yan yana durabiliyor. Kitabın tamamı, Er’in orijinal versiyonu bir yazı dizisi olarak yayımladığı ilk günkü keşif duygusuyla hâlâ okunabiliyor.
68’in bir şekilde devam edip etmediğini, yakın tarihin bugüne eklenip eklenmediğini (ya da zincirin nerede kırıldığını) görmek için...
Gezegenin tüm ezilenleri beraber
(Kitaptaki röportajlardan bölümler)
Masis Kürkçügil anlatıyor: “Troçki’nin bir lafı vardır, ‘Olayların önünde koşmayın’ der. 1968’de olayların çok önünde koşuldu ve maalesef duvara toslandı. Birçok deney de heba oldu. Tabii bugün dünyada da durum belli, ama madem bizden konuşuyoruz. Bizim 68’imiz maalesef sıçrama yapamadı ve bunun ürünlerini 12 Eylül arifesinde de gördük.”
İlkay Alptekin Demir anlatıyor: “68’in üniversiteli gençleri hiç de ‘ah vah’ demedi. Bütün dünyada bu yeni durumu tersine çevirdiler, kendilerine biçilen yeni rolde kent ve kırın kol emekçileriyle, gezegenin tüm ezilenleriyle birleştiler. 68’in elli yıl sonra bile anılıyor olması tek tek 68’lerin özelliklerine ya da bireylerin yaşadığı olağandışı anılara değil, işte tam da buna bağlı bence.”