Güncelleme Tarihi:
DEMET AKBAĞ: SERMİYAN BENİ İKİ CÜMLEYLE TAVLADI
Demet Hanım, Sermiyan Bey bu rol için sizden başka kimseyi düşünemediğini söyledi. Sizi bu sözlerle mi tavladı?
- Beni iki cümleyle tavladı. “Gerçek bir hikâyeden söz ediyoruz, önce babaannem” diye başladı... Sonra “Çok uzun zamandır kafamdaki senaryoyu yazma hayalim vardı” dedi. “1957-1960 yılları arasında babaannem, dedemin zamansız ölümü nedeniyle Midyat’ta belediye başkanlığı yapmış. Okuma yazma bilmeden Türkiye’nin ilk kadın belediye başkanı olmuş” diye devam etti.
Ve...
- Ben de “Ne zaman çekiyoruz?” dedim.
Xate (Hate), belediye başkanı olmanın yanı sıra 8 çocuk annesi. Çok güçlü bir kadın sanırım...
- Aslında hepsi öz çocuğu değil. Xate, Aziz Veysel’in dördüncü eşi. Sadece 2 tanesi öz çocuğu ama hepsini büyütüp annelik yapmış, dediğin gibi çok güçlü bir kadın. Çok cesur ve güçlü bir karakter olmasa, bu kadar işin altından kalkamazmış. Üç yıl boyunca belediye başkanlığı yapmış, son derece de sert mizaçlıymış. Buradakileri zaman zaman zorlamış, hep daha iyisi ve doğrusu yapılsın istemiş.
Sermiyan Bey’in anlattıkları arasında sizi en çok etkileyen neydi?
- Bir kadının okuma yazma bile bilmeden belediye başkanlığı yapabilme cesareti göstermesi bence yeterince cüretkâr bir durum. “Tamam, ben bu işi üstüme alıyorum” deyip işin başına geçiyor. Zamanla kendini geliştiriyor, okuma yazma da öğreniyor ayrıca...
BENİM İÇİN DE HÜKÜMET GİBİ KADIN DERLER
Güçlü kadınlar için “Hükümet gibi kadın” denir, filmin adı da buradan geliyor olmalı. Peki size gerçek hayatta bu tarz benzetmeler yapılır mı?
- Evet, benim için de öyle derler. Bence çalışan, evinin geçimini sağlayan her kadın için söylenmeli bu.
Göz önünde bir iş yapıyorsunuz, bunun sevmediğiniz yanları var mı?
- Yok, hayır. Her işin bir bedeli var. Ayrıca başarılı olduğunuzda insanlardan sevgi sözcükleri duyuyorsunuz, bu da işin güzel tarafı. Kaldı ki benim herhangi birinden farkım yok.
Siz de herkes gibiyseniz, o roller nasıl çıkıyor?
- Şöyle; “birileri olmak”, “gibi yapabilmek” gibi bir yeteneğim var. Bunu sergilemeyi de seviyorum.
Hiç başka bir iş yapmayı düşündünüz mü?
- Yok, hiç düşünmedim. Ben şanslı gruba giriyorum, çünkü hayal ettiğim mesleği yapıyorum.
MARDİN’DE GÜN BATIMI MÜTHİŞ
Mardin’e ilk kez mi geldiniz?
- Evet... İlk defa geldim. Daha önce bir turistik gezi hayal etmiştim ama gerçekleştirememiştim.
Sevdiniz mi peki buraları?
- Farklı bir yer. Her şeyden önce tarihi dokusu müthiş.
Mardin’de sizi en çok etkileyen şey ne oldu?
- En çok akşamlarını sevdim. Gece, gökyüzü müthiş. Günbatımı gerçekten çok güzel burada. Keşke daha çok yeşil olsaymış, sarı bir coğrafya burası. Sosyal hayatı da yok denecek kadar az.
İki aydır buradasınız, en çok neyi özlediniz?
- Ailemi ve oğlumu. Sadece iki kez İstanbul’a gidebildim, o da topu topu iki günlüğüne.
Şehir dışında film çekmek zor yani...
- Evet ama bu tür işlerin şehir dışında olması bana daha mantıklı geliyor. İstanbul’da gündüz Xate, eve geldiğinde Demet olmak durumunda kalırsın.
KENDİME 45 GÜNLÜĞÜNE YENİ BİR HAYAT KURDUM
Çekimlerden sonra Demet olmakta zorlanıyor musunuz?
- Çekim sona erdiğinde Demet oluyorum tabii ama burada hep bir aradayken konsantrasyonum bölünmüyor. Dünyevi işler dikkatimizi dağıtmıyor. O yüzden İstanbul dışındaki çekimleri seviyorum. Burada kendimize 45 günlüğüne yeni bir hayat kurduk. İnsan kendi hayalleri doğrultusunda her yeri istediği hale getirebiliyor.
Neler yaptınız bunun için?
- Kendime bir oda yaptım, küçük bir mutfak bile oluşturdum. Özlediğimiz yemekleri kendimiz yaptık. Farklı geçen zamanın da tadını çıkartmak lazım. İçinize sinen bir iş üretiyorsanız, o heyecanla hasret masret kalmıyor, her yere alışıyorsunuz. Katı bir şekilde “ay bunsuz yapamam, bunu istemem” dememek, çok büyük konuşmamak lazım. Her şey insanlar için. Bir gün hayatımızı değiştirmek zorunda kalabiliriz. Hayatın kendisi sürpriz zaten...
Siz çok büyük sürprizlerle karşılaştınız mı?
- Sürprizler olmuştur tabii ama çok büyük bir pişmanlık ya da travma yaşamadım.
AİLE KURMAK ANCAK ÇOCUKLA OLUYORMUŞ
Hayatınızın dönüm noktasını sorsam?
- Hayatımın dönüm noktası, oğlumu doğurduğum gün sanıyorum. Aile kurmak da çocukla oluyormuş. İki insanı birbirine sonsuza kadar bağlayan şey çocuk çünkü... Kendinizden bile öne, ilk sıraya koyabildiğiniz tek varlık evladınız. Hayat onun etrafında dönüyor, kuralları o koyuyor.
Ali’nin oyunculuğa ilgisi var mı?
- İlgisi demeyeyim ama yeteneği var. Oyuncu olur mu bilmem.
Sizin onun için hayal ettiğiniz bir meslek var mı?
- Ben onu özel beceri isteyen bir işi yaparken hayal ediyorum. Bana pek ticaretle uğraşan biri olmayacakmış gibi geliyor. Spor, sanat, müzik, mimarlık gibi daha bir meslek meslek işler yapacak sanki... Ama ona sorarsanız, şimdilik sadece futbolcu olmak istiyor.
TİYATRO PERDESİ YENİDEN AÇILIYOR
Dizi tekliflerine açık mısınız?
- Televizyona iş yapmam gibi bir prensibim yok. Ama o eziyete değecek kadar beni iştahlandıran bir teklif gelmiyor.
Ya tiyatro... O sayfa artık kapalı mı?
- Yok, açılıyor. Yeni bir oyunumuz var. Yılmaz Erdoğan’ın adapte ettiği bir oyunda Yasemin Yalçın’la birlikte oynayacağız. Provalara başlamak için filmimizin bitmesini bekliyoruz.
Peki, son olarak şu cümleyi tamamlamanızı istesem: Bu filmi sevecekler, çünkü...
- Bu filmi sevecekler çünkü trajikomik bir hikâyesi var. Önemli olan gerçek hikâye olması değil. Hikâye örgüsünü, kurgusu ve mizahını, samimiyetini sevecekler filmin.
SERMİYAN MİDYAT: HAYAT ÇOK KEYİFLİ OLSA FİLM ÇEKMEZDİK!
Babaanneniz Türkiye’nin ilk kadın belediye başkanıymış, öyle mi?
- Babaannem bazı kaynaklarda Türkiye’nin ilk kadın belediye başkanı olarak geçiyor ama birkaç araştırma yaptım, sanırım aynı dönemde Artvin ve İzmir’de de kadın belediye başkanları varmış. Bu yüzden ben “Güneydoğu’nun ilk kadın belediye başkanı” dedim.
Filmin tamamı babaannenizin hayatını mı konu alıyor?
- Babaannem ilk kadın belediye başkanı, tamam, ama onun dışındaki olaylar benim kurgum. İnsanların filmde izleyeceği birçok şey gerçek hayatla örtüşmüyor. Filmde de zaten “Az sonra izleyecekleriniz gerçek hayat hikâyeleridir, bununla birlikte bütün kişi ve olaylar hayal ürünüdür. Zira gerçekleri anlatmak için gerçeklerden fazlası gereklidir” diyorum. Salt gerçeği anlatmak çok sıkıcı. Zaten hayat çok keyifli olsaydı biz film yapmazdık. Özünde babaannemden yola çıktım ama bu ülkedeki bütün kadın belediye başkanlarıyla ilgili bir şeyler çektik.
Bu filmi çekmeye ne zaman karar verdiniz?
- Ben bu filmi çekmeyi “Ay Lav Yu” zamanında düşünüyordum. Yönetmen olmanın tadına bu filmde vardım. Bu arada Demet’e çok odaklanmıştım, zamanı olmasaydı filmi bekletecektim.
BİR FİLMİ EN İYİ YAZARI YÖNETİR
Bu ikinci yönetmenlik deneyiminiz. Senaryo yazıp oyunculuk yapmaya başladığınızda da var mıydı bu istek içinizde?
- Yönetmenlik arzum oyunculuktan değil yazarlığımdan kaynaklanıyor. Ben yedi sene televizyona iş yazdım. Benim yazdığımı benden iyi çekebileceklerine de inanmıyorum. Bir filmi en iyi yazarı yönetir.
Egoyla ilgisi var mı bu durumun?
- Egolarım vardır belki, ama bu konunun onunla gerçekten ilgisi yok. Yılmaz Güney, Charlie Chaplin, Bellini, Yılmaz Erdoğan gibi özel üslubu olan insanların yazıp, yönetip, oynamaları filme büyük artılar kazandırıyor.
Siz hangi roldesiniz?
- Faruk karakterini oynuyorum.
Bu rolü başkası oynayamaz mıydı?
- Hayır, Faruk’u bir başkasına anlatamazdım.
Neden?
- Tabii ki başka oyunculardan daha yetenekli olduğum için değil... Sadece karakteri çok iyi tanıdığım, ailede, sülalede zaman zaman gördüğüm için.
DÜNYA SENDEN OLMAYANLARLA HOŞTUR
Siz Mardinli’siniz, hayatınızın bir dönemini burada geçirdiniz mi?
- Yaşamadım ama yaşamış kadar oldum. Ailemden hep bu hikâyeleri dinlerdim.
Hiç görmemiş, nerede olduğunu bile bilmeyenlere Mardin’i nasıl anlatırsınız?
- Filmde Aziz Veysel, bir Süryani ile konuşurken “Dünya senden olmayanlarla hoştur. Onların sana verdiği ilimlerle, kalplerle, gönüllerle hoştur” diyor. Herkes farklı olsun ki insanlığımız ortaya çıksın. Farklılık harikadır. Mardin’le ilgili beni en çok büyüleyen de bu farklılıklar. Süryani, Müslüman, Yezidi; hepsi bir arada ve birbirini sorgulamadan yaşıyor. Mardin’le ilgili beni büyüleyen şey bu.
Burada kaç dil konuşuluyor?
- Süryanice, Kürtçe, Arapça, Yezidi ve Zazalar’ın kendi dilleri, Türkçe...
Siz Türkçe dışında bu dillerden herhangi birini konuşabiliyor musunuz?
- Maalesef.
TV İÇİN YAPTIKLARIM HEP KÖTÜ İŞLERDİ
Televizyona tekrar iş yazmayı düşünmüyor musunuz?
- Yedi yıl yazdım, ömrüm tükendi. Televizyonda yazmak o kadar zor ki. Bir kere kesin kötü yazmak zorundasın.
Sizin bugüne kadar yazdıklarınız kötü işler miydi?
- Evet, kötü işler diyebilirim. Televizyon normlarında iyi işlerdi, bugüne kadar yazdığım her iş ilk üçe girmiştir. Televizyon için başarılı bir yazardım ama herkese iş beğendirmek zorundasın. O anlamda televizyonu sahte buluyorum. Sinemada daha özgürsün.
Film ne zaman vizyona girecek?
- Ocak’ta.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
- Allah iyiliğinizi versin!
DEMET AKBAĞ: EVDEKİ HUZUR İNSANI GÜZELLEŞTİRİYOR
Hep genç ve güzel kalmayı Ali’ye mi borçlusunuz, Zafer (Çika) Bey’e mi?
- İnsanın aile huzuru, iç huzuru çok önemli... Özel hayatında mutlu olmak, problemsiz ve stressiz yaşamak; bunların mutlaka etkisi var. Birazcık da genetik miras. Sanırım Ali doğunca bir hücre yenilenmesi oldu ayrıca... Bütün bunlar birleşince, birazcık da kendine ufak dokunuşlar yapınca, sonuç bu...
SERMİYAN MİDYAT: KARİYER DENEN ŞEYDEN NEFRET EDİYORUM
Bundan sonra kariyerinize yönetmen olarak mı devam edeceksiniz?
- Hayatla ilgili bir şeyler anlatmayı seviyorum. Yazıp, yönetip, oynamaktan memnunum. Ama gelecekte ne olur bilemem. Kariyer denen şeyden de nefret ederim. Hayatla ilgili mesleki anlamda hiçbir planım yok. Kariyerin 21. yüzyıl icadı ve çok sahte olduğuna inanıyorum.