Güncelleme Tarihi:
Bakıyorsunuz bir sabah karşınızda bir “köşeli” yazar.
Nerden çıktı, nasıl bir günde yazar yapıldı, geçmişi nedir, nerden gelmektedir, nereye gidecektir, meslekta kalıcımıdır kimse tahmin yapamıyor bu “köşeli” yazarlar hakkında.
Galiba kendilerine şans tanınanlar, sabah kalktıklarında “ yazar sınıfına alındığını” görenler de şaşırıyorlardır bu işe.
Ne yazık ki bazı çelişkiler ve suni yapılanmalar basında daha göze çarpıyor.
Bunu anlamak için nerden nereye gelindi ona da bakmak gerek aslında.
1970’lere kadar gazetelerde tek yazar var. Bir tek başyazarın yazdığı ve satışı bir milyonu aşan Hürriyet’te, bırakın köşe sahibi olmayı özel haber ve emek verilmiş haberde imza çıksın diye çırpınan muhabirlerin canı çıkardı.
On yılı aşkın süre deneyimim olmasına rağmen ürettiğim özel haberlere iki yıl imzam kullanılmamıştı. Başyazar rahmetli Ecvet Güresin’in vefatından sonra önce imzalı Ankara Notları ile birinci sayfadan yorum yazan Oktay Ekşi, Hürriyet’te iki yıldan fazla imzasız başyazı yazdı. İmzasını iki yıl esirgediler ondan.
1980’lerden sonra ise bırakın özel haberin imzasını, basın toplantısını izleyen muhabirlerin rutin haberi imzalı yayınlanmaya başladı.
İş çığırından çıkınca köşe yazarları sayısı arttı. Sonra “ köşeli” yazarlar dönemi başladı.
İşte ben sabah kalktığında köşesinde resmi ve imzasını görüp şaşıran “köşeli” yazarların kendilerini 50 yıllık yazarların önüne koymalarını hazmedemiyorum nedense.
Şuna getirmek istiyorum sözü açıkcası.
Reklamlar konusunda- duyulan bir ihtiyaçtan, ya da başka gazetelerde örneği olduğu için- Hürriyet’te köşe yazarı olarak eleştiriler yazan Atıf Bir’in, Hakkı Devrim’le ilgili eleştirisi dikkatimi çekti. Bu yazıyı okuyunca mesleki umutlarım azaldı nedense.
Malum üstat ve duayen Hakkı Devrim, Radikal’de köşe yazarı.
Nevzuhûr takımından değil yani. Ben mesleğe başladığımda Yeni Sabah Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmeni Hakkı Devrim. Adı efsaneleşmiş bir gazeteci. Uzak değil 1965’li yıllar.
Yıllarca sonra -Allah herkese nasip etsin- değeri farkedilip kendisine köşe tahsis edilen bir gazeteci. Bununla da kalınmamış, CNN Türk’de enfes söyleşileriyle zihinlere kazınmış bir üstad.
Reklam ve ilancılık dalında uzman Atıf Bir Hoca, pazar günkü bir kısa eleştirisinde Hakkı Devrim’in kendisiyle ilgili eleştirisine pek alınmış. “ Bu nasıl Hakkı Devrim” başlığı altındaki yazısında Üstadı “ tutuculuk” konusunda çok tutarlı bulmuş.
Pes yani.
1950 sonrası, çok partili hayata geçiş sırasında gazetecilik mesleğine damgasını vurmuş, 60 yıl sonra hala ayakta ve saygınlığını korumuş, hatta arttırmış bir gazeteci için tutucu demek doğa yasalarına aykırı.
Bu yakıştırmaya “çüş” demek geliyor içimden ya.
Ama geri alıyorum sözümü.
Çünkü Hakkı Devrim, bazıları gibi hudâyî-nâbit değil.
Ben en iyisi çok sevdiğim atasözüne getireyim lafı.
Çok kullanmadığım ama yeri geldiğinde sarfetmekten haz duyduğum bir atasözüdür.
Abdal ata binince bey oldum sanır.
Meali şöyle: Görgüsüz ve eğitimsiz kişiler, bir rastlantı sonucu önemli bir işin başına geldikleri zaman, durumlarıyla övünüp böbürlenmekten kendilerini alamazlar.
Başka ne diyebilirim ki.
Atalarımız iyi bilir, iyi söylerlermiş.
Sevgiler.
Sezai.
Not: Hudayinabit: Sözlük anlamı kendi kendine yetişen demek. Halk arasında yerleşik tanımı, doğada yetişen hiç bir işe yaramayan ot için kullanılır. Ot gibi biten ama canlılara yararı olmayan bir nesne.