Hong Kong sonsuz devinimin Sydney gerçeküstülüğün kenti

Güncelleme Tarihi:

Hong Kong sonsuz devinimin Sydney gerçeküstülüğün kenti
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 13, 2007 00:00

Kuşağının en iyi şairlerinden biri olarak tanınıyor Şavkar Altınel. 19 yaşından bu yana yurtdışında. ABD’de İngiliz Filolojisi okuyup, İngiltere’ye yerleşti. Kendisini ebebiyatçı ve gezgin olarak tanımlıyor. Hayatına, düşüncelerine ayna tutacak, iç hesaplaşmasını sağlayacak ülkelere yolculuk yapmayı tercih ediyor. Dört şiir, roman gibi yazılmış iki gezi kitabı bu yolculuklardan hatıra. "Hayalim beş-altı aylık uzun yolculuklara çıkmak, geri dönmemek ya da bambaşka biri olarak dönmek" diyor.

Neden gezgin oldunuz, nasıl bir gezginsiniz?

- Sanırım, herkes için "İşte, hayat bu, işte şimdi yaşıyorum!" diye düşündüğü bir deneyim vardır. Bazıları için bu spor yapmak, dans etmek olabilir. Benim için ise yolculuk. Yolculukta iki yönlü bir hareket var. Bir taraftan dünyaya açılıyorsunuz; ama bir taraftan da, değişik şeyler gördüğünüz için, bunları görmekte olan insanın daha fazla farkına varıp kendi içinize çekiliyor, orada ikinci bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Benim için yolculuğun çekici yanı bu. Dış yolculukları bahane ederek kendi içimde yolculuklara çıkmak için gezdiğimi söyleyebilirim.

Sadece yorgunluk ya da yıllık tatil döneminin gelmesi midir sizi geziye çıkaran? Geziye çıkma vaktinin geldiğini gösteren işaret fişeği nedir hayatınızda?

- Dediğim gibi yolculuklara, dünyayı görmek kadar, kendimi anlamak, hesaplaşmak için de çıkıyorum. Dolayısıyla da, yolculuk vakti bunları yapmaya ihtiyaç duyduğumda geliyor. Örneğin, kırk yaşıma yaklaşırken başımı alıp gitmek, hayatımı sorgulamak istedim, bunun için de, Kuzey Yarımküre’de yaşayan birisi için dünyanın en uzak köşesi olan Avustralya’yı seçtim. İyi bir seçimdi. Benim için son derece değişik ve garip olan bir ortamda hayatımın garipliğini ki bu bir anlamda hepimizin hayatlarının garipliği, yaşayıp ölmemizin garipliği daha iyi duydum. Sonradan bu yolculukla ilgili olarak yazdığım Güneydeki Ülke adlı kitabımda Avustralya’yı elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Bunda da başarılı olduğumu sanıyorum, çünkü Atlas Dergisi, beni çok sevindiren bir şekilde, kitabı "son yılların en iyi gezi kitabı" olarak niteledi. Ama Güneydeki Ülke biraz da kendi güneydeki ülkemle, kendi ekvatorumun altına inip hayatımın güney yarımküresine girmemle ilgili.

YAHYA KEMAL VE CONRAD’IN AYAK İZLERİNDEN YÜRÜDÜ

Sizi bir ülkeye, şehre en çok hangi özellikleri çeker?

- Temel amacım dünyaya ve kendime yeni, değişik bir açıdan bakmak olduğu için, yaşadığım yerden olabildiği kadar farklı yerlere gidiyorum. Kırk yaşıma geldiğimde Avustralya’ya gitmem gibi, neden bu dünyada kendimi yalnızca bir yolcu ve yabancı gibi duyduğumu anlamak için de Uzakdoğu’ya gittim, çünkü, küreselleşmeye rağmen, Uzakdoğu hálá farklı bir yer. Umduğum gibi, bana yabancılığımı daha iyi duyurdu ve bu deneyimden de bana Kvangvamun Kavşağı adlı başka bir gezi kitabı kaldı. Hep böyle bir farklılık bulacağımı sezdiğim yerlere gidiyorum. İklimi çok iyiymiş, çok güzel kumsallar varmış, çok ucuza alışveriş edilebiliyormuş diye bir yere gittiğim olmuyor.

Bir kitap, müzik ya da sevdiğiniz sanatçının hayatı sizi uzaklara sürükledi mi?

- Edebiyat hayatımın, olduğum insanın bir parçası. Edebiyatçıların hayatlarını geçirdikleri yerlerde dolandığım çok oldu. Bir ara, o da benim gibi hayatını uzun bir yolculuk olarak yaşayan Yahya Kemal’in şehirleriyle, yani Üsküp, İstanbul, Paris, Varşova, Madrid ve belki de Karaçi’yle ilgili bir kitap yazmak istemiştim. Bu, Batı’da kullanılan deyimle Yahya Kemal’in bir "eleştirel biyografisi" ve her zaman olduğu gibi, biraz da benim otobiyografim olacaktı. Yahya Kemal’in Kendi Gök Kubbemiz’in bir bölümüne verdiği Yol Düşüncesi ismini taşıyacaktı. Bu kitabı yazmak kısmet olmadı, ama kısa bir süre önce, Conrad’ın İngiltere’de yaşadığı yerlerle ilgili, buna benzer uzun bir yazı yazdım.

Gezilerde hafızanıza kaydettiğiniz ayrıntılarda zaman içinde ne gibi değişiklikler oldu? Mesela 20’li yaşlarda da kentlerin sesleri, kokularıyla ilgilenir miydiniz?

- Sesleri, kokuları da görüntülerle hafızama kaydederim. Örneğin, bir Budist tapınağının dışında rüzgárda kendi kendine çalan çanın sesi ya da Güney Kore’nin başkenti Seul’de sokakların bir yerlerde dev bir çorba kaynıyormuş gibi hafif bir yemek kokusuyla dolu olması dikkatimi çekmişti. Bu ayrıntılar gezi kitaplarımda yer alıyor. Yirmili yaşlarımda da şehirlerde bu tür ayrıntılara dikkat ederdim, ama o zaman doğaya kapalıydım. Otuz yıldır İngiltere’de yaşamak beni de İngilizler gibi doğaya karşı duyarlı hale getirdi. Artık gittiğim yerlerdeki bitki örtüsüyle ve hayvanlarla da ilgileniyorum. 2003 kışında Japonya’dayken, bu ülkede, iğne yapraklı olmayan, yani yaprak dökmesi gereken, ama şubat ortasında hálá yemyeşil olan ağaçlar olduğu hemen gözüme çarptı. Gençken, Japonya’da aylarca kalsam o yaprak dökmeyen meşeleri fark etmeden geri dönebilirdim.
/images/100/0x0/55ea2641f018fbb8f86e3cc4


Gittiğiniz kentlerde mutlaka uğradığınız yerler var mı?

- Müzelerdekinden çok, sokaktaki kültür ilgimi çeker. Bu yüzden, hallere, pazarlara uğrarım. Birçok insan görebilme, günlük hayatı izleyebilme fırsatı verdikleri için otobüs garajlarını ve garları severim. Neredeyse bir kasaba büyüklüğündeki Tokyo Merkez Garı’nda saatler geçirdim örneğin.

HİNDİSTAN’DA KALİ’Yİ KEŞFEDECEK

Bugüne kadar en çok nerelerden etkilendiniz? Neler gözlemlediniz?

- Sydney ve Hong Kong bir defadan fazla gittiğim şehirler arasında. İkisine de daha defalarca gidebilir, hatta bu şehirlerde yaşayabilirim. Bir bakıma birbirlerine benziyorlar. İkisinin de ortasından bir su yolu geçiyor, bir kıyıda gökdelenlerden oluşan şehir merkezi, öbür kıyıda da daha alçak yapılar var ve iki kıyı arasında küçük vapurlar gidip geliyor. Ama başka bir açıdan bakıldığında, daha farklı iki yer olamaz. Sydney 3,5 - 4 milyon nüfuslu büyük bir şehir, ama bir yandan da dünyanın öbür ucunda, kaybolmuş küçük bir kasaba gibi. Parramatta Nehri’nin kıyısında uzanan büyük yeşil alandaki asfalt patikalarda yürürken bazen kendinizi tek başına buluveriyorsunuz. Çevrenizde lale meşeleri, okaliptüsler, banyanlar, palmiyeler gibi alışık olmadığınız ağaçlar duruyor, akşama doğru bir saatse yukarıda tarih öncesi pterodaktilleri andıran sarı renkli dev yarasalar uçuşuyor, bir yandan da ağaçların arasından gökdelenler görünüyor. Kurgubilim filmlerindeki gibi, uzun bir uzay yolculuğundan dönüp dünyadaki herkesi yok olmuş bulmuş gibisiniz. Hong Kong’da ise dünyadaki tek insan olduğunuza inanmanız hiçbir zaman mümkün değil. Şehir sürekli hareket halinde. Vapurlar, tramvaylar, metrolar tıklım tıklım, caddelerden insan selleri akıyor, gece olunca da çok sevdiğim o sokak pazarları kuruluyor, bir yandan da gökdelenlerde göz alıcı ışıklı reklamlar yanıp sönüyor. Birbirinin tümüyle karşıtı olan iki hayat tarzı, ama ben ikisini de seviyorum.

Geziler kişiliğiniz ve eserleriniz üzerinde derin iz bırakır mı, anlattığınız iki kentin ne gibi etkileri oldu?

- Yazmak benim için her zaman gezmekten de önemli olan tek şey oldu. Bir noktada, bu ikisinin örtüştüğünü, yolculuğun getirdiği, dünyaya ve kendime bakışı kullanarak yazabileceğimi gördüm, şiirlerimi ve başka yazdıklarımı buradan çıkardım. Yolculuğun bana büyük armağanı bu. Sydney ile Hong Kong’a gelince, biri Güneydeki Ülke’de, öteki de Kvangvamun Kavşağı’nda yaşıyor.

Gelecekte izlemek istediginiz rotalar hangileri?

- 53 yaşındayım. Umarım önümde 20 - 30 yıl daha vardır, ama gene de artık ölümü düşünmenin vakti. Hindistan’a gidip ölüm tanrıçası Kali’nin izini sürmek ve bundan bir kitap çıkartmak isterdim.

Bir gezgin olarak en büyük hayaliniz nedir?

- İki-üç hafta bir yerlere gitmek yerine, beş-altı aylık uzun yolculuklara çıkmak, belki hiç dönmemek, belki de başka birisi olarak dönmek. Serhan YEDİG

EN SEVDİĞİ BEŞ YER

á Avustralya á Hong Kong á Malezya á İngiltere, á İstanbul

Seyahatte ne okuyorsunuz?

Çevreme bakmamı engelleyeceği için, yolculuklarda pek kitap okumam. Günlük hayatı keşif için İngilizce yerel gazeteleri dikkatle okurum.

Ne yiyor, ne içiyorsunuz?

Benim için çok önemli değil, ne bulursam...

Ne giyiyorsunuz?

Singapur’da aldığım bej montumu, güneşe karşı şapkamı.

Nerede kalıyorsunuz?

Odamda duş alacağım, büyükçe bir alanda oturup yol notlarımı yazabileceğim biraz konforlu otellerde.

Neyle seyahat ediyorsunuz?

Uzak ülkelere uçakla gidiyor, sonra da tren ya da otobüsle dolaşıyorum.

Çantanızın vazgeçilmezleri

Tek vazgeçilmezim yol defterim. Yanımda bu defter, pasaportum ve kredi kartlarımdan başka hiçbir şey olmadan dolaşabilmeyi çok isterdim.

Kiminle seyahat ediyorsunuz?

Kendi başıma. Başka türlüsü "yolculuk" değil, tatil olur.

Gittiğiniz yerden ne alıyorsunuz?

Çok değişik ya da tuhaf bir şey görmedikçe hiçbir şey.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!