Güncelleme Tarihi:
Cem Yılmaz’ın Hokkabaz adlı filminin senaryosunu sizden ’çaldığını’ açıkladığınız günden sonra pek çok tepki aldınız. Elinizde bu senaryonun size ait olduğunu ispatlayacak somut bir belge var mı?
- Var tabii. Ama önce şunu açıklamak istiyorum. Olay ilk ortaya çıktığında bir terminoloji hatası oldu. Baştan beri senaryodan değil, özgün hikayeden söz ediyorum. Hikayenin üzerine senaryo inşa etmek kolay.
Özgün hikayeniz noterden onaylı mı?
- Tabii. Bunu herkes görecek. Aslında hikayenin özü şu: Tutunamamış bir sihirbaz ve oğlu para kazanmak için turneye çıkıyor. Bir gösteri sırasında polisiye bir olaya karışıyorlar. Sonra kaçıyorlar. Bu olay bir soygun. Bu soygun bir sihirbazlık aletiyle başlıyor. İki taraflı bir kutu vardır, içine biri girer kaybolur. Benim öykümde bu kaybolma sandık hikayesine dayanır. Hokkabaz’da sandıkta kız kayboluyor. O kızı kaybetmiş, sen başka şeyi kaybetmişsin. Benimkinde düğümü o olay çözer, burada o başlatır. 2000’de notere tasdik ettirdiğim özgün hikayem buna dayanıyor.
Cem Yılmaz da bundan bağımsız olarak aynı şeyleri düşünmüş olamaz mı?
- Ben bu filmi yapmaya karar verdiğim zaman sanat yönetmeni ve asistanlardan oluşan bir ekip kurmuştum. Konu 1965 yılında geçtiği için o dönem kullanılan çay tabaklarını bile bulmuştuk. Sonra hastalandım, filmi çekmek için Anadolu’ya gitmem lazımdı. Doktorlar "Gitme, ölürsün" dedi. "Dansöz"ü çektim. Sonra dağıldık. Benim reji ve sanat grubum GORA’da çalışmak için Cem Yılmaz’a gitti. Hepsi senaryoyu adı gibi biliyordu. Hokkabaz’ın sanat yönetmeni bile birlikte çay tabaklarını bulduğum insan.
Sanat yönetmeni kimdi?
- Yaşar Kartoğlu... Bu arada Eylem Şenkal evinde kalan genç bir manken adayını bize tanıştırdı. Kara kuru, isimsiz bir kız. Baktık çok yetenekli. Okuma provaları yaptırdık. Senaryoyu verdik. O kız seneler sonra Cem Yılmaz’ın beraber olduğu Cansu Dere olarak ortaya çıktı... Hiç konuşmuyorlar mı "Savaş Abi’yle böyle bir proje yapacaktık" diye.
Bütün bunlar Cem Yılmaz’ın haberi olmadan gerçekleşemez mi? - Her şey olabilir ama ben filme başlarken 2000 yılının mayıs ayında bütün öyküyü Akşam gazetesinde yazdım. Haydi bunları okumadı diyelim. Bu beyin takımı da mı ona söylemedi. Metin And ve Sermet Erkin’le birlikte çalışmış. Her ikisi de benim projeden haberi olan insanlar.
Siz filmi izledikten hemen sonra Cem Yılmaz’ı aradınız mı? Yani habercilerle konuşmadan önce?
- Hepsini arıyorum, mesajlar çekiyorum. Kimse çıkmıyor. Bir duvar var aramızda. Bunun üzerine isyan edince "Çocuklar yazalım mı abi" dediler, "Yazın" dedim.
Madem özgün hikayeniz noterden onaylı, neden ilk davayı onlar açtı?
- 2000 yılında noterin bilgisayarı yokmuş. Osmanlı’dan kalma dosyalama sistemi kullanıyorlar. Öyküyü noterden daha yeni çıkartabildim.
İşin bu hale gelmesine üzülüyor musunuz?
- Çok... Hem de çok üzülüyordum. Ben bunu dillendirmek istemiyordum ama çok kırgınım. Telefonlarıma bile çıkmıyorlar.
Cem de Türkiye’de konuşmuyor, politikacılar gibi yurtdışında konuşuyor ve dalga geçiyor. Dalga geçilecek bir şey yok. Ben bir hüzünden, bir ailevi sıkıntıdan bahsediyorum. Aradan birileri çıkıyor, hiçbir şey bilmeden "Utanmıyor musun Cem Yılmaz’ı suçlamaya, yalan söylüyorsun" diyor. Sen ne karışıyorsun abi? Cem’e de bana da şu anda "haklı" ya da "haksız" demek yanlış. Ben daha ilk çıkışında Cem’e destek olmuştum. Çiçeğe can suyu verilir ya... Minik de olsa bir can suyu vermişim. Sen büyümüş, muhteşem bir ağaç haline gelmişsin. Benim seviyeme inip, benimle muhatap olmuyorsun. Almanya’da konuşup benimle dalga geçiyorsun. Ben Hokkabaz’a gittim, sonunda ağladım biliyor musun?
Üzüntüden mi?
- Hayır. Gerçekten çok beğendim ve harbiden ağladım. Oyuncu Cem Yılmaz harika, yönetmen Cem Yılmaz son derece ümit verici. Benim bütün derdim senarist Cem Yılmaz’la.
DENİZ AKKAYA’NIN YAPTIĞINI BİR ERKEK YAPSA DÖVERDİM
Siz de artık polemiklere girmeye başladınız, Deniz Akkaya için "Çişini tutamayan kadın" demişsiniz. Bunlara gerek var mı?
- O şöyle oldu. Deniz Akkaya alkollü yakalanmış. Muhabirlere hakaret ediyor. "Çişim var eve gideceğim. O... çocukları" filan diyor. Magazin muhabirlerine hakaret edilmesi konusunda benim bir hassasiyetim var. Ben de gece muhabirliği yaptım.
O, size "Çişini tutamıyor" dese siz alınmaz mısınız? Yoksa bunlar karşılıklı bir şovun parçası mı?
- Deniz Akkaya ile benim ne şovum olabilir ki? Mesela Ali Atıf, bir dekan. Ona "kaybeden" diyor. Üç kuruşa çalışan polis muhabirlerine "O... çocuğu" demeye kimsenin hakkı yok. Kibarlıktan anlamayanlar için sanırım bu frekans daha iyi. Erkek olsa döverdim.